Bilinen oyun -4
...
Küresel güçler,
kendi hakimiyetlerine endeksli batıl idealleri için hiç durmadan çalışmaya
devam ediyorlar. Batıl ideallerini gerçekleştirmek içinde 3, 5, 10 yıllık değil,
asırları içerisine alan planlarla geleceği şekillendirmeye çalışıyorlar. Peki
nedir onların batıl idealleri?; Global güç sahiplerinin batıl idealleri; her
durumdan kendilerine çıkar devşirerek hakimiyetleri altına alınmış bir insanlık
ve kendi isteklerine göre sömürüye bağlı hüküm sürülen bir hayattır. Bunu
gerçekleştirmek içinde en alttaki bireyden en üstteki en güçlü organizasyona
kadar tüm herşeyi menfaatlerine kullanma yolunda ayarlamışlardır. Medyadaki
reklamları, kendilerine tabi olmuş hükümetleri, rol model olarak ‘sevilen
siyasi’, ‘ünlü sanatçı’, ‘ilah futbolcu’ vs. sıfatlarla sunulanların
yönlendirici açıklamaları en etkileyici yollarındandır. Lakin acı hakikattir ki;
sözde kusursuz sistemlerinin çarklarını kırmanın mümkün olmadığına dair
uyguladıkları her türlü manipülasyonla menfur ideallerini gerçekleştirmenin
gayretinden başka bir düşünce taşımayan sistemin gaspçılarının bunu
gerçekleştirmek için yaptıkları çalışmalarında ise ahlaka yer yoktur.
…
2019 sonlarında
hayatımıza girdirilen Covid-19’u anlatan, anımsatan dizi ve filmlerin dışında
değişik mecralarda değişik tarihlerde kimilerince yapılan açıklamalarda
kamuoyuna yansımıştı.
Bunlardan bir
tanesi sözde ‘Arap baharı’ ile iktidardan devrilerek katledilen Libya lideri
Muammer Kaddafi idi. Kaddafi, zamanında
dünyadaki sayılı borçsuz ülkelerden ve sosyal devlet manasında halkına en çok
imkan sağlayan ülkelerden biri olan Libya’nın gerçek lideri…
Kaddafi,
2009 yılındaki bir konuşmasında; “Bir
virüs üretecekler ve tüm dünyaya yayacaklar. Kapitalist şirketlerin,
kapitalizmin kazancı ve çıkarları için yapılacak. Fakat önce sanki aşısı için
çok uğraşıyorlar, çabalıyorlar fakat bulamıyor gibi görünecekler. Ardından
yüksek fiyatlara ilaçlar aşılar satılacak. Virüs büyük bir ticaret sektörüne dönüşecek.
Bunun adı insanlık değil, ticaret. Virüs insanlığı kıyımdan geçirirken, parayı
ve ticareti düşünecekler. Aksi halde ilaçlar neden ücretsiz olmuyor, neden
değil.” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Her ne kadar
sistemin çarklarının dönmesi için çalıştığı aşikar olan, sistemin doğruluk
ölçer internet siteleri bu konuşmayı çarpıtmaya çalışıp yalanlasa da,
basitleştirip üzerini kapasa da tarihin sayfalarında yerini alan bu açıklama https://www.youtube.com/watch?v=xWsYDU1Ls9g adresinde de açıkça
görülüyor.
…
Yine
2012 yılında Almanya’da Robert Koch Enstitüsü Başkanlığı’nda hazırlanıp dönemin
başbakanı Alman Meclisi'ne ve Angela Merkel’e sunulan 10.12.2012 tarihli ve
17/12051 sayılı “Risk Analizi ve Halkı Koruma” başlıklı raporda; ‘SARS CoV’
virüsünün mutasyona uğrayıp ‘pandemi’ olacağı, tüm dünyayı etkileyeceği, SARS Cov’un mutasyona uğramış hali olan yeni
bir virüs geleceği, insanların bağışıklık sistemini hızla çökerteceği, 2003
yılındaki SARS CoV'dan çok farklı olan bu virüsün hızla yayılacağı, SARS
CoronaVirüsün H5N1-Influenza'dan daha ağır sonuçlar doğuracağı, çok yüksek oranda kişinin hayatını kaybetmesine neden
olacağı, bir insandan diğerine bulaşmasının 5 gün olacağı, virüs kapan kişide
de semptomlarının 2 ile 14 gün arasında ortaya çıkacağı, yaşlıların yüzde
10'unun bu virüsten etkileneceği, virüsün kişiden kişiye, damlacıklar,
partiküller ya da dokunma ile geçebileceği, virüs geldiğinde, onun için bir
ilaç henüz bulunmamış olacağı, bir aşının ancak ilk virüsten 3 yıl sonra
geliştirilebileceği, insanların kendilerini koruması için hijyen kurallarına
dikkat etmesi, gerekli yerlerde eldiven kullanması, koruma gözlüğü ve maske
takması gerektiği, virüsün üç ayrı dalga halinde yayılacağı ve 3 yıl süreceği
belirtilmiştir.
Kaddafi bu sözü
söylenmemiş olsa ya da Almanya’nın 2012 yılında hazırladığı koronavirüs raporu
yalan olsa bile, konuyu küçük bir misalle ülkemiz açısından
değerlendirdiğimizde yine insanlığı yok etmek üzerine bir takım oyunların oynandığı
aşikardır. Bu noktada en basitinden ülkemizde hastanelerin yönetim şekline
baktığımızda “hasta garantili” olduğunu görürüz. Yani insanların hastalıklarına
şifa aradıklarını sandıkları hastanelerin yönetim mantığı ticari bir işletme
şeklindedir. Ne kadar çok hastalandırılmış müşteri seçilmiş birilerinin cebine
o kadar çok para demektir. Kurulan sisteme göre hastaneyi işletecek firmaya
hasta sayısı için garantisi veriliyor. Verilen garantili hasta sayısına
ulaşılamadığı takdirde oluşan farkın zararı gariban milletin cebinden çıkıyor.
Haliyle insanların hastanedeki karşılığı “tedaviye
muhtaç insan” değil “soyulacak
müşteri” oluyor. Bu batıl kapitalist zihniyetin bakış açısı bile
hastalıktan nemalanmanın küçük bir örneğidir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.