ÖZELLEŞTİRME

...

SEKA’nın özelleştirilmesi Taşköprü’de günün konusuydu. 600 işçinin çalıştığı SEKA Sigara Kâğıdı Fabrikası, sadece bu işçileri ve aileleri ilgilendirmiyor, aynı zamanda işçilerin Taşköprü ekonomisine yaptıkları katkı ile bütün Taşköprü insanını ilgilendiriyordu.

O gece de her zaman olduğu gibi konu özelleştirme idi. Ahmet ve Ali eşleriyle birlikte misafirliğe gelmişlerdi. Her ikisi de birlikte çalıştığımız en samimi arkadaşlarımızdı. İkisi de benim gibi Taşköprülüydü. Varlıklı ailelerimiz yoktu. Aksine ailelerimizin geçimini de sağlıyorduk. Henüz evlerimiz yoktu ve kirada oturuyorduk. Özelleştirme gerçekleşirse emekliliği de hak etmemiştik. Bu sebeple geleceğimizin belirsizliği psikolojimizi alt üst ediyordu.

Ahmet: “Bu özelleştirme mutlaka gerçekleşecek. O zaman da bizlerin tazminatlarını ödeyip, kapının önüne koyacaklar. Çoluk, çocuk perişan olacağız.” dedi. 

Ali: “Hiç olmazsa bir evim olsaydı. Alacağım tazminatla da küçük bir iş kurar, geçimimi sağlardım,” diye Ahmet’e cevap verdi.

“Hayırlısı olsun. Allah herkesin nasibini verir.” diye onları yatıştırmaya çalıştım. Ama içimdeki tedirginlik onlardan daha fazlaydı. Yeni evlenmiş, bir sürü de borcun altına girmiştim. Bu sebeple özelleştirme sonucu işimden olursam bu ailem için felâket demekti. Evlenip ev  tutunca köydeki anne ve babamla kardeşimi de yanımıza almıştık. Kardeşim o yıl okula da başlamıştı.

Eşimin ikram ettiği çayları içerken sohbetimiz devam ediyordu.

Ahmet ve Alileri yolcu ettikten sonra biz televizyon seyretmeye başladık. Eşim “Hadi yatmıyor muyuz? Yarın erken kalkacaksın.” dedi. “Ben biraz televizyon seyredeceğim. Sen yat,” dedim. Koltuğa uzandım. Bir türlü uykum gelmiyordu…

 Uykusuz gecelerimiz bir süre daha devam etti. Eşime huzursuzluğumu belli etmemeye çalışıyordum. Günler, aylar birbirini kovaladı ve fabrikanın satışı gerçekleşti. Yeni patron, tazminatımızı verip işimize son verdi. Korktuğumuz başımıza gelmişti. Elimize bir miktar para tazminat olarak verilmişti. Ama hazır para kaç gün dayanırdı. Artık bizler için zor günler başladı. Sendika, emekli olamayan benim gibi işçileri herhangi bir işe yerleştirmek için girişimler başlattı. Emekli olan arkadaşlarımızdan Taşköprülü olmayanlar kendi memleketlerinden birer ev alıp Taşköprü’yü terk etmeye başladılar. Fabrikanın yeni patronu bizim yerimize yüz kadar yeni işçi alıp fabrikayı çalıştırmaya başladı.

Hükümet sendikanın ve kamuoyunun baskısıyla bizleri kamu kurumlarına yerleştirme kararı aldı. Taşköprü SEKA’da çalışan arkadaşlarımızın atamaları Millî Eğitim Bakanlığı emrine yapıldı. Bakanlık bizleri Kastamonu’ya verdi. Yeni görev yerlerimiz kura ile belirlenecekti. Kurada Ali Küre’yi, Ahmet İnebolu’yu, ben de Kastamonu’yu çektim. Atandığımız okullarda hizmetli olarak görev yapacak ve 500 milyon civarında aylık alacaktık. Hiç kimse yeni pozisyonlarını içine sindiremedi. Ama yapabilecek bir şeyde yoktu.

Belediyenin Kuzeykent’te yaptığı Huzurkent’ten 100 milyona bir ev kiralayıp, Taşköprü’den eşyalarımızı getirdik. Anam ve babam bütün ısrarıma rağmen köye geri döndüler. Kardeşimi Kuzeykent İlköğretim okuluna kaydettirdim.

Göreve başlamak üzere atamamızın yapıldığı okula geldiğimde içimde tuhaf bir burukluk vardı. Özelleştirme rüzgârı Taşköprü SEKA’dan beni alıp Kastamonu Merkez İlköğretim Okulu’na atmıştı. Müdür beni çok iyi karşıladı.

O akşam evimizin balkonundan Sarıömer Köyü’nü ve ovayı seyrederek çayımızı içerken Ali ve Ahmet’i düşündüm. Acaba onlar özelleştirme rüzgârının kendilerini savurduğu yeni hayatlarında ne yapıyorlardı… (1)

 

Meskânların Konağı / Mehmet SAYAN

Kastamonu Belediye Başkanlığı Yayını / 2006

Etiketler :
, , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum