Bu dünyadan bir Erbakan geçti…
...
Hayat yolculuğu Cumhuriyetimizin kutlandığı 29 Ekim 1926 günü başlamış ve 27 Şubat 2011’de sona ermişti. Daha çocukken çok farklı, zeki ve akıllı olduğu belliydi. Okul hayatında emsallerinden hep önde olması, Türkiye’nin en genç doçenti olması, sonrasında Almanya’da Leopar tanklarını bugünün süper tankları haline getiren başarılı çalışmaları derken ülkesine dönmesi gerektiğinin kararını vermişti.
O boş duracak bir insan değildi. Paraya pula, makama ihtiyacı yoktu, lakin ülkesi için çalışması gerektiğinin farkındaydı. Zamanın en önde gelen alimlerinden olan ve “Sakalsız evliya görmek isteyen Erbakan’a baksın” diyerek taltif eden hocası Mehmet Zahit Kotku’nun liderliğindeki alimler heyeti toplanmıştı. Muhyiddin-i Arabi Hazretleri’nin Eş-Şecereti'n-Nu'maniyyefi'd-Devleti'l-Osmaniyye isimli kitabında; "O merih şafağa çaldığında zalim hükümdarlar düşürüldüğünde ölür.! O'nun ölümünden sonra hilafetin merkezinde büyük sarsıntılar olur ve o diyarlar yerle yeksan olur. Kısa bir süre sonra da Müslümanların üzerine feci katliamların vukuu bulduğu savaş çıkar. Tam bu esnada Allah'ın izniyle dini necm eden adamın öğretilerini üstlenen bir kumandan Müslümanlardan bir ordu teşkil eder. Kudüs feth olunur."satırlarını onlar biliyordu. Ve bu heyet bir karar vermişti. Erbakan artık siyasette olacaktı.
O mübarek insanların kararıyla 1969 yılında siyaset sahnesine çıkarak ilk adımıKonya’dan atıyor ve Milli Görüş mücadelesi başlamış oluyordu. Erbakan Hoca ilk toplantısını Konya’da bir kahvehanede yapar. O kadar güzel konuşur ki herkes çok etkilenir.Konuşması bitince bir yaşlı amcamız derki; “Evladım çok güzel konuşuyorsun da, hiç bir çiçekle bahar gelir mi?” Bunun üzerine Erbakan Hoca; “Evet amca. Ben de biliyorum bir çiçekle bahar gelmeyeceğini, ama her bahar bir çiçekle başlar.” der ve vefatına kadar mücadelesini devam ettirir. Vefatından önceki 2-3 saate kadar dahi bulunduğu hastanedeki doktor ve hemşirelere Milli Görüş düşüncesini anlatır.
Erbakan Hoca meselelere Kur’an ve sünnet penceresinden bakan bir insandı. Hayatının her anına bu düşüncesi yansımıştı. Zaten kurmuş olduğu Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet Partileri şeklindeki dört partinin de hukuksuz olarak kapatılmış olması ve kapatılma gerekçelerinde İslam’ın gerekçe gösterilmesi, bakış açısını gösteren en makbul delildir.
Motor imâli başta olmak
üzere ağır sanayinin geliştirilmesi konusunda gayret gösteren Erbakan Hoca,
1956 yılında Gümüş Motor adlı Türkiye’nin ilk dizel motor
fabrikasını kurduğunda, Güney Kore’de Kia yerel bir firmayken, Hyundai’nin esamesi,
İran'ın Samand'ı, Hindistan'ın Tata'sı, Çin'in Cherry'si dahi yoktu. Sonrasında ise 1960
yılında Ankara'da yapılan Sanayi Kongresi'nde ilk kez "Türkiye'nin kendi
otomobilini üretebileceği" fikrini ortaya atmıştı.
Erbakan Hoca,
ülkemizde ağır sanayinin olabileceğini, fabrikalar yapan fabrikaların kurulabileceğini,
bu potansiyelin olduğunu söylerken ve mücadelesini verirken Vehbi
Koç ile BernarNahum, Otokoç'u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya
göre BernarNahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum'un oğlu
olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu'na ait BEKO'nun BE'si Bernar'dan,
KO'su Koç'tan alınmaydı.
Bernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi'nde konuşurken
"Bursa'da şeftali üretmek otomotiv
üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır." dediği anda salon
karışmış ve Nahum'un "otomotiv yerine şeftali üretmeyi" teklif
etmesine dayanamayan genç bir mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye
fırlatarak tarihteki ilk ayakkabılı protesto eylemini gerçekleştirmişti.
Türkiye'ye "Otomobil yerine şeftali
üretilmesini" öneren Bernar Nahum hakkında Rahmi Koç yıllar sonra şöyle
diyordu: "Koç'un otomotiv sanayi işine girmesini, büyümesini ve kâr
etmesini sağlayan Mösyö Bernar'dır. Vehbi Bey'in büyük itimadını kazanmış
biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın
daima otomotiv işine yatırılmasını istemiştir." (Capital Dergisi-2008)
Kurduğu dizel motor fabrikasına darbeler vurulan ve önü kesilen Erbakan Hoca aynı akibeti siyasette de her daim yaşamış ve 40 yıllık siyasi hayatının 25 yılı yasaklarla geçmişti. Hedeflerini: Yaşanabilir bir Türkiye, Yeniden büyük Türkiye ve Yeni bir dünya olarak formüle etmişti. Bunun ilkelerini ise;“İslamsız saadet olmaz. Cihadsız İslam olmaz. Şuursuz cihad olmaz.” ilkeleriyle özetlemişti.
Erbakan Hocanın yıllar önce yaptığı konuşmalara, atasözü mesabesindeki sözlerine, tespitlerine baktığımızda, ülkemizde anlaşılamayan ve ufkunun çok ileride olan bir lider olduğunu kendisine muhalif olanlarda düşman olanlarda bugün ikrar etmektedir. Kendisini rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.