Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

İNSAN NEDEN VAZGEÇER?

...

İnsan tasavvufta zübde-i alem olarak tarif edilmiş. Yani kainatın özü. Kainatta olan herşeyin aynı oranda kendinde mündemiç olduğu varlık. Yani kainata denk varlık. Şeyh Galib’in izahıyla; “Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen, Merdum-i dide-i ekvan olan ademsin sen/Kendine güzelce bak ki, alemin özü sensin, Sen varlığın gözünün bebeği olan ademsin” şeklinde tahayyül ettiği varlık. Belki de o sebeple; “En uzun yoldur insanın içi…” demiş Cahit Zarifoğlu.

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette düşünmez misiniz, akletmez misiniz, görmez misiniz, bilmez misiniz, ibret almaz mısınız sorularına muhatap olarak zihinlere çakılan şuur çivileriyle ahseni tagvim olarak nitelenen tek varlık. Kainatın kendisine hizmet için yaratıldığı varlık.

İşte bu varlık neden vazgeçer? Farklı şekilde anlamak mümkün bu soruyu. Kendisi için mahiyeti, önemi,varlığı, ederi  ne derece bir anlam bulur denilen mefhumların ufkunda oluşturduğu karşılık olur bir zamanda ya da herhangi bir mefhumun niçinliğine, nasıllığına bir cevap arar ruhunda.

İnsan için asıl sual ve sorgu kendini bilmekle başlar. Öncesinde elbette ki bunu istemek gerekir. Zatını, zihnini, fikrini, kalbini, idrakle kainat denen tüme gider ya da zerre miskal yer kapladığı bir kainatta hafsalasının ötesindeki denizlerden, dağlardan, binbir çeşit nebatattan, alemlerden kendine gelir. Böylece her iki halde de; Descartes’le ifadesini bulan “Düşünüyorum, öyleyse varım” gerçeğine ulaşır.

İnsan farkında olsa da, olmasa da bir derya. İnsanlık aleminin birçoğu bunun bilincinde değil. Bu birçoğu oluşturan kısım hayatı sadece yemek, içmek, gezmek, makam sahibi olmak, zengin olmak, lüks araçlarla zevk-ü sefa içinde yaşamak, tatil yapmak, devletten maaşlı bir memur olmak, binbir çeşit sanal medyada paylaşılan ve esasında kalabalıklar içinde yalnızlığını gösteren, arkasına gizlendiği mutsuz fotoğrafın ekrana yansıyan mutlu yüzünden ibaret sanıyor. Bilincinde olmayan bu birçoğun ömrü günlük sığ düşüncelerin içinde tükeniyor veya Ali Şeriati’nin deyimiyle taksitle yaşayıp borçla ölen köleler olarak geçiyor. Çoğunluk değerli olduğunu düşündüğü değersizliğinde sadece biçilen rolün figüranı olarak bulunuyor. Ama bunun farkına dahi varmıyor. Geriye farkında olan ve ruhunu karanlığa teslim etmiş ideali için yaşayan azınlık bir güruh kalıyor. Bir de benliğini ve ruhunu Hakk’a teslim etmiş Hakk için yaşayan bir azınlık kalıyor. İyi ile kötü arasındaki tüm mücadelede bu azınlıkların arasında geçiyor. Netice isedeğişik sebeplerle olan milyonlarca ölümün sahibi tüm insanlığı bağlıyor. Nihayetinde söz dolaşıp Alman yazar Kurt Tucholsky’e geliyor; “Savaş mı? Bunu çok da korkunç bulmuyorum. Tek kişinin ölümü felakettir, yüzbinlerin ölümü istatistik.” Josef Stalin ise biraz daha ayrıntıya giriyor: “Bir insanın ölümü trajik, on insanın ölümü dramatik, bir milyon insanın ölümü ise sadece istatistiktir.”

Yaşadığımız zaman diliminde tüm oyun insanlık üzerine. Aynen ilk insan Hz. Adem’in yaratıldığında İblisin düşüncesi ne ise şimdi avanelerinin düşüncesi de aynen devam ediyor. Bunun için her yol deneniyor. Kamu gücü, medya, moda, dizi-film, sanal alem, çevre, salgınlar, ekonomi, inanç vs. herşey insanlığın kontrolü ve istenilen şekilde kanalize edilmesi üzerine programlanmış. Yoksa vücut değerlerini ölçen deri altı çiplerin kullanımının yaygınlaştırılmasını amaç edinen ve bunu kalkınma kabul eden birilerinin çiplerle ne işi olur!

Hülasa insan huzuru sever, saadeti sever, zenginliği sever, özgürlüğü sever. Bunlara ne kadar insansa o kadar yakışır. Lakin insan bunların gereğini sevmez. Çünkü gereğinde güçlük vardır, engel vardır, mücadele vardır. Çünkü bunların gereği iyinin, güzelin, doğrunun, faydalının, adil olanın hakim olması için mücadele vardır. Neden insanlar vazgeçer, biliyor musunuz? Mücadele etmek istemediğinden değil. Mücadele ettiklerinde, mücadele ettiğini sandıklarında, sabrettiklerinde, sabrettiklerini sandıklarında, sözler verildiğinde, verilen sözlerin yerine getirilmediğinde vazgeçer. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini kabullendiklerinde vazgeçerler. Çünkü bir yalanla dünyayı kandırabilirsiniz. Adaletle dünyanın yarısını aldatabilirsiniz. Ama ne yazık ki hakikatle bir tek insanı ikna edemiyorsunuz.

Etiketler :
, , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum