Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

İnsan iyi gelmeli…

...

“İnsan insana iyi gelmeli, gelmeyecekse hiç gelmemeli.” demiş Nazım Hikmet, yaşadıklarından sonra. Bugüne tercümesini yaptığımızda ise; önce insan kendisine iyi gelmeli, kendisini bilmeli, aksi halde kendisini bilmeyenin, manasını anlamayanın, varlığının şuurunda olmayanın başka insanlarda olması, akim bir akıbetten başka değerler ölçüsünde bir mana ifade etmez, sonucu karşımıza çıkıyor.

İnsanın zihni varsa, insanlardan oluşan toplumunda bir zihni var. Bu zihin kendisini oluşturan fertlerin düşüncesinin yansıması olarak ortaya çıkan ve fert ve kitle bazında hayatının her alanına nüfuz eden,  bir iradenin neticeleri olarak yer alan tercihler bütünü.

 İşte bir toplum düşününki zihni dumura uğramış, beyni işlevsiz hale gelmiş, akli melekelerini yitirmiş, iyi yaptığını kötü, kötü yaptığını iyi zannediyor. Söylenileni anlamıyor, anlamlandıramıyor, ama yüksek bir özgüvenle şartlanmışlığının/şartlandırılmışlığının sonucunda herşeyi en iyi bildiğini zannetmekten de geri durmuyor. Düşüncelerini özgür iradesi değil, yalnızlığı, kalabalıklığı, özentisi, statüsü, isyanı, ezilmişliği, çaresizliği, gücü gibi mahkum olduğu zindanların oluşturduğunun farkında değil. Bulunduğu çıkmaz sokağın çıkmaz olduğunu bile bile bir hayalin içinde ümitle veya ümitsizce sonuna kadar yürümeyi tercih ediyor. Ama yinede farkında olmuyor veya olmak istemiyor ulaşacağı son durağın neresi olduğuna. Sanki narkozlanmış bir halle görme, duyma, hissetme var,lakin idrak yok. Sadece sele kapılmış çer çöp gibi yaşıyormuş olmak için yaşamak var. Mesele bilmenin ötesine anlamaya ve şuura geliyor.

Hitler’e atfedilen bir söz var, "Çöküş" filminde bir replik olarak da yer almış. Nazi komutanı: ''Sivil halk ölüyor. Artık teslim olalım.'' dediğinde Hitler: ''Bu, onların tercihiydi. Bizi onlar seçti, elbette ölecekler!'' diye bir cevap veriyor, düşünceli gözlerin donuk bakışıyla. Sonra acı akıbet önce toplumda sonra liderde gerçekleşiyor. Yani tercihlerimizi mi yaşıyoruz yoksa birilerinin tercihlerini mi? Her ne olursa olsun, bunun dışına çıkmanın da yolu olmalı. Madem ki kainat insana hizmet için var, o zaman tercihlerin dışında esfel-i safiline düşmeden eşref-i mahlukat olarak devam etmeninde bir yolu olmalı.

Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’de Araf Suresinde anlatılan çok ilginç bir kıssa var. Konu; Ashab-u Sebt diye belirtilen bir kavmin helak oluşu… Cumartesi kavmi diye geçen bu kavim, Cumartesi günü balık tutma yasağı imtihanıyla yükümlü kılınıyor. İmtihan bu ya, Cumartesi balık tutmak yasak olunca balıklar diğer günler görünmüyorlar. Ama Cumartesi günü gelince karaya çıkacak kadar ortada geziyorlar. Gel gör ki Rabb’ini kandırmaya çalışan bu kavim, haftanın diğer günlerinde görünmeyen, Cumartesi günleri ise neredeyse karaya çıkan imtihan balıklarını tutmak için tuzaklar kuruyorlar. Haliyle de hak vaki oluyor, imtihan neticeleniyor ve bu yasağı ihlal ettikleri için maymuna çevrilerek helak ediliyorlar.

Bu kavmin karşısında ise üç grup insan var.1’inci grup insanlar köşelerine çekilmişler ve sadece Rabb’lerine ibadetleriyle meşguller. Bu kavme de, bu kavmin yaptığı yanlışlar nedeniyle bu kavmi uyaranlara da hiçbir şey demeden sadece ibadetleriyle meşgul olup kendi hayatlarını yaşıyorlar. 2’nci grup insanlar ise; yanlışa sapmış ve imtihanın yükümünü ihlal eden Sebt kavmini uyaran kişileri uyararak; “Karışmayın onlara, ne halleri varsa görsünler, sizde bizim gibi sadece Rabb’e ibadetinizi yapın.” diyerek uyaranların uyarmasını istemeyen insanlar. 3’üncü grup insanlar ise; bunların hepsine karşı çıkarak; “Hepimiz imtihandayız, ne olursa olsun yanlış yapanları ikaz etmek zorundayız. İyiliğin hakim olması, kötülüğün ortadan kalkması için mücadele etmek zorundayız. Aksi halde gelecek bir ateş hepimizi yakar.” diyerek kendilerini bir şuurla vazifeli kabul eden insanlar. İşte bu Ashab-u Sebt kavminde gerçekleşen imtihanda, sadece 3’üncü grupta bulunan insanlar helaktan kurtuluyor.

İşte medeniyeti inşa edende yıkanda insandır. Yeryüzünü, yaşadığımız coğrafyayı cennet yapanda cehenneme çevirende insandır. Buna göre bir medeniyet tasavvurundan bahsedilecekse, bir medeniyet yenileşmesi gerçekleşecekse, insan düşüncesinin narkozlandığı ve sürekli değiştiği şu nazik ve bunalımlı dönemde; algıyla empoze edilmiş fikirlerde, medyayla oluşturulmuş anlayışlarda, Allah’ın ayetlerini az bir bedelle satıp kendi ikballerine aleteden din tüccarlarının pazarladığı ve yeni ilahlar doğurmuş inançlarda devrim yapılması gerekir. Çünkü medeniyetimizin kaynağı olan dini, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanların hepsinde telafisi ağır tahribatlar yapıldığını nefes alıp veren herkes hem görüyor hem de kabul ediyor. Buna karşılık ise her gün kendisini daha ileri bir modelle yenileyen ve hafızaların almadığı bir hızla gelişenteknolojinin getirdiği yeni yaşam ve düşünce biçimleri ise kendi şartlarını çok kolay bir şekilde vücuda getirip zihinlere ve kalplere kabul ettiriyor. Haliyle dikenlerle dolu zorlu bir yolda yeni bir bakışın idraki zaruridir. Bu idrakte ancak önce kendimizde salahın ve sonrasında toplumda ıslahın, önce kendimizde reşadın, sonrasında toplumda irşadın gerçekleşmesiyle sağlanır. Aksi halde zaman hiçte iyiye gebe değil…

Etiketler :
, , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum