Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Bilinen oyun -3

...

Günümüzde insanlar bilgiyi özellikle internetten alma eğilimindedir. Hem dünya görüşlerine ve isteklerine uyan bilgiler hem özel bir araştırma yapılmak istenmemesi hem de hazır ve kolay bilgi insanların ekseriyetinin işine gelmektedir. Bir yandan da zamanımızın insanı aceleci ve sabırsızdır. Bunu keşfetmiş olan genelde internet alemi özelde sosyal medya sahipleri öncelikle göze hitap eden neredeyse saniyelik görüntülerle kendi isteklerini empoze etmenin gayretindedirler. İnsanların ekseriyeti de haberleri sadece kabul edilebilir buldukları bir şekilde anlamak isteyebilmektedirler. Çünkü insanların ekseriyeti için aklın ve gerçekliğin bir önemi yoktur. Bu sebeple de mühim olan kendilerine anlamlı gelen bir dünyada yaşamak ve bunu sevmektir. Bu gerçekler yüce kitabımızda da değişik ayetlerde ifade edilmektedir. İnternetten elde edilen bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliği ise belli noktalarda çok ayrıntılı araştırmaları gerektirmektedir. Güç sahipleri ise kafalarındaki algoritmanın gereği olarak böyle bir araştırma yapılmasını istememektedir. Kendileri için olması gereken netice; muhatap kitleye sadece sunulan ve sunulanın bir şekilde kabulünün önemli olduğudur.

Yine bir diğer husus insanların ortaya konulan bir konudan etkilenmeleri için olağanüstü görünmesi yeterlidir. Çünkü insanın güç yetiremeyeceği ve acizliği noktasında bir delildir. Bazen de çok olağanüstü olması şart değildir. Ortadaki mevcut şartlar kabul edilebilirliğe dair hali gösterir. İnsanların komplolara inanmaları da gerekmez. Ama komplo, insanların istenileni hissetmelerine, düşünmelerine ve gerekiyorsa kanalize edilmelerine yardımcı olur. Bazen ortaya konulan iddiaların istisnasız bir şekilde etki edebilecek mahiyetteki sansasyonel doğası, somut bir delil olmasa bile çekici hale gelmesine ve etkisi altında kalınarak değişik korunma eylemleri içerisinde bulunulabilmesine neden olabilmektedir. Çünkü ister istemez insan gizeme karşı hep bir merak taşımışken, tehlikeye karşıda hep bir korku taşımıştır. Bunların hülasası ise insanların zayıflıklarının ne olduğu konusunda kör olduğu bazı yerler olarak karşımıza çıkar.

Dünya çapında sözde etkili olan Covid-19’un özellikle gelişmiş ve gelişen ülkelerde etkileme kapasitesinin büyük rakamlarla olduğunu gördük. Ancak bu virüsün mülteci kamlarındaki etkisi hakkında kimse elle tutulur gözle görülür bir bilgi paylaşmadı. Mülteci kamplarında insanların virüs nedeniyle rahatsızlığına dair dikkat çekici bir haber göremedik. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında durumun ne olduğuna dair ya da hala kaynakları sömürülen Afrika kıtası ülkelerindeki Covid-19’un medya önünde insanları yere düşüren görüntülerine hiç şahit olmadık. Arakan kamplarında Covid-19 salgını nedeniyle katliamlara ara verildiğini duymadık. İnsan bunları düşününce varlığı ve yokluğu önemsiz görülenler için Covid-19’unda umursanmadığı sonucu mu çıkar yoksa Covid-19’un geleceği ve parası olmadığını düşündüğü mülteciler veya geri kalmış bölgeler ya da sömürüsü devam eden yerlere uğramadığını mı düşünmeliyiz. Takdir dileyenindir. Zaten https://ourworldindata.org adlı siteye baktığınızda Afrika’daki verilerin 0.1 ile 0 arasında olduğu, yani neredeyse virüsün olmadığı görülmektedir.

Virüsün çıktığından beri en çok etki ettiği ve virüsün en büyük zararı verdiği kitle olarak ise bağışıklığı zayıf, kronik hastalığa sahip, 65 yaş üzerinde, hijyenden, dengeli ve sağlıklı yaşamdan uzak insanlar gösterilmiştir. Kaldı ki böyle bir durumun tespiti özel bir tıbbi bilgiye ihtiyaç duyurmaz. Ancak işe korku ve telaşta katılınca konu şu anki boyuta gelmiş oldu. Haliyle suni virüs hayatımıza girince şifası olduğu söylenen aşılarda hayatımıza girmiş oldu. Ülkemizde ise en revaçta özellikle “Türk” oldukları ısrarla vurgulanarak kurtarıcı gösterilen Uğur Şahin ve Özlem Türeci çiftinin “BioNTech” adlı aşıları oldu.

Şuan internet aleminde eski olduğu ve geçerliliği olmadığı açıklamalarıyla üzeri kapatılmaya çalışılan bir konuşma var. Uğur Şahin’e Deutsche Welle’nin 22 Aralık 2020 tarihinde verdiği röportajda neden Covid-19 aşısı olmadıkları soruluyor. Prof. Dr. Uğur Şahin Almanya’daki yasal sürecin aşı olmasına izin vermediğini belirterek şu ifadeleri kullanıyor: “Şu anda yasal olarak aşı yaptırmama izin verilmiyor. Elbette bunu mümkün kılmayı düşünüyoruz. İş arkadaşlarımızın ve partnerlerimizin aşı olması bizim için daha önemli. Bu yüzden hedefimiz 2021’de 1.3 milyardan fazla doz üretmek ve bu sadece 7/24 gerçekten herhangi bir kesinti olmadan çalışmaya devam edilebilirse yapılabilir. İş arkadaşlarımızı ve ekip üyelerimizi COVID-19 enfeksiyonundan koruduğumuzdan emin olmalıyız. Çünkü bu kesinti, gecikme ve aşı dozlarının boşa harcanması anlamına gelecektir. Bu nedenle bizi destekleyen işbirliği yaptığımız ortaklarımız ve ekip üyelerimize Avrupa’ya sunulan kontenjandan bağımsız olarak fazladan bir parti sunmayı düşünüyoruz. Yüksek bir öncelik söz konusu olduğunu biliyorsunuz. Aşının öncelik listesinin dışına alınmasına izin verilmiyor. Ayrıca bir başka önemli nokta klinik araştırmalara katılmamıza bile izin verilmedi. Çünkü yasa gereği şirket çalışanlarına klinik denemelere dahil etmek mümkün değil. Bu gerçekten iyi bir durum. Şimdi tüm şirketlerimizin ve ekiplerimizin işlevselliğini sağlamak için ihtiyaç duyduğumuz daha önemli bir sorunla başa çıkmak zorundayız. Bu nedenle buna ihtiyaç var. Bunun için yasal ve adil bir çözüm bulacağımızı düşünüyorum.” Tabi bu açıklamalar viral olunca bir müddet sonra Uğur Şahin aşı olduğunu gösterir bir fotoğraf karesi paylaşıyor. Bu konuşmanın tefsirini başka bir zamana bırakıyoruz.

BioNTech’in asıl büyümesi ise 2018 yılında Pfizer ile iş birliği ve 2019 yılında ise HIV ve tüberküloz aşı çalışmaları için Bill&Melinda Gates Vakfı ile anlaşma imzalamasından sonra gerçekleşiyor. Bu firmanın aşısı 31 Aralık 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü’nden(DSÖ) acil kullanım onayı alan ilk Covid-19 aşısı oluyor. DSÖ ise BM bünyesinde bir organizasyon. BM ise mazlum coğrafyalarda iyi bir eser bırakmamış bir teşkilat. BM’nin sahiplerinin dünyadaki nüfus artışından rahatsız olduğu da artık saklanmayan bir gerçektir. Bu minvalde nüfusun azaltılması için aşılardan gıdalara, iklim çalışmalarından hayvancılığa kadar geniş bir yelpazede projeler yapıldığı da herkesin bilgisindedir. Nitekim BM’nin tahminine göre 2100'den sonraki nüfus dinamiklerini bilmek zor olsa da küresel nüfus artışının doğurganlığa bağlı olarak azaltılması öncelikli bir hedeftir.

Etiketler :
, , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum