DİPLOMALI PAZARCILAR
...
Ahmet ve Ali aynı mahallede yaşayan iki komşu ailenin çocuklarıydı. Aynı yıl doğmuşlardı. İlkokula, ortaokula birlikte gittiler. Aynı sınıflarda okudular. Lise çağına geldiklerinde yolları ayrıldı. Çünkü liseyi ayrı okullarda okuyacaklardı. Bu ayrılık onları üzdü. Ama okul dışı saatlerde yine birlikte oldular, birlikte vakit geçirdiler. Ahmet’in babası berber, Ali’nin babası terzi idi. İkisinin de birer kardeşi vardı. Anneleri çalışmayan ev hanımlarıydı. Liseyi bitirdiklerinde üniversite tercihlerini yaşadıkları şehirdeki Kastamonu Üniversitesi için kullandılar. Zira her ikisinin de ailelerinin onları başka bir ilde okutacak maddi gücü yoktu.Yaşadıkları şehirdeki bir üniversitede okurlarsa ailelerinin yanında aynı çatı altında ve aynı sofrada olmak okumalarını kolaylaştıracaktı. Üniversite sınav sonuçları açıklandığında Ahmet Turizm Fakültesi’ni, Ali Orman Fakültesi’ni kazandı. Evleri üniversitenin de bulunduğu Kuzeykent’te olduğu için okullarına toplu taşıma kullanmadan yürüyerek gidip gelebileceklerdi. Okullarına çok çabuk alıştılar ve yıllar göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçti. Okullarının son yılında bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da koronavirüs salgını sebebiyle kapanmalar, yasaklar başladı. Okullarına gidemediler. Şartlarının elverdiği ölçüde evlerinden eğitime katıldılar. Ama babalarının pandemi sebebiyle işyerlerini açamamaları ailelerinin maddi sıkıntı yaşamalarına sebep oldu. Ahmet ve Ali pandeminin gölgesinde okullarından mezun olarak üniversite diplomalarına kavuştular. Onların mezuniyeti ailelerinin gurur duymasına sebep oldu. Günler, haftalar geçiyor, Ahmet ve Ali bir türlü iş bulamıyorlardı. Girdikleri KPSS sınavında hayli yüksek puan almalarına rağmen bir türlü sıra kendilerine gelmiyordu. Oysa ki onlar çalışıp aile bütçelerine bir katkıda bulunmak istiyorlardı. Zaten pandemi sebebiyle zor durumda olan babalarından harçlık almakzorlarına gidiyordu… Ali’in akrabası olan ve pazarcılık yapan Hüseyin Amcaları hastalanmıştı. Ameliyat olması gerekiyordu. Uzunca bir süre pazardaki tezgâhını açamayacaktı. Hüseyin Amca,hastanedeki hasta yatağında onu ziyarete gelen Ahmet ve Ali’ye : “ Evlâtlarım, gelin benim pazar tezgâhımı sizler açın. Harçlığınızı çıkartırsınız.” dedi. Tereddütsüz kabul ettiler. Ahmet ve Ali, pazarda tezgâh açacakları günden bir gün önce Hüseyin Amcalarının telefon ediverdiği sebze ve meyve toptancısına gittiler. Tezgâhlarında satacakları ürünleri aldılar. Toptancıya olan borçlarını pazar kurulduğu günün akşamı ödeyeceklerdi. Pazar kurulacak gün erkenden kalkıp pazar yerindeki tezgâhlarını düzenlediler. Pazardaki ilk gün hayli zorluk çektiler. Zaman zaman tezgâha tanıdık birileri geliyor. Onlara bu işi niçin yaptıklarını sanki ayıp bir iş yapıyorlarmış gibi izah etmek zorunda kalıyorlardı. Akşam olduğunda toptancıya olan borçlarını ödediler. Kalan parayı da paylaştılar. Kendi paralarını kazanmış olmak onları çok mutlu etmişti. Ahmet: “ Ali hisseme düşen bu paranın yarısını anneme vereceğim.” dedi. Bu fikir Ali’nin de hoşuna gitti. “ O halde ben de veririm kardeşim.” dedi. Tezgâhtan artan malları da paylaşıp evlerine götürdüler.O akşam her iki evde de annelerin gurur gözyaşları vardı… Günler, haftalar geçtikçe işe daha da iyi alıştılar. Yasakların kalkması ve pandemi şartlarının yumuşamasıyla normal hayata da geçilmişti. Yalnız sosyal mesafe, maske takma devam ediyordu. Aşı olma oranı da hayli artmıştı.Enflasyon ve hayat pahalılığı pazarları da vurmuştu. İlk günlerde bir sebze ve meyveden bir kilo alan insanlar artık yarım kilo alabiliyorlardı. Akşamları pazarcıların artan mallarını ucuz alabilmek için gelen insanlar çoğalmıştı. Ali ve Ahmet artan malları çoğu zaman ihtiyaç sahibi insanlara veriyorlardı. Kısa sürede pazarın en sevilen pazarcıları oldular… Ali ve Ahmet’in pazar tezgâhına o gün hiç beklemedikleri sürpriz bir müşteri geldi. Gelen ilkokul öğretmenleri Ayşe Hanım’dı. İkisi de öğretmenlerinin elini öpüp : “ Hoş geldiniz.” dediler. Ayşe Hanım, öğrencilerini hemen tanımıştı. Zira bu iki genç O’nun iyi öğrencilerindendi. “ Evlâdım siz üniversiteyi bitirmediniz mi? Burada ne yapıyorsunuz?” diye merakla sordu. Ahmet: “ Mahçup bir şekilde : “ Hocam, henüz mesleğimizle ilgili işe giremedik. Aile bütçelerimize katkıda bulunmak için biz de geçici olarak bu işi yapmaya başladık.” dedi. Ayşe Öğretmen, Ali ve Ahmet’in mahçup hallerine üzüldü ve dedi ki: “ Evlâtlarım, sizlerle gurur duyuyorum. Sakın bu işi yaptığınız için üzülmeyin. Aksine siz ekmeğinizi kazanıyor ve kutsal bir iş yapıyorsunuz. Elbet bir gün diplomanızın gereği olan işi de yapacaksınız.” Ayşe Öğretmen, onlarla vedalaşıp uzaklaşırken diplomalı pazarcılar artık yaptıkları işten utanmıyorlar, aksine gurur duyuyorlardı… (HİKAYE)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.