Kâğıtçı
...
HİKÂYE
Hava
çok soğuktu. Dışarıda kar yağışı devam ediyordu. Odunlar da azalmıştı. Odun
sobasının kapağını açıp mangala meşe odunun düşen kömürünü çıkardım, sobaya tekrar odun atıp kapağı kapattım.
Hanım,
yere sofra örtüsünü serip tepsiyi örtünün ortasına koydu. Köy ekmeğinden iki
dilim kesip kızarmak üzere mangalda kızartmaya başladı. Ekmekler kızarınca
tepsinin başına oturup hanımın pişirdiği tarhana çorbasını yemeye başladık. Bu
kışın soğuğunda da gerçekten tarhana çorbası iyi gidiyordu. “Hanım, eline
sağlık. Çorba güzel olmuş.” dedim. Aliye Hanım: “Afiyet olsun bey.” diye
karşılık verdi. Aliye Hanım, ocaktaki
çaydanlığı getirip mangalın üzerine koydu. “Elhamdülillah şu kışta kıyamette
başımızı sokacağımız bir evimiz, soframızda karnımızı doyuracağımız bir tas
çorbamız var hanım.” dedim. Hanım: “Allah’a şükür bey.” diye cevapladı.
85
yaşına gelmiştim. Aliye Hanım da 80 yaşındaydı. Ömrümüz fakirlikle,
sıkıntılarla geçmiş, geçimimizi kağıt toplayarak kazanmıştım. Bu sebeple bana
herkes “Kâğıtçı” derdi. Çok insan gerçek adımı bilmezdi. Aliye Hanım evlere
temizliğe gitmiş, ailemizin geçimine katkıda bulunmuştu. O kadar çektiği
sıkıntıya rağmen bir gün bile hayatından şikâyet ettiğini duymamıştım. Yılların
birikimiyle bu evin arsasını satın almış ve üzerine bu gecekonduyu
kondurmuştuk. Allah, bize bir de erkek çocuk vermiş, adına da Haşim
koymuştuk. Haşim, ortaokulu bitirince
okumak istemedi. Sanayide bir kaportacı hemşerimizin yanında çırak olarak çalışmaya
başladı. Daha sonra kalfa oldu. Mesleği öğrendi. Askerliğini yapıp gelince
kendi işyerini açtı. Haşim’i komşumuzun kızıyla evlendirdik. Bir süre bizimle
oturdular. Daha sonra ayrıya çıktılar.
…
Çayımızı
içerken kapı çalındı. Gelen postacıydı. İmzamı alıp elime bir zarf tutuşturdu.
Gelen bir tebligattı. Tebligatı oğlumuz Haşim yapmıştı. Evi boşaltmamızı
istiyordu. Şu mevsimde nereye giderdik, ne yapardık. İçimden bir şeylerin
koptuğunu hissettim. Gözlerimden yaşlar yuvarlandı. Beni hiç böyle görmeye alışık
olmayan Aliye Hanım da ağlamaya başladı.
Haşim
bankadan kredi almak istemiş. Banka, kredi vermek için teminat olarak kendi
üzerine kayıtlı bir malın tapusunu istemişti. Haşim, bize gelerek: “Evin
tapusunu bana verin. Yoksa kredi alamıyorum. İşim için bu krediyi mutlaka almam
lâzım.” demişti. Nasıl olsa bir oğulları yok muydu. Ev zaten biz ölünce ona
kalmayacak mıydı, Haşim’in işi olsun diye evin tapusunu O’na devrettik.
Aradan
hayli zaman geçmişti ki Haşim bir gün çıkıp geldi : “Evi müteahhite vereceğim.
İki daire veriyorlar. Evi boşaltın.” dedi. “Evlâdım. Biz bu yaşta, bu mevsimde
nereye gideriz. Biz ölünceye kadar bu evde oturalım. Sen ne yapacaksan biz
öldükten sonra yap.” dedik. Haşim, bizi ikna edemeyince sinirlendi. Kapıyı
çarpıp gitti.
Giyinip,
gelen tebligatı da alarak muhtara gittim. Muhtar: “Hoş geldin Ahmet Amca”
diyerek elimi öptü. Oturacak yer gösterdi. Hal hatır sordu. Bir şey ikram etmek
istedi. Teşekkür ettim. Elimdeki zarfı
muhtara uzatarak: “Sabah postacı getirdi. Senin ikramın bana yardımcı olman.
Haşim bizi evden atmak istiyor. Al bak.” diyerek zarfı verdim. Muhtarın
meseleden önceden haberi vardı. Tebligatı okudu. Çok üzüldü. “Ahmet Amca, siz
Haşim’in yapmak istediğini daha önce bana anlatınca ben kendisiyle görüştüm. O
kafaya takmış : “İki dairenin birinde ben otururum. Birini de satar, işimi
geliştiririm.” diyor. Ama hiç böyle işi resmiyete dökeceğini, sizi zorla evden
çıkartacağını düşünmemiştim. Sizin evden çıkınca ne yapacağınızı karar vermeden
böyle bir iş yapması çok yanlış olmuş. Ben kendisiyle tekrar görüşeceğim. Ama
sonuç ne olur bilemiyorum. Sen bana yarın tekrar uğra.” dedi.
…
Eve
geldiğimde Aliye Hanım’ı hâlâ ağlıyor buldum. Perişan olmuştu. O’nun Haşim için
ne fedakârlıklar yaptığını, ne uykusuz geceler geçirdiğini, kendisi yemeyip
O’na yedirdiğini, kendisi giymeyip O’nu giydirdiğini en iyi ben bilirdim.
Haşim, onlara gelip: “Evi müteahhide vereceğim. İki daire veriyorlar. Ev
bitinceye kadar gelin bizde birlikte kalalım. Evin inşaatı bitince de dairenin
birinde siz oturursunuz.” deseydi şüphesiz razı olurduk. Ama gelinimiz bizi
istemiyor, bizi küçümsüyor, bizden utanıyordu. Haşim de onun etkisiyle böyle
bir karar almış olmalıydı. En çok da
zorumuza evden çıkmaya razı olmadık diye Haşim’in söylediği: “Artık benim annem
de, babam da yok. Ben ağaç kovuğundan çıkmışım.” sözleri gitti. O gece hanım
da, ben de uyuyamadık…
Muhtarın
işyerine gittiğimde muhtar yoktu. Oturup beklemeye başladım. Bir süre sonra
muhtar geldi. Sabah işyerine gelmeden Haşim’e uğramıştı.
“Ahmet Amca, ne yaptımsa, ne söyledimse Haşim’i ikna edemedim. Süre dolduğunda
evden çıkmazlarsa evi dozerle gelip yıkarım diyor. Artık yapacak bir şey yok.
Bu evi boşaltacağız. Size de kalacağınız bir yer bulacağız.” dedi. Teşekkür
ederek ayrıldım.
Eve
geldiğimde kapının ziline bastım. Zil çalıyor fakat kapı bir türlü açılmıyordu.
Cebimdeki anahtarla kapıyı açıp eve girdim. “Aliye Hanım, Aliye Hanım!” diye
seslendim. Ama bir cevap yoktu. Mutfağa girdiğimde O’nu sedirin yastığına
başını koymuş yatar buldum. Uyuyor zannettim. “Aliye Hanım, Aliye Hanım” diye
seslendim. Ama cevap vermedi. Kolundan tutup sarstım: “Aliye Hanım uyan, uyan…”
dedim. O sarsmamla başı sedire düştü. Nefes almıyordu. İşte o zaman elli yıllık
hayat arkadaşımı kaybettiğimi anladım…
…
O
fedakâr kadın oğlumuzun yarattığı stresi kaldıramamıştı…
Ertesi
gün Aliye Hanım’ı defnettik. Cenaze törenine Haşim de gelmişti. Ama hiç
konuşmadık.
Bir
hafta sonra muhtar beni şehrin huzurevine yerleştirdi.
Cuma
namazı için çarşıya çıktığımda namaz sonrası ayaklarım beni evimize götürdü.
Ama nasıl k i Aliye Hanım artık yoksa, evimiz de artık yoktu. Evimizin enkazına
hüzünle baktım…
Daha
sonra Aliye Hanım’ın mezarına giderek O’na dua ettim. “Bu dünyada gün görmedin.
İnşallah öbür dünyada mekânın cennet olur.” dedim. Akşam oluncaya kadar mezarın
başında oturdum. Yılların acı ve tatlı hatıraları bir film şeridi gibi
gözlerimin önünden geçti. Hava kararırken yeni yuvam huzurevine gitmek üzere
mezarlıktan ayrıldım…(1)
------------------------------
Şehidini
Bekleyen Baba / Mehmet Sayan
Kastamonu
Belediye Başkanlığı Kültür Yayını
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.