FEDAKÂRLIK
...
Ayşe,
kardeşi Ahmet’i canından çok severdi. Zira annesinin vefatından sonra Ahmet’e
hem ablalık, hem de annelik etmişti. Çok güzel alımlı bir kız olmasına rağmen
çıkan kısmetlerini geri çevirmiş, Ahmet’in büyümesini, kendisini kurtarmasını
beklemişti.
Ahmet
de kendisine karşı çok saygılıydı. En küçük bir hatası olmazdı. Herkese iyilik
yapan, kötü alışkanlıkları olmayan çevresinde sevilen bir gençti.
Evlenip
evden ayrıldığımda en çok babamı ve Ahmet’i yalnız bıraktığım için üzüldüm. Ama
o artık büyümüş tam bir delikanlı olmuştu. Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirip
Sanayi Çarşısı’ndaki bir akrabamızın yanında çalışıyordu. İnşallah askerden
gelince de kendi işyerini açacaktı.
Mutlu
bir evliliğim vardı. İki de çocuğum olmuştu. Bu arada zaman zaman sancılanmaya başladım.
Yapılan tetkikler sonucunda bir böbreğimin alınmasına karar verildi ve
böbreğimi aldılar. Ahmet de aynı eşim gibi bu duruma çok üzüldü. Günlerce
hastane kapısından ayrılmadı.
Ahmet’in
askerlik haberi geldiğinde onunla gurur duyduk. Arkadaşları güneydoğudaki
vatanî görevine Ahmet’i davullarla, zurnalarla uğurladılar. O’nu uğurlayalı
henüz altı ay bile olmamıştı ki Ahmet’in yaralandığı haberi ile sarsıldık. Bir
mayının patlaması sonucu sağ bacağını diz altından kaybeden Ahmet, aylarca
Ankara GATA’da tedavi gördü. Kendisini ziyaretim sırasında: “Ablacığım, ben bu
vatanı korumak için yemin etmiştim. Ama Allah’ım bana şehit olmayı nasip
etmemiş.” deyince ona sarılıp ağladım, ağladım…
Ahmet’i
taburcu olmasından sonra Kastamonu’ya getirdik. Bir süre evinde istirahat etti.
Protez bacağının takılmasından sonra dışarıya çıkmaya başladı. Çektiği bütün
acılara rağmen hayata küsmemişti. Bir süre sonra işyerine de gitmeye de
başladı.
Eşimin
il dışında bulunduğu bir gece korkunç bir sancı ile uyandım. Ahmet’i arayarak
beni hastaneye götürmesini, çocuklara bakmak için de babamın gelmesini istedim.
Biraz sonra babamla Ahmet geldiler. Babamı evde bırakarak hastaneye gittik.
Yapılan tetkikler sonucunda tek böbreğimin de iflas ettiği acilen bir büyük
şehrin imkânları iyi olan hastanelerinden birine giderek böbrek nakli olmam
gerektiğini öğrendik. Ertesi gün eşimin de gelmesiyle Ankara’ya gittik. Böbrek
nakli için uygun bir böbreğin çok zor olduğunu, bu iş için uzun süre beklemek
gerektiğini ancak akrabalar arasında uygun bir böbrek bulunduğu takdirde
meselenin daha kolay çözülebileceğini öğrendik. Zaten öyle uzun süre beklemeye
tahammül olmadığı da doktorlarca ifade edildi.
Yanımda
refakatçi kalan eşim o akşam sanki bir şey söylemek istiyor ama bir türlü buna
cesaret edemiyordu. “Hasan, ne var? Bana bir şey mi söylemek istiyorsun?”
dedim. Sıkılarak “evet” dedi. “Söyle, niçin çekiniyorsun?” deyince konuşmaya
başladı. “Yapılan tetkikler sonucunda sana uygun böbreğin Ahmet’te bulunduğu
anlaşıldı. Ahmet de böbreğini sana vermeyi kabul etti.” şaşırıp kaldım. Bir
süre konuşamadım. Bir süre sonra: Nasıl olur? O zaten bacağını bu millete
vererek büyük fedakârlık yaptı. Şimdi ben nasıl olur da bir böbreğini bana ver
diye benim için ikinci bir fedakârlık yapmasını isteyebilirim.” dedim. Ahmet,
ertesi gün yanıma gelerek: “Ben seni hem abla, hem anne kabul ettim. Bu sebeple
seni kaybetmeyi göze alamam. Hep Allah bana şehit olmayı niçin nasip etmedi
derdim. Meğer ablamın canını kurtarmak içinmiş.” dedi. İki kardeş birbirimize sarıldık. Kaderimize
hıçkıra hıçkıra ağladık.
Ahmet’in
verdiği böbrekle tekrar hayata döndüm. Ameliyat başarılı geçti. Kastamonu’ya
döndüğümüzde çocuklarıma sarılıp onları bağrıma basarken benim için hiç
düşünmeden böbreğini veren, beni çocuklarımdan ayırmayan fedakâr kardeşime bir
kere daha büyük bir minnet ve şükran duydum. (1)
(1)
Meskânların Konağı / Mehmet SAYAN
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.