ÖĞRETMEN OLACAĞIM

...

İlkokula başladığım gün, okulla ilgili korku ve tedirginliğimi öğretmenim giderdi. Öğretmenimi çok sevdim. Aynen annem gibiydi. O günden sonra kim bana: “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye sorsa: “Öğretmen olacağım.” cevabını verdim. Öğretmenim bana okumayı da çok sevdirdi. Boş zamanlarımda sürekli okuyordum…

Liseyi bitirip, üniversiteye gitme zamanı geldiğinde öğretmen olma idealimden taviz vermeyerek tercihimi öğretmenlik için kullandım. Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü’ne girmek, ailemin yanında okumak istiyordum. Zira babam Kastamonu’da devlet memuru, annem ev hanımıydı. Diğer iki kardeşim de okuyorlardı. Kirada oturuyorduk. Eğer başka bir ilde okumak zorunda kalırsam ailemin maddi durumu sebebiyle okumam çok zor olacaktı.

Sınav sonuçlarının ilân edileceği gün çok heyecanlıydım. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Sonunda sonuçlar belli oldu. İstediğim olmuş, Kastamonu’da okumak istediğim okula kayıt hakkı kazanmıştım. Annem ve babam, kardeşlerim birbirimize sarıldık. Bir sevinç yumağı oluşturduk. Daha sonra bana öğretmenliği sevdiren ilkokul öğretmenime giderek elini öptüm, müjdeli haberi verdim. Öğretmenim de çok sevindi…

Kayıt yaptırıp üniversite öğrencisi olduğum gün artık benim için yeni bir hayat başlamıştı. Annem, babam benimle gurur duyuyorlardı. Okul hayatı zevkliydi. Arkadaşlarımla iyi anlaşıyordum. Çalışkandım. Boş zamanlarımı okumakla geçiriyordum. İlde yapılan bir kompozisyon yarışmasında birinci oldum. Okul dergisinin sorumluluğu da bana verildi. Okulda belirli günlerde yapılan programlarda genellikle sunuculuk görevini ben yapıyordum. Öğretmenlerim beni seviyorlar, destek oluyorlardı…

Yıllar hızla geçti. Nihayet mezuniyet günü gelip çattı. Diplomamı rektörün elinden aldım. Aynı zamanda Eğitim Fakültesi öğrencileri arasında derece ile mezun olduğum için rektör diplomamla birlikte başarı belgemi de verdi.

Artık KPSS sınavlarının sonucu ve öğretmenlik beklentisi başladı. İşte bu bekleme sırasında daha önce duyduğum, şimdi benim de başıma gelen bir atanamayan öğretmenler sorunu olduğunu öğrendim. Öğrenciler okuldan mezun oluyorlar fakat Millî Eğitim Bakanlığı’nın aldığı öğretmen sayısı mezun olan ve bekleyenlere göre çok az sayıda olduğu için mezun olanların çoğunun ataması mümkün olmuyordu. Böylece aradan dört yıl geçti. Evde oturup beklemek çok sıkıcı ve yıpratıcıydı…

2015 seçim yılıydı. Hükümet seçim öncesi öğretmen alımı yapılacağını ilân etti. Atamalar bilgisayar kurası ile yapılacaktı. Kura çekimi yapılacağı gün arkadaşlarla beraber Ankara’ya gidip erkenden salona girerek beklemeye başladık. Zaman geçmek bilmiyordu. Nihayet yetkililer geldi ve kura çekimi başladı. Atamaların büyük bir bölümü doğu ve güneydoğuya yapılıyordu. Birden ekranda adımı ve görev yerimi gördüm: “Fatma Ilgaz, Görev Yeri: Diyarbakır- Silvan” Atamam bir ortaokula yapılmıştı. Böylece dört yıllık stres bitti. Hemen annemi arayarak müjdeyi verdim.

Göreve başlamamız için bir hafta süre verilmişti. Okullar hafta başı açılacaktı. Babamla birlikte hazırlığımızı yaparak Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıktık.  Silvan’a vardığımızda olağanüstü bir durum olduğu belli oluyordu. İlçede çok sayıda asker ve polis vardı. Zırhlı polis araçları devriye geziyordu. Tedirgin olmuştuk. Atamamın yapıldığı okula giderek göreve başladım. Artık kalacak yer bulmamız gerekiyordu. Okul müdürü: “Pazartesi öğretmenler geldiğinde beraber ev tutup birlikte kalanlar var. Onlarla konuşur sizi birinin yanına yerleştiririz.” dedi.

Kastamonu’da bir arkadaşım aynı dönemde birlikte okuduğumuz matematik bölümünden Mehmet Eski’nin ataması yapılmayınca Türk Silâhlı Kuvvetleri’nde sözleşme imzalayarak subay olarak Silvan’da göreve başladığını söylemiş, telefon numarasını vermişti. Kendisini aradım. Hemen geldi. Bizi alarak orduevine götürdü. Bilmediğimiz bir yerde tanıdık bulmak bizi ferahlatmıştı. Mehmet evliydi. Bir de oğlu vardı. Fakat güvenlik endişesiyle ailesini Silvan’a getirmemişti. Orduevinde kalıyordu.

Pazartesi okul açıldı. Eğitim öğretim başladı. Okul müdürünün söylediği gibi geçen yıl birlikte ev tutup kalan iki bayan öğretmenden birinin tayini çıkıp ayrılmıştı. Yalnız kalan öğretmen , İngilizce öğretmeni Zeynep Hanım’dı. Kendisine: “Giden öğretmen arkadaşınızın yerine yanınıza beni alabilir misiniz?” diye sorunca “Elbette ne demek memnun olurum. Zaten ben de yalnız nasıl kalacağım diye üzülüyordum.” cevabını verdi.

Orduevinden bavulumu alarak eve getirdik. Çarşıdan da kalacağım evde gerekli olan eşyaları aldık. O gece ben evimizde, babam, Mehmet’le birlikte orduevinde kaldı. Gece bir patlama sesiyle uyandım. Daha sonra silah sesleri gelmeye başladı. Zeynep de uyanmıştı. Işıkları yakmadan beklemeye başladık. Korkmuştuk... Babam, telefon ederek nasıl olduğumuzu sordu. Ben üzülmesin diye iyi olduğumuzu, merak etmemesini söyledim.

Babam, akşam dönecekti. Öğle yemeği için Zeynep’le orduevine geldik. Babamla Mehmet bizi bekliyorlardı. Mehmet’e dün gece neler olduğunu sordum. Mehmet: “ Terör örgütü, bir yola tuzakladığı patlayıcıyı zıhlı polis aracı geçerken patlattı. Daha sonra da çatışma çıktı. Bir polisimiz şehit oldu.” diye olayı özetledi. Yemeğimizi yedik ama kimse konuşmuyordu. Çok üzülmüştük. Babamın bana bir şey söylemek istediğini hissediyordum. Nihayet konuştu: “Kızım, buraya geldik. Göreve başladın. Eve yerleştin. Ama dün akşam olanlar beni rahatsız etti. Sen bizim için çok kıymetlisin. Eğer istersen birlikte dönebiliriz. “Ben zaten babamın böyle bir şey söyleyeceğini tahmin etmiştim: “Baba, ben her şeye rağmen burada kalmak istiyorum. Şimdiye kadar hep öğretmen olacağım dedim ve oldum. Öğretmenliği çok seviyorum. Zaten dört yıldır atamamın yapılmasını bekledim. Baba, lütfen bana izin verin burada kalayım.” dedim. Zeynep: “Amca siz merak etmeyin. Ben iki yıldır buradayım. Zaman zaman böyle üzücü olaylar oluyor ama öğretmenlere yapılan olumsuz bir şey yok. Biz birbirimize destek oluruz.”; Mehmet de: “Ben buradayım. Gözünüz arkada kalmasın. Her zaman onlara destek olacağım.” diyerek babamı ikna ettiler. Akşam babamı yolcu ettik…

Seçim öncesi terör olayları daha da arttı. Terör örgütü bazı mahallelere hendekler kazıyor, bu hendeklerden bazılarına da patlayıcılar tuzaklıyor; askerin, polisin olduğu yerlere ateş açılıyordu. Öğrencilerimizden bazıları okula gelmemeye başladı. Durumu merak edip araştırdığımızda bazı ailelerin yaşanan olaylar sebebiyle ilçeyi terk ettiklerini öğrendik. Zeynep’le çok iyi anlaşıyorduk. Ortam bizi birbirimize daha da yaklaştırmıştı. Ailemle her gün telefonla konuşuyor, onları rahatlatacak şeyler söylüyordum. Bu arada seçimler yapıldı.  Ama olaylar artarak devam ediyordu. Mehmet’i bile artık göremiyorduk.

Terör örgütü, çözüm süreci sırasında militanlarını şehre indirmiş ve şehirlere silâh ve patlayıcı depolamıştı. Özellikle üç mahalleye kazılan hendeklerle güvenlik kuvvetlerinin bu bölgeye girmesi engelleniyordu. Esnafın büyük bölümü bu mahallelerde iş yerlerini açamıyor, insanlar evlerini terk ederek başka yerlere göçüyorlardı. Sonunda valilik bu üç mahallede sokağa çıkma yasağı ilan ederek duruma müdahale etti. O gün çatışmalar gündüzden başladı. Merak edip Mehmet’i aradım ama telefonu cevap vermiyordu. Gece boyu büyük patlamalar oldu. Silâh sesleri sabaha kadar devam etti… Biz de sabaha kadar uyumadan oturduk…

Erkenden çayı demleyip kahvaltıyı hazırladık. Televizyonda haber kanallarından birini açtık. Kahvaltımızı yaparken aynı zamanda haberleri izliyorduk. Alt yazı ile “son dakika Silvan’da iki şehit” yazısı geçmeye başladı. Bir süre sonra da şehitlerden birinin Teğmen Mehmet Eski olduğunu yazdı. Spiker: “Matematik öğretmeni olan Mehmet Eski, ataması yapılmadığı için beş ay önce sözleşme imzalayıp sözleşmeli jandarma olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nde göreve başlamıştı.” dedi. İkimiz de şok olmuştuk, ağlamaya başladık…

Mehmet için Diyarbakır’da yapılan törene katıldık. Annesi, babası, eşi ve oğlu da gelmişlerdi. Hepsi perişandı… Tören sonrası Mehmet’in cenazesi ve ailesi uçakla memleketlerine gönderildi. Mehmet’in yirmi bin kişinin katıldığı ve teröre lânet yağdırılan bir törenle şehitliğe defnedildiğini cenazeye katılan ve Mehmet’in ailesine başsağlığı dileyen babamdan öğrendik.

Her türlü olumsuzluğa rağmen görevime devam etmekte kararlıyım. Zira ülkemi ve ülkemin çocuklarını çok seviyorum. İnanıyorum ki bu çocukların içinden nice Mehmet, Fatma, Zeynep öğretmenler çıkacak ve onlar ülkemin geleceği olacaklar, ülkeye huzur ve barış ortamını getireceklerdir… 

Etiketler :
, , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum