Madencinin kaderi

...

“Soma’da şehit olan 301 madencimizin hatırası” için yazdığım bu hikâyenin henüz acısı unutulmadan Amasra’da 14 Ekim 2022 Cuma günü yeni bir maden faciası yaşandı. 41 can kaybı ve yaralılar var. Kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor; acılı ailelere ve yüce milletimize başsağlığı ve sabır diliyor ve “Madencinin Kaderi” başlıklı hikâyemi “bir avuç kömür için bir ömür veren” şehitlerimize ithaf ediyorum.

Ekmek parası için göç Karadenizlinin kaderidir. Yeteri kadar işleyecek toprak olmaması, istihdam alanları sağlanamaması insanların doğup büyüdükleri toprakları terk ederek ekmeklerini kazanabilecekleri yerlere göç etmelerine sebep olur.

Ordulu Hüseyin de eşini ve üç çocuğunu alarak Soma’nın yolunu tuttu. Daha önceden Soma’ya giderek ocakta çalışmaya başlayan bir hemşerisinin kendisini araması üzerine eşyalarını toplayarak kendilerini bekleyen yeni geleceğe doğru yol aldılar. Arkadaşının kendileri için bulduğu Kırkağaç’taki eve yerleştiler. Ertesi gün Hüseyin ocakta çalışmaya başladı. Çalışkandı, gayretliydi, insanlarla iyi geçinirdi. Zaten Ordulular Türkiye’nin ehil madencileri olarak bilinirlerdi. Hüseyin, madende kendisini sevdirdi, saydırdı. Madenciler onun ekibinde olabilmek için çaba sarf ederler, ekibe girenler kendilerini güvende hissederlerdi.

Emekli olduğunda herkes çok üzüldü. Amirleri ona “Emekli oldun. Ama daha gençsin. Bak çocukların var. Onların ihtiyaçları var. Gel yine bizde çalış.” diye bir teklifte bulundular. Hüseyin, düşünmek için zaman istedi. Eşiyle, çocuklarıyla istişare yaptı. Onlar da teklife sıcak baktılar. Hatta büyük oğlu: “Baba biz de kardeşimle çalışır, hep birlikte güzel bir ev yaparız.” dedi. Hüseyin, amirlerine tekliflerini kabul ettiğini bildirdi ve emeklilik sonrasında da çalışmaya devam etti. Önce büyük oğlu Fatih’i, daha sonra da ortanca oğlu Ferhat’ı madene aldırdı ve birlikte çalışmaya başladılar.

Aynı evde yaşayan, yani aynı ailenin fertleri olan madenciler genellikle aynı vardiyada çalışmazlardı. Ama Hüseyin bu kuralı bozmuş, Kırkağaç’tan hep beraber gidip gelmeleri kolay olur diye aynı vardiyada çalışmalarını sağlamıştı. O gün her zaman olduğu gibi işe gitmek üzere hazırlandılar. Fatih, rahatsız olduğu için işe gidemeyecekti.

Anne Melek Hanım dualarla kendilerini uğurladı.

Hüseyin’in başçavuş olarak çalıştığı grupta ikişer kişilik ekipler halinde toplam 60 kişi vardı. Ferhat da bir yıldır babasının grubunda çalışıyordu. Henüz işin acemisiydi. Bu sebeple babası onu hep yakınında tutmak istiyordu. Madene girdiler, çalışma yerlerine gittiler. Ferhat’ın ekibindeki çalışma arkadaşı Kemal, onlardan önce gelmişti. Selâmlaştılar. Kemal onlara bir zarf uzattı. Hüseyin: “Hayrola Kemal, bu zarf da ne?” diye sordu. Kemal: “Oğlumun sünnet davetiyesi. Mutlaka bekliyorum.” diye cevap verdi. Hayırlı olsun dileklerinden sonra çalışmaya başladılar. Kazmalar inip kalkıyor, kömürün karası yüzlerini simsiyah ediyordu. Bir süre sonra ekibindeki diğer elemanları kontrol etmek ve rapor vermek üzere telefonların olduğu yere gitti.

Hüseyin’in raporunu vermesinden sonra maden bir patlama sesiyle sarsıldı. Zaten bir süredir normalden çok ısının olduğu ocakta bir yangın başladı. Aynı anda da yılların tecrübesiyle karbonmonoksit gazı olduğunu anladığı koku yayılmaya başladı. İstese o an çıkışa çok yakın olduğu için kendisini dışarıya atabilirdi. Ama bunu yapamazdı. Zira oğlu Ferhat ve yüzlerce arkadaşı yerin yüzlerce metre altında tehlike içinde kendilerine yapılacak yardımı bekliyorlardı. Düşünmeden madenin derinliklerine doğru ilerlemeye başladı. Felâketten kurtulmak için çıkışa ulaşmak isteyen insanlar yanından geçiyor, o ise içeriye doğru yürüyor, yürüyordu…

Kurtarma ekipleri iki gün sonra Hüseyin ve oğlu Ferhat’a ulaştılar. İkisi de birbirlerini kucaklamışlar, şehit olmuşlardı. Onlar bulununcaya kadar dışarıda onları bekleyen Melek Hanım, rahatsız olduğu için o gün madene gidemeyen Fatih, küçük Ferdi, şehitlerini Kırkağaç’ta defnettiler.

Kemal Çoban’ın kimliği ise cebindeki sünnet davetiyelerinden belirlendi. Kemal, o gün madende kendisi gibi şehit olan dayısıyla birlikte defnedildi. Kemal’in oğlu Talha’nın sünnet merasimi iptal edildi. Okutulan bir mevlitte sünnet yapıldı. Talha iyileşince annesi ona sünnet kıyafetlerini giydirerek kızı Rüveyda ile birlikte babasının mezarına götürdü.         

Sekiz yaşındaki küçük Rüveyda evlerine başsağlığına gelenlere: “Babamı çok seviyorum. Beni her yere gezmeye götürdü. Onun geri dönmesini istiyorum.” diyor, sonra da odasına gidip elindeki ayakkabılarla dönüyor: “Bunları babam aldı.” diyerek misafirlere gösteriyordu…

Etiketler :
, , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum