İNSAN NEDEN VAZGEÇER?
...
İnsan tasavvufta zübde-i alem olarak tarif edilmiş. Yani
kainatın özü. Kainatta olan herşeyin aynı oranda kendinde mündemiç olduğu
varlık. Yani kainata denk varlık. Şeyh Galib’in izahıyla; “Hoşça bak zatına kim
zübde-i alemsin sen, Merdum-i dide-i ekvan olan ademsin sen/Kendine güzelce bak
ki, alemin özü sensin, Sen varlığın gözünün bebeği olan ademsin” şeklinde
tahayyül ettiği varlık. Belki de o sebeple; “En uzun yoldur insanın içi…” demiş
Cahit Zarifoğlu.
Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette düşünmez misiniz, akletmez
misiniz, görmez misiniz, bilmez misiniz, ibret almaz mısınız sorularına muhatap
olarak zihinlere çakılan şuur çivileriyle ahseni tagvim olarak nitelenen tek
varlık. Kainatın kendisine hizmet için yaratıldığı varlık.
İşte bu varlık neden vazgeçer? Farklı şekilde anlamak mümkün
bu soruyu. Kendisi için mahiyeti, önemi,varlığı, ederi ne derece bir anlam bulur denilen mefhumların
ufkunda oluşturduğu karşılık olur bir zamanda ya da herhangi bir mefhumun niçinliğine,
nasıllığına bir cevap arar ruhunda.
İnsan için asıl sual ve sorgu kendini bilmekle başlar.
Öncesinde elbette ki bunu istemek gerekir. Zatını, zihnini, fikrini, kalbini,
idrakle kainat denen tüme gider ya da zerre miskal yer kapladığı bir kainatta
hafsalasının ötesindeki denizlerden, dağlardan, binbir çeşit nebatattan,
alemlerden kendine gelir. Böylece her iki halde de; Descartes’le ifadesini
bulan “Düşünüyorum, öyleyse varım” gerçeğine ulaşır.
İnsan farkında olsa da, olmasa da bir derya. İnsanlık
aleminin birçoğu bunun bilincinde değil. Bu birçoğu oluşturan kısım hayatı
sadece yemek, içmek, gezmek, makam sahibi olmak, zengin olmak, lüks araçlarla
zevk-ü sefa içinde yaşamak, tatil yapmak, devletten maaşlı bir memur olmak,
binbir çeşit sanal medyada paylaşılan ve esasında kalabalıklar içinde
yalnızlığını gösteren, arkasına gizlendiği mutsuz fotoğrafın ekrana yansıyan
mutlu yüzünden ibaret sanıyor. Bilincinde olmayan bu birçoğun ömrü günlük sığ
düşüncelerin içinde tükeniyor veya Ali Şeriati’nin deyimiyle taksitle yaşayıp
borçla ölen köleler olarak geçiyor. Çoğunluk değerli olduğunu düşündüğü
değersizliğinde sadece biçilen rolün figüranı olarak bulunuyor. Ama bunun
farkına dahi varmıyor. Geriye farkında olan ve ruhunu karanlığa teslim etmiş
ideali için yaşayan azınlık bir güruh kalıyor. Bir de benliğini ve ruhunu
Hakk’a teslim etmiş Hakk için yaşayan bir azınlık kalıyor. İyi ile kötü
arasındaki tüm mücadelede bu azınlıkların arasında geçiyor. Netice isedeğişik
sebeplerle olan milyonlarca ölümün sahibi tüm insanlığı bağlıyor. Nihayetinde
söz dolaşıp Alman yazar Kurt Tucholsky’e geliyor; “Savaş mı? Bunu çok da
korkunç bulmuyorum. Tek kişinin ölümü felakettir, yüzbinlerin ölümü
istatistik.” Josef Stalin ise biraz daha ayrıntıya giriyor: “Bir insanın ölümü trajik,
on insanın ölümü dramatik, bir milyon insanın ölümü ise sadece istatistiktir.”
Yaşadığımız zaman diliminde tüm oyun insanlık üzerine. Aynen
ilk insan Hz. Adem’in yaratıldığında İblisin düşüncesi ne ise şimdi
avanelerinin düşüncesi de aynen devam ediyor. Bunun için her yol deneniyor.
Kamu gücü, medya, moda, dizi-film, sanal alem, çevre, salgınlar, ekonomi, inanç
vs. herşey insanlığın kontrolü ve istenilen şekilde kanalize edilmesi üzerine
programlanmış. Yoksa vücut değerlerini ölçen deri altı çiplerin kullanımının
yaygınlaştırılmasını amaç edinen ve bunu kalkınma kabul eden birilerinin
çiplerle ne işi olur!
Hülasa insan huzuru sever, saadeti sever, zenginliği sever, özgürlüğü sever. Bunlara ne kadar insansa o kadar yakışır. Lakin insan bunların gereğini sevmez. Çünkü gereğinde güçlük vardır, engel vardır, mücadele vardır. Çünkü bunların gereği iyinin, güzelin, doğrunun, faydalının, adil olanın hakim olması için mücadele vardır. Neden insanlar vazgeçer, biliyor musunuz? Mücadele etmek istemediğinden değil. Mücadele ettiklerinde, mücadele ettiğini sandıklarında, sabrettiklerinde, sabrettiklerini sandıklarında, sözler verildiğinde, verilen sözlerin yerine getirilmediğinde vazgeçer. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini kabullendiklerinde vazgeçerler. Çünkü bir yalanla dünyayı kandırabilirsiniz. Adaletle dünyanın yarısını aldatabilirsiniz. Ama ne yazık ki hakikatle bir tek insanı ikna edemiyorsunuz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.