TAŞKÖPRÜ SEVGİSİ
...
Zımbıllı'dan
ilçenin görünüşü harikaydı. Irmağın iki yakası da ilkbaharla birlikte yemyeşil
olmuştu. İlçeye adını veren Taşköprü, bu yeşillikler denizinin ortasından akan
Gökırmak'ın üzerinde yüzyıllara inat gururla duruyor.
"Kimler
geldi, kimler geçti bu köprüden yıllardır. Kimleri
kavuşturdu, kimleri ayırdı acaba?" dedim.
Kızım:
"Bizi kavuşturdu ya siz ona bakın." dedi.
Tam otuz yıl
önce Taşköprü Ortaokulu'na öğretmen olarak atandığımda öyle sevinmiştim ki
komşumuzun konuşması sevincime gölge düşürdü. "Sakın çocuğu oraya
yollamayın. Orada her gün cinayet işlenirmiş. İnsanlar korkudan sokağa dahi
zorlukla çıkarlarmış." Komşumuzun bu sözleri eve bir bomba gibi düşmüş,
annem başlamıştı ağlamaya. Ailemi zorlukla ikna edip Taşköprü'ye geldim. İyi ki
de gelmişim. O cennet diyarı, o cana yakın insanları burada tanıdım. En iyi
dostlarımı burada edindim. Burada evlendim, Karım da benim gibi Taşköprü'de
görev yapan bir öğretmendi. Kader bizi burada buluşturmuş ve nasipmiş ki
Taşköprü'de evlenmiştik. En güzel yıllarımız burada geçti. Oğlumuz da
Taşköprü'de dünyaya geldi. Taşköprü'den tayinimiz çıkıp ayrılırken geride
hiçbir zaman unutmayacağımız dostlar ve her zaman hatırlayacağımız çok özel
hatıralar bırakıp gittik. Bu sebeple Taşköprü'yü hiçbir zaman unutmadık.
Çocuklarımız daima Taşköprü ile ilgili hatıralarımızı dinleyerek büyüdüler.
Emekli
olunca yaptığımız gezinin ilk durağı da tabiî ki Taşköprü oldu. İşte Zımbıllı
Tepesi'nden yıllar sonra Taşköprü'yü seyrederken yılların birikimi olan hasreti
de gidermiş oluyorduk.
Kızım:
"Baba, Taşköprü'yle ilgili bir şiirin vardı. Onu bize okusana." dedi.
Taşköprü'de çalıştığımız yıllarda ilçede Gökırmak adında bir mahalli gazete
yayınlanırdı. Zaman zaman bu gazeteye yazılar, şiirler verirdim. İşte kızımın
okumamı istediği şiir de Gökırmak'ta yayınlanmıştı:
"Girişinde
taş bir köprü
Her şeyimsin
can Taşköprü
İnsanları
sevgi yüklü
Gelin görün
Taşköprü'yü”
diye
başlayan şiirim yıllar önce "Aman çocuğu oraya yollamayın." diyen
komşumuza bir cevaptı sanki. Karım, kızım, oğlum şiiri dinlerken Zımbıllı'dan
Taşköprü'yü ve Gökırmak'ı daha bir sevgiyle seyrediyorlardı.
Hanım:
"Ayşeleri bekletmeyelim. Biliyorsun öğlen kebaba davetliyiz. Sakın geç
kalmayın, soğumadan sıcak sıcak yiyelim diye tembih ettiler, haydi yavaş yavaş
gidelim." dedi. Ayşe, ortaokulda birlikte çalıştığımız Ahmet Bey'in
eşiydi. Taşköprü'de çalıştığımız yıllarda onlarla çok samimi olmuştuk.
Taşköprü'den ayrıldıktan sonra da kendileriyle irtibatımız hiçbir zaman
kesilmemişti.
Oğlum:
"Anne ne kebabı yiyeceğiz?" diye sordu.
Hanım:
Büryan kebabı yiyeceğiz. Bakın bu kebabı Taşköprü dışında bir yerde
yiyemezsiniz. Kuyuda yapılan çok lezzetli bir yiyecek. Aynen sarımsak gibi,
kendir gibi bu ilçenin bir sembolü." dedi.
Kızım:
"Anne, akşam yemeğe gideceğimiz Ali Amcalarla nereden
tanışıyorsunuz?" diye sordu.
"Kızım,
Ali ortaokulda öğrencimizdi. O şimdi Taşköprü Lisesi'nde öğretmen. Okumayı
seven, çok kabiliyetli bir çocuktu. Ben ve baban onun okuması için yardımcı
olduk, teşvik ettik. Çok vefalı, çok terbiyeli bir insandır. Her bayram, her
yılbaşı mutlaka tebrikini yazar, telefonunu eder." dedi.
Öğle
yemeğini Ahmet Beylerde, akşam yemeğini de Ali Beylerde yedik. Her iki evde de
öyle bir misafirperverlik görmüştük ki çocuklarımız şaşırıp kaldılar. Geceleri
Kendir Fabrikası'nın misafirhanesinde kalacaktık. Fabrikada mühendis olarak
çalışan öğrencimiz Mustafa, bizi eşiyle birlikte danışmada karşıladı. Birlikte
misafirhaneye gittik. İçeri girdiğimizde Mustafa: "Hocam bakalım burada
bulunanları tanıyabilecek misiniz?" diye bizleri köşedeki kalabalık bir
masaya götürdü. Herkes bizi görünce ayağa kalkmıştı. Mustafa, bize
arkadaşlarını tek tek takdim etti: "Hayati, Celâl, Enver, Mahir."
Hepsiyle kucaklaştık, ellerimizi öptüler. Eşim de ben de çok duygulanmıştık.
Sohbetler, hatıralar geç saatlere kadar devam etti. Ertesi gün için bir
program yapmışlardı. Birlikte pikniğe gidecektik.
Seğmenli piknik
yerine oğlum ve kızım bayıldılar. Tabiat harikası bir yerdi. O kadar güzel
zaman geçirdik ki akşam olduğunun farkına dahi varmadık. Dünkü o küçük yavrular
büyümüş, kimi avukat, kimi doktor, kimi mühendis, kimi de iş adamı olmuşlar.
Çok güzel evlilikler yapmışlardı. Pırıl pırıl çocukları vardı. Onlarla gurur
duyduk.
Taşköprü'de
kaldığımız bir hafta boyunca adeta tanıdıklar tarafından paylaşılamadık. Kısa
kısa da olsa bütün tanıdıkları ziyaret edip gönüllerini almaya çalıştık. Ama
yemeğe gidemediğimiz birçok insan bize
gönül koydular. Şimdiye kadar böyle dostluklara, böyle misafirperverliklere
alışık olmayan çocuklarımız, niçin bir türlü Taşköprü'yü unutmadığımızı
anlamış oldular.
Nihayet veda
günü geldi çattı. Otomobilimiz Taşköprü'den ayrılırken hepimizde bir hüzün
vardı. Eşimin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Gayrı ihtiyari dudaklarımdan
Taşköprü şiirimin bir dörtlüğü döküldü:
"Gelip
geçti bunca insan
Görmediler
yalan dolan
İyilikler
geri kalan
Gelin görün Taşköprü'yü"
(1)
(1)
Siz Hiç
Kastamonu’yu Gördünüz mü? / Mehmet SAYAN
Kastamonu Belediye Başkanlığı
Yayını /
5. Baskı 2012
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.