Baba özlemi
...
İhsangazi’nin bir köyü olan Kızıleller fakir
insanların yaşadığı bir köydü. İnsanlar karınlarını doyurmak için akın akın
İstanbul’a gidiyorlardı. Neredeyse köyde
erkek kalmamıştı, köyün okulu öğrencisizlik sebebiyle kapanmıştı.
Ben de zaman zaman İstanbul’a gitmek istediğimi dedeme
söyledimse de bu isteğimi hoş karşılamadı ve reddetti. Dedeme hiçbir zaman
karşı çıkmadım. Onu üzmemek için her fedâkarlığı yapardım. Zira dedem bana
hiçbir zaman babamın yokluğunu hissettirmemiş, anneme de gelini gibi değil kızı
gibi davranmıştı.
Benim doğduğum yıllarda köyümüzün yolu dahi
yokmuş. Ulaşım ancak baharda kar kalktıktan sonra sağlanırmış. O yıllarda elektrik,
telefon gibi bugün hayatımızın bir parçası olan, hayatı kolaylaştıran hiçbir
şey yokmuş. Babamı bu felâketler ve bu yokluklar sıkmış olmalı ki doğumdan bir
yıl sonra dedemin ve annemin bütün karşı koymalarına rağmen İstanbul’a gitmiş.
Birkaç ayda bir babamdan gelen mektuplar evde okunurken büyük sevinç yaşanırdı.
Özellikle annem bayram ederdi. Günler
ayları, aylar yılları kovaladıkça babamın mektupları önce seyrek gelmeye
başladı, ondan sonra da mektuplar tamamen kesildi.
Dedem, sürekli babamı araştırıyor fakat ondan bir
haber alamıyordu. Annem büyük endişe içinde babamı merak ediyor ve sürekli
ağlıyordu.
Babamın Almanya’ya çalışmaya gittiğini bir
köylüden öğrendik. Köyümüze hiç gelmese de, bizi hiç aramasa da onun sağ olduğunu
öğrenmek bizi mutlu etmişti.
Okul çağım geldiğinde dedem ve annem beni
İhsangazi’ye götürerek Yatılı Bölge Okulu’na yerleştirdiler. Artık benim için babasız
günlerden sonra, annesiz ve dedesiz günler de başlamıştı. Geceleri yatakhanede
yorganı başıma çeker ve ağlardım. Babam bizi bırakıp gittiği için kızardım.
Yıllar sonra babamın Almanya’da bir Alman hanımla
evlendiğini, o hanımdan bir kızı olduğunu öğrendik. Babam yeni hanımı ve
çocuğuyla İstanbul’a geldiği tatilde onları gören bir akrabamızın getirdiği
haber, dedemi ve annemi kahretti. O günden sonra dedemden bir daha babamın adını
duymadım. Bu olay dedemin gururunu kırmış, onu yıkmıştı. Bu acıya dayanamayan
dedem kısa bir süre sonra rahmetli oldu.
Yatılı Bölge Okulu son sınıfından okulun
öğretmenlerim beni parasız yatılı ve öğretmen okulu sınavlarına soktular. Zira
yatılı bir okul kazanamazsam annemin beni okutamayacağını biliyorlardı.
Derslerime çok çalışıyordum. Bu sebeple beni çok seviyorlar ve okumam için
teşvik ediyorlardı. Sınav sonuçları belli olunca hem parasız yatılı, hem de
öğretmen okulu sınavlarını kazandığıma çok sevindim.
Benimle hep ilgilenen her sorunuma çare bulmaya
çalışan Cihat Hocam, beni alarak Göl Öğretmen Okulu’na götürdü ve kaydımı
yaptırdı. Yeni okulumu çok sevmiştim. Her türlü imkân vardı. Yeni arkadaşlar
edinmiştim. Ama yine de yatakhaneye gidip yattığımda bir burukluk, bir üzüntü
içimi sarar, zaman zaman ağlardım. Köye annemi görmeye ilk yıllarda sadece
sömestr ve yaz tatilinde gidebiliyordum. Lise kısmına geçince daha sık gitmeye
başladım.
Yine çok çalışıyordum. Boş zamanlarımda da
sürekli okuyordum. Tek eğlencem hafta sonlarında sinema salonunda gösterilen
filmlerdi.
Öğretmen Okulu son sınıfta okurken Yüksek Öğretim
Okulu’na ayrıldım. Artık Ankara günlerim başlamıştı. İhsangazi’nin bir dağ
köyünden geldiğim bu hayat benim için bir rüya alemi gibiydi. Yine sürekli
çalışıyordum. Kütüphanelerden, sinema ve tiyatro salonları ise çalıştığım
saatlerimin dışında değerlendirdiğim yerlerdi. Yıllar göz açıncaya kadar geçip
gitti. Hocalarım mezun olduğum fizik bölümünde asistan olarak kalmamı
istediler. Kendi bütçeme uygun bir ev bulup annemi Ankara’ya getirmek üzere
Kastamonu’ya gittim. Köyden ayrılmadan önce dedemin mezarını ziyaret edip dua
ettik. Köyümüze elektrik gelmiş, muhtarın evine de bir telefon bağlanmış, köyün
yolu da yapılmıştı.
Yıllar sonra mezun olduğum fizik bölümünde
profesör oldum. Bu arada aynı okulda birlikte çalıştığım Şermin ile evlendim.
Annem, oğlumun doğumundan bir yıl sonra rahmetli oldu. Onu köye götürerek
dedemin yanına defnettik. O gece hiç uyumadan hep babamı düşündüm. Kimdi?
Neredeydi? Sağ mıydı? Annem ölmeden önce hasta yatağında: “Oğlum babana sakın
kızma, o senin babandır, Aslında kötü adam değildi. Bir gün karşına çıkarsa
sakın bu sözlerimi unutma, ona iyi davran, saygıda kusur etme.” demişti.
Annemin bu sözleri kulaklarımda çınlayıp durdukça, babamı daha da merak etmeye
başladım.
Bir yıl sonra üniversite, bir yıllığına beni
Almanya’ya bir akademik bir çalışma yapmak için gönderdi. Almanya’dan her gün eşimi ve çocuklarımı
arıyordum. Bu arada Almanya’ya gidip beni, annemi, dedemi hiç aramayan babamı
da çok merak ediyordum.
Daha sonra babamı aramaya başladım. Türk derneklerine,
Karadenizlilerin işyerlerine gidiyor onu soruyordum. Şehir şehir dolaşmaya
başladım. Büyükelçiliğe, konsolosluklara gittim. Kastamonulu hemşerilerimi
buldum. Gittiğim yerlerde “Bir ipucu bulursanız lütfen bizi arayın.” diye
kartımı bırakıyordum.
Bir akşam üniversiteden gelip eve yeni girmiştim
ki telefon çaldı. Telefondaki bayan; “Profesör Hasan Ilgaz’la mı görüşüyorum?”
diye sordu. “Evet” dedim. Bayan: “Ben Kastamonulu Ahmet Ilgaz’ın kızıyım. Babamı
aradığınızı söylediler. Bu sebeple sizi aradım.” dedi. “Ben de Ahmet Ilgaz’ın
oğluyum” diyebildim. İkimiz de şaşkınlıktan bir süre susup kaldık.
Ertesi gün için randevulaştık ve buluştuk. Yıllar
sonra tesadüflerin bir araya getirdiği birbirini ilk defa gören 40 yaşındaki ve
30 yaşındaki iki kardeş birbirimize hikâyelerimizi anlattık. Babam ve Alman eşi
beş yıl önce bir trafik kazasında ölmüşlerdi. Babam, Ayşe’ye ve annesine bizden
hiç bahsetmemişti. Bu sebeple kardeşim Ayşe de en az benim kadar şaşkındı.
Ayşe, Türkçe’yi çok güzel konuşuyordu. Bu da evlerinde anneden çok babanın
tesiri olduğu izlenimini yaratıyordu. Hafta sonu Ayşe ile birlikte babamın
mezarına gittik. Hiç tanıma fırsatı bulamadığım babamın mezarının başında
oturarak dua ettim.
Ayşe, gelecek yıl tatilini Türkiye’de geçirmeye
ve bizi görmeye gelmeye söz verdi. Uçağa binmeden önce yıllar sonra
tanıştığımız kardeşimle birbirimize sarılıp vedalaştık…(1)
--------------------------------------------------------------
Meskânların Konağı / Mehmet SAYAN
Kastamonu Belediye Başkanlığı Yayını
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.