GÖL ÖĞRETMEN OKULU
...
Göl
Öğretmen Okulu’nu, askeri birliğe verildikten sonra ilk defa görecektim. O gün
acemi askerler eğitimlerini tamamlamışlar, yemin töreni yapılacaktı. Belediye
Başkanımız il dışında olduğu için yemin törenine başkan vekili olarak ben
iştirak edecektim. Biraz erken geldiğim için misafirhanenin terasında ikram
edilen çayı içerken eski günlere dalıp gittim…
---------------
Göl
Öğretmen Okulu’na atamam 1973 yılında eş durumundan yapılmıştı. Eski taş evlerden
bir lojman tahsis edildi. Lojmanımız tek katlı, üç lojmandan oluşan uzun bir
bina idi. Bitişik komşum İlkokul Müdürü Abdullah Safran’dı. Diğer uçtaki
lojmanda ise İngilizce Öğretmenleri olan Feridun ve Filiz Dora çifti
oturuyorlardı. Abdullah Beyle Göl’den ayrıldıktan sonra Kastamonu’da da Bahçeli
Öğretmen Evleri’nden komşuluğumuz devam etti. Safran ailesiyle komşuluğun,
arkadaşlığın ötesinde adeta akraba gibi olmuştuk. Ancak, Abdullah Bey genç
yaşta rahmetli oldu. Feridun Dora da aynı Abdullah Bey gibi Yalova depreminde
rahmetli oldu.
Yine
Göl Öğretmen Okulu’ndaki arkadaşlığımız daha sonra Kastamonu’da komşuluk,
kardeşlik ilişkileri içinde devam eden iki aile de Süleyman Sarı ve Servet Gümüş
aileleriydi. Süleyman Bey, çok muhterem bir insandı. Başı darda olan ona
koşardı. Herkesin derdine merhem olmaya çalışırdı. Süleyman Bey, bekâr
öğretmenlerin ağabeyi, eşi Necmiye Hanım ise ablalarıydı. Kastamonu merkezinde
1980 sonrasında Süleyman Bey’le İmam Hatip Lisesi’nde de birlikte çalıştık.
Servet Gümüş’ün Göl’de Müdürlük yaptığı dönemde ben de okulun eğitim şefiydim.
Daha sonra Servet Bey’lerle Safran ve Sarı aileleriyle birlikte Bahçeli
Öğretmen Evleri’nde komşuluk yaptık. Bir çok acıyı ve sevinci birlikte paylaştık.
Göl Öğretmen Okulu’nda geçen beş yıl işte bize bu dostları kazandırdı.
Göl
Öğretmen Okulu’nda çalıştığım beş yıl 1980 öncesinin problemli yıllarıydı. Bir
orta dereceli okulda iki defa öğrenci boykotu yaşadık. Birçok üzücü olaylara
şahit olduk.
Çok
geniş bir alanda kurulmuş olan okul, eski köy enstitülerinden biriydi. Burası
adeta bir okul değil, bir ilçe gibiydi. Okulun her türlü imkânı vardı.
Fırınımızda öğrencilerin ihtiyacı olan ekmeği kendimiz yapar. Ahırlarımızda,
kümeslerimizde okulun ihtiyacı olan eti, yumurtayı üretir, bahçelerimizde
meyvelerimizi, sebzelerimizi yetiştirirdik. Hamamımız, sinemamız, camimiz,
marangozhanemiz, terzihanemiz vardı. Okulun eğitim imkânları da üst düzeydeydi.
O yıllarda aynı bugünün modern yüksek okul ve fakültelerinde görülebilecek
müstakil fizik, kimya, biyoloji laboratuarları, sosyal bilgiler ve müzik
salonu, resim atölyesi, spor salonu vardı. O
yıllarda Öğretmen okullarına atanan öğretmenler seçme öğretmenlerdi.
Öğrenciler de imtihanla alınan zeki öğrencilerdi. Dolayısıyla fiziki imkânların
iyiliği, kaliteli öğretmen, seçme öğrenci üçlüsü başarıyı da beraberinde
getiriyordu. O yıllarda kurulan sistemin bugün olmadığını üzülerek görüyorum.
Okulun
renkli simalarından biri de Resim öğretmeni Fikri Yazan’dı. Yorgunluk bilmeyen
bu genç ve dinamik arkadaşımızla sanki kaderimiz bizi hayatın her safhasında
bir arada tuttu. Yazan’la Göl Öğretmen Okulu’ndan sonra Milli Eğitim
Müdürlüğü’ndeki uzun idarecilik yıllarımızda ve emeklilik sonrasında
belediyedeki görevlerimizde de birlikte olduk.
Göl
Öğretmen Okulu’ndan çok sayıda öğretmen mezun ettik. Çok sayıda öğretmen
yanında, değişik meslekleri de seçen başarılı öğrencilerimizi görmek beni her
zaman mutlu etti, onlarla gurur duyduk…
Mustafa-Hatice
Yalçınlar, Asuman ve İsmail Eskiler, Sabri Baltacı, Mehmet Sazak, Ruhi Aşıkoğlu,
Hamdi Akçaoğlu, Fevzi Ertekin, Nihat Dal, Hasan Ekici, Mehmet Gözütok, Muzaffer
Göksel, Ruşen Safran, Hüseyin ve Müzeyyen Kurtoğlu ve daha niceleri hepsi bir
film şeridi gibi gözümün önünden geçti. O yıllar genelde mantığın değil, ideolojinin
hakim olduğu yıllardı. Bu sebeple kimi zaman birbirimizle didiştik, sürgünlere
gittik… Uzun ve sıkıntılarla dolu yıllara sebep olan bu mücadele çoğu zaman mağduriyetlere
de sebep oldu. Bugün yan yana gelip konuşabildiğimiz arkadaşlarımızla o
yıllarda niçin bir araya gelemediğimiz her halde o yılların konjonktüründen
kaynaklanıyordu…
---------------
Görevli
subay yemin töreni için bizleri tören alanına davet etti. Vali Bey de gelmişti.
Hep birlikte şeref tribünündeki yerimizi aldık.
Merasim alanını yemin törenine yurdun dört bir köşesinden gelen anne ve
babalar ve yakın akrabaları doldurmuştu. Duygu dolu anlar yaşandı. Yıllardır
ülkenin irfan ordusuna asker yetiştiren Göl Öğretmen Okulu, şimdi de şerefli
Türk Ordusuna asker yetiştiriyordu. Dönem birincisi, ikincisi ve üçüncüsüne
ödülleri verildi. Ben de belediye başkan vekili olarak bu ödüllerden birini
verdim. Askerlerimiz geçit töreni yaptılar. Törenin bitmesiyle birlikte anne ve
babalarla asker evlâtları hasretle kucaklaştılar. Çoğu anne ve baba ağlıyor
fakat evlâtlarıyla gurur duyuyorlardı. Çünkü onlar artık birer asker anne ve
babasıydı.
Tören
sonrası misafirhanede komutanlarla birlikte yemek yedik ve vedalaşarak
ayrıldık. Kastamonu’ya dönerken geçmişte kalan hatıraları bir kere daha
hatırlamanın burukluğunu yaşıyordum… ( 1 )
(1)
Meskânların Konağı / Mehmet SAYAN
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.