ATATÜRK’Ü ANIYORUZ
...
Mustafa Kemal, 17
Mart 1923 tarihinde Tarsus’a yaptığı gezide istasyondan şehre doğru yürüyormuş.
O’nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasında neşe
ile selâmlar vererek ilerlerken Millî Mücadele’deki çete kıyafetli bir kadın,
Atatürk’ün yolunu keserek ayaklarına kapanmış. Kadın gözyaşları içinde “Bastığın
yerlere kurban olayım paşam” diye haykırıyormuş. Mustafa Kemal, kadını yerden
kaldırmak için eğilirken yanındaki şahıs kulağına bu kadının İstiklâl
Savaşı’nda cephelerde çarpışmış olan Adile Çavuş olduğunu fısıldamış.
Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının
elinden tutarak ayağa kaldırmış ve ona şunları söylemiş: “Kahraman Türk kadını,
sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye lâyıksın.”
İngiltere Kralı
Edward, Türkiye ziyareti sırasında İstanbul’da yatından bir motora binerek
Atatürk’ü ziyaret etmek üzere Dolmabahçe Sarayı’na gelmiş. Deniz dalgalı olduğu
için kralın bindiği motor dalgalar nedeniyle bir aşağı, bir yukarı inip
çıkıyormuş. Kral rıhtıma çıkmak istediği sırada eli yere değmiş ve tozlanmış. O
sırada Atatürk de kralı karşılamak ve rıhtımdan almak üzere oradaymış. Kral,
kendisini kıyıya çıkarmak için elini uzatan Atatürk’ü görünce tozlanan elini
silmek istemiş. Atatürk: “Vatanımın toprağı temizdir. Elimi ve elinizi
kirletmez!” diyerek kralın elinden tuttuğu gibi rıhtıma çıkarmış.
Mahmut Esat
Bozkurt anlatıyor: “Bir gece Mustafa Kemal ve Ruşen Eşref’le beraber
oturuyorduk. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi’nde okuyacağı nutku
hazırlıyor, Ruşen Eşref not tutuyordu. Atatürk, birden bana dönerek: ‘Bu
milletin efendisi kimdir?’ diye sordu. Düşündüm. Bir şey söyleyemedim. Bunun
üzerine Atatürk sorusunun cevabını kendisi verdi: ‘Milletin efendisi Türk
köylüsüdür. Türk köylüsünü efendi haline getirmedikçe memleket ve millet
yükselemez.’ (1)
…
Yıllarca 10
Kasımları matem günü ilân ederek ağlayıp durduk. Oysa ki O’nun için ağlayarak
değil; O’nu anlayarak, O’nun yaptıklarından, söylediklerinden ders çıkartarak;
gençliği O’nun idealleriyle, ilke ve inkılâplarıyla donanmış olarak
yetiştirerek; milletimizi bizlere hedef gösterdiği çağdaş milletler seviyesine
ulaştırarak, O’na lâyık olabilirdik…
Mustafa Kemal
Atatürk’ü vefatının 84. yıldönümünde rahmet
ve şükran duygularıyla anıyor ve O’nu çok özlüyoruz.
Yazımı Halim
Yağcıoğlu’nun aşağıdaki mısralarıyla bitiriyorum:
ATATÜRK’TEN SON
MEKTUP
Siz
beni hâlâ anlamadınız
Ve
anlamayacaksınız çağlarca da…
Hep
tutturmuş; yıl 1919 Mayısın 19’u diyorsunuz
Eskimiş
sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz.
Mustafa
Kemal’i anlamak bu değil,
Mustafa
Kemal ülküsü, sadece söz değil…
Bana
muştular getirin bir daha,
Uygar
uluslara eşit yeni buluşlardan…
Kuru
söz değil, iş istiyorum sizden, anladınız mı?
Uzaya
Türk adını, Atatürk kapsülü ile yazdınız mı?..
Mustafa
Kemal’i anlamak, avunmak değil,
Mustafa
Kemal ülküsü sadece söz değil…
Hâlâ
acıklı ağıt dudaklarınızda
Hâlâ
oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz…
Uyanın
artık, uyanın, uyanın…
Uluslar
fethine çalışıyor, uzak Dünyaların…
Mustafa
Kemal’i anlamak, göz boyamak değil,
Mustafa
Kemal ülküsü sadece söz değil.
------------------
Atatürk’ün
Yorumuyla Atatürkçülük / Hanri Benazus
Hürriyet
Yayınları
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.