Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

28 Şubat’ı anlamak…

...

Ülkemizin yaşadığı en karanlık günlerden olan ve Refah-Yol iktidarının şahsında millete karşı gerçekleştirilen 28 Şubat postmodern darbenin 25. yılını geride bıraktık. Üzerinden çeyrek asır geçen bu hadisenin hayatımızın her köşesine nüfuz eden sonuçlarını ise yaşamaya devam ediyoruz. O dönemdeki gibi yaşayanların sesinin kısıldığı, yaşamayanların ise işin hikaye kısmında sesinin duyulduğunu müşahade ediyoruz.

Ülkemizi 28 Şubat’a götüren esasında iki sebep vardı. Birincisi Erbakan Hoca mazlumiyeti, dehası, karizması ile ezilmişlerin canlı bir sembolüydü. Bu sembolün karakteri korku bilmemesiydi. Her şartta iman, şefkat, merhamet, şuur, bilgi, bilinç, dürüstlük, mücadele, sorgulama, başarı, kararlılık, azim ve gayret şiarıydı. Bir millette bu vasıfların olmasıegemenlere düzenlerinin bozulması korkusunu taşıtmaya yetiyordu. İkincisi ise Erbakan Hoca’nın nihai hedefi olan Türkiye’nin liderliğinde hak ve adalete dayalı yeni bir dünyanın kurulması istenmiyordu. Çünkü bir imtihan vardı ve söz sahipleri egemenliğini devretmemeliydi. Dolayısıyla 28 Şubatı gerçekleştirenlerin temelde tek düşüncesi; aklı devre dışı bırakarak kayıtsız ve şartsız kendilerine tabi olmuş, sorgulamayan, düşünmeyen, sadece verileni alan, denileni kabullenmiş bir kitle oluşturmaktı.

O gün insanlardan korkmayı tercih edenler, dünyanın menfaatlerinin daha güzel olduğunu düşünenler hallaç pamuğu gibi dağılmış, belliodaklarla görüşmelerini sıklaştırmışlar ve Erbakan Hoca’yı yalnız bırakmaya başlamışlardı. Kendilerinin olması gerektiğini daha yüksek perdeden söyler olmuşlar, hatta önce Refah Partisi’nin sonrasında ise Fazilet Partisi’nin kapatılması için ellerinden geleni yapmışlardı. Çünkü akıl hocaları biliyordu ki Milli Görüş düşüncesini engellemek için parti kapatmak çare değildi. Çare; bu düşüncenin bölünmesi, devşirilenlerle bin yıl sürecek bir karanlığın başlatılmasıydı.

O günlerde samimi insanlar tarafından kimsenin moda olduğundan haberinin olmadığı başörtüsü eylemleri yapılırdı. Ezanlar merkezi sistemle okunmaya başlasa da şimdikinden daha çok saygı gösterilirdi. Dini konular şimdiki gibi eğlence sebebi değildi. Başarılar gösteren İmam-Hatipliler tıp, hukuk, mühendislik, siyasal gibi en yüksek puanlar aranan bölümlere yerleşmesinler diye puanları kesiliyordu. Cumalara gitmek herkesin harcı değildi. Hiçbir dünyevi endişe taşımayan samimi insanların haklı mücadeleleri vardı. Bir yandan da sistem; BÇG, yazılı ve görsel medya, muhbirleri başta olmak üzere bütün argümanlarıyla insanlara korku pompalıyordu. Çünkü istenilen kıvama ancak böyle gelinirdi. Bir yanda ise önde olduğu kabul edilenlerle halkın haberinin olmadığı istikbal vadeden görüşmeler yapılıyordu. Kişiler değişse de maksat değişmezdi. Kişiler, inmesi gereken durağa gelindiğinde bırakılacak yolculardı.

O günlerin ardından köprünün altından çok sular aktı, bugünlere geldik, insanlığın zihninde tufanlar oldu, beyinler dumura uğradı. Bilgiye çok rahat ulaşılır oldu, ama bilginin içinde kaybolduk. Dünya küçük bir köye döndü, ona rağmen aynı kattaki komşuya yetişemez olduk. Hayatımızın temeline internet geldi, ama erdeme, etiğe, ahlaka dair bütün değerlerimiz gitti. Herşey maddiyata endekslendi. Her konuda suç oranları zirve yaptı. Aile kurmakla şirket kurmak arasında fark kalmadı. Uyuşturucu, sigara ilkokul çocuklarına kadar indi. Din en güzel ticaret oldu. Ruhları okşayıp, duygulara hitap eden uyuşturucudan daha tehlikeliler ekran yüzü oldu. Dizide faizin kötülüğünü anlatan karakter, dizinin reklam arasında bankadan alınabilecek faizli kredinin reklam yüzü oluyor. Aileyi, toplumu güzelleştirmek isteyen dizilerin yerini, şimdi yıkmak ve parçalamak isteyen diziler aldı. Radyo ve televizyonlarda Kur’an okunup her kanalda sohbet programları yapılır hale geldi. Her yerde ezan ve Kur’an okunabiliyor. Çünkü karşılığının az bir dünya menfaati olduğunu öğrendik. Müslümanların Kur’an’dan bir şey anlamadığını ise herkes biliyor. Eskiden insanlar ruhuyla dinledikleri Kur’an’ı, şimdi sadece kulaklarıyla dinlemek mecburiyetinde hisseder oldu.Haliyle duyulan ama itaat edilmeyen bir dinin hiçbir zaman kimseyi huzursuz etmeyeceğini herkes biliyor.Artık Kur’an ve namaz çağrısı Müslümanların hayatını değiştirmiyor.Adalet çökmüş vaziyette. Suç olma ihtimali olmayan konular dahi insanların karşısına suç olarak çıkarılır oldu. O gün gerçek başörtülüler mağdurdu. Bugünde binlerce başörtülü  ve moda kurbanı başörtüsü mahkum, vicdandan, hukuktan, merhametten bihaberler sayesinde. Müslüman görünenlerden kaçar oldu Müslümanlarda, Müslüman olmayanlar da.

İşte o dönem Erbakan Hoca’ya düşmanlık yapanların düşünmediği; herkesi onun gibisanmalarıydı. Gerçeğin zannediş gibi olmadığı, ikbale dair vaadlerin ideallerin önündeliği ise çok net bir şekilde ortadadır. Nitekim bugün ahiret hazırlığı yaptığından dem vurarak, ihale, gayrimenkul ve makam zengini, söylemi eyleminin zıddı olan, küçük çıkarlara esir olmuş, rozetleri yüreklerinden büyük devşirilenler, devletin malını ganimet görenler, insanı kamplaştıranlar, soygun yapanlar, fakirliği tavsiye ederken zenginlik içinde olanlar, din alimi diye hurafelerini yayanlar, kendisine, insana, hayvana, çevreye vicdansızlığını örtbas edenler, zalimin yanında olmayı helal sayanlar, liyakatsiz torpilliler, küçük dağların hakimi sananlar, bana dokunmayan istediğini yapsın diyen 28 Şubat’ın postmodern yüzleri sayesinde karanlık devam ediyor.

Etiketler :
, , , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum