ÜNİVERSİTELİ HASAN’IN ACI SONU
...
HİKÂYE
Okullar tatile
girince İstanbul’daki oğlumuzu ziyarete gitmeye karar vermiştik. Zira ilk
çocukları dünyaya gelmişti. Torun görecektik. Ayrıca sağlıkla ilgili bir
problemim için oğlum randevu almıştı.
Öğrenciler
sınıfta, veliler bahçede karnelerin dağıtılmasını heyecanla bekliyorlardı. O
yıl birinci sınıfları okutmuştum. Elimi öpüp karnesini alan çocuklar büyük
sevinç içinde ailelerine koşuyorlar, onlarla kucaklaşıyorlardı. Karne dağıtımı
bittikten sonra bir süre onları seyrettim. Daha sonra da öğretmenler odasına
giderek öğretmen arkadaşlarla vedalaşıp, iyi tatiller diledim. Eve gitmeden
önce de toruna, oğlumuza ve gelinimize hediyeler ve daha önce ayırttığım otobüs
biletlerini aldım. Ertesi sabah yola çıkacaktık.
Eve geldiğimde
hanım da yolculuk telâşındaydı. Kış için hazırladığı tarhana, pekmez , erişte
gibi yöremize ait yiyecekleri, torun için satın aldığı, kendi diktiği ve ördüğü
kıyafetleri benim ambalajlamam için hazırlamış, bavulumuzu da çıkarmıştı.
Akşam yemeği için
masaya oturup haberleri dinlemek için televizyonu açtım. Haberler yine pek iç
açıcı değildi. Özellikle terör ve şehit haberlerini hüzünle dinledik,
seyrettik. Yemeğimizi yedikten sonra hanım çaylarımızı koydu. Tam bu anda
sunucunun okuduğu bir haberle donup kaldım: “İstanbul’da bir inşaatta çalışan
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Hasan Kısa dün çalıştığı inşaatta öğle
saatlerinde vinçten düşen demir kalıpların altında kalarak hayatını kaybetti.
Hasan Kısa’nın sömestri döneminde harçlığını çıkarmak için İstanbul’a geldiği,
öğrenilmiştir.” Ekranda Hasan’ın fotoğrafı ile beraber kaza görüntülerine de
yer verildi.
Bir süre
konuşamadım. Hanım yüz ifademden anlamış olmalı ki: “Bey ne oldu? Birden yüzün
asıldı. Yoksa bu genç tanıdık biri mi?” diye sordu.
“Evet Hanım,
tanıdık birisi. Hani ilk öğretmen olduğumda Van’ın Başkale İlçesi’nin o köyüne
atanmıştık ya işte bu genç oradaki 12 çocuklu fakir bir ailenin o zekî,
çalışkan oğulları Hasan. İlkokulu bitirince onu alıp Van’a parasız yatılı
sınavlarına götürmüştüm. Sınavda başarılı oldu. Ortaokulu ve Liseyi parasız
yatılı olarak Van’da okudu. O lisede
okurken bizim atamamız Kastamonu’ya yapıldı. Ama Hasan, benimle irtibatını hiç
kesmedi. Üniversiteyi kazanıp kaydını yaptırdıktan sonra gönderdiği mektupta:
“Hocam sizin sayenizde ortaokul ve liseyi okudum. Yoksa ailem beni okutamazdı. Üniversitede
okurken de devlet yurdunda kalacağım. Burs da çıktı. İnşallah okulumu bitirince
kaymakam olacağım. Gelip elinizi öpeceğim.”
diye yazmıştı.
Hanım:
“Hatırladım Bey. Bayramlarda elimizi öpmeye gelirdi. Allah ailesine sabır
versin.” dedi.
O kadar zor
şartlarda olmalı ki yirmi günlük sömestr tatilinde harçlığını çıkarmak için
çalışmaya İstanbul’a giden bu sevgili öğrencimin acı sonu da aynı kendisi gibi
iş kazalarında kaybettiğimiz binlerce insanımız gibi olmuştu. O gece sabaha
kadar uyuyamadım.
Ertesi gün
İstanbul’a gitmek üzere otobüse bindiğimizde de hep Hasan’ı düşündüm.
Televizyonlar o akşamki haberlerde Hasan’ın köyündeki defin törenini
gösterdiler. Bir tarafta torun sevinci, diğer tarafta öğrencimin vakitsiz ölüm
hüznü… İşte hayatın gerçeği bu olmalıydı…
Gece Hasan’ın
ailesini telefonla arayarak başsağlığı diledim. Çok üzgünlerdi… Babası o
üzüntünün içinde: “Allah sizden razı olsun hocam. Hasan’ın okumasına siz vesile
olmuştunuz. Sizi çok severdi. Sizi hiç dilinden düşürmezdi.” diyerek minnet
duygusunu ifade etti.
“Mekânın cennet
olsun Hasan. Sen, Anadolu’da elinden tutulmayı, sulanmayı, yeşermeyi, meyve
vermeyi bekleyen binlerce fidandan biriydin. Ama maalesef seni yaşatmayı
başaramadık. İnşallah diğer fidanların
kaderi seninkine benzemez. İnşallah onlar hayatın zorluklarını yenerler,
başarılı olurlar ve hedeflerine ulaşırlar…”(1)
--------------
Şehidini Bekleyen
Baba / Mehmet Sayan
Kastamonu
Belediye Başkanlığı Kültür Yayını
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.