Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

BAHTSIZ MEMLEKET…

...

Türkiye bir garip ülke… Göktürkler’den Uygurlar’dan gelen tarihi mirasında Selçuklu ve Osmanlı ile zirve yapmış bir millet, bir asırdır Türkiye Cumhuriyeti olarak devam ediyor.

Asırların oluşturduğu tarihi birikimiyle bu devletin insanlık aleminde siyasette, ekonomide, ahlakta hülasa kalkınma ve gelişmişlik açısından en zirvede olması gerekiyor. Lakin tarihin en şerefli milletinin ülkesi, yoksun bir halde cehennemi yaşıyor.

Tabi bu yaşanılanların muhakkak bir altyapısı var. ABD'nin BM temsilciliğini yapmış ve Başkan Bill Clinton zamanında da dışişleri bakanlığı yapmış olan Madeleine Albright’a atfedilen çok önemli bir söz var. Diyor ki bu zat; “Türkiye, Türklere verilemeyecek kadar büyük bir ülkedir." (Batıda “Türk” ifadesinin “Müslüman” manasında kullanıldığını hatırlatalım.) Geldiğimiz aşamada bu ülkenin gerçek sahiplerinin bu ülke insanı olmadığını, yaşadığımız tüm hadiseler göstermektedir.             

İşte böyle bir ülkede küçüklüğümüz, Özal’ın kemer sıkma politikalarıyla ve çağ atlatmasıyla geçti. Haliyle kendimi bildim bileli bu millet kemer sıkar. “Benim memurum işini bilir” vecizesini Türk edebiyatına kazandırmıştı Özal… Demek ki kişinin fikri neyse zikri de o oluyormuş. Ama her ne hikmetse o dönemde kemer sıkmaktan bir türlü kurtulamazdık. O kadar kemer sıkmaya rağmen yine de o dönemde insanlar şimdiye göre daha mutluydular. Paramız daha değerliydi.

Sonra 2002 itibariyle aynı ekolden Ak Parti iktidarı başladı. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklardan bahsederek, ‘3Y ile mücadele’ diyerek iktidara gelen Ak Parti, geldiğimiz zaman dilimi itibariyle 3Y’nin merkez üssü oldu. Türkiye tarihinin en büyük yolsuzlukları, yoksullukları ve yasakları bu dönemde yaşandı. İhalelerden alınan komisyonlar, Man Adası, uyuşturucu güzergahı, hayırsever işadamları, diğer ülkelerdeki servetler, 10-15 farklı kurumdan maaşlar, devlet kurumlarına fahiş fiyata ürün satan bakanlar, başka devletlerin vatandaşlıkları derken işler her geçen gün karıştı. Devletin borcu sadece Ak Parti döneminde, 80 yılda yapılan borcun 3 katından daha fazla bir rakama ulaştı. Halk her geçen gün daha da fakirleşti. Bir yandan da hikaye bu dönemde paradan 6 sıfır atarak “Paramıza değer kazandırdık” oyunuyla başlamıştı. Aslında sıfırlar atılarak yüzde bin devalüasyon yapılmıştı ve insanlar on kat fakirleşmişti. En büyük para birimimiz 20 milyon TL iken sıfırlar gitmeden baktığımızda 200 milyon TL olmuştu. Lakin ekonomiyi bilmeyince sıfırların atılmasını başarı kabul ediyorduk. Halbuki aslında göz göre göre batıyorduk. Değerlerimiz ortadan kayboluyordu. Binlerce nitelikli beynimiz bu dönemde ülkeyi terk ediyordu. İflas eden, işini kaybeden binlerce insanımız intihar ediyordu. Yeni bir zengin tipi oluşuyordu döneme uygun. Lüks jiplerdeki, yatlardaki mini etekli kesimin yerini, sözde tesettürlüler alıyordu. İktidarın kendine uygun kendi zengini vardı artık.

Efendim her evde araba varmış, herkeste telefon varmış. Aslında millet zenginleşmişmiş. Kusura bakmayın da elin adamı gerek işçi, gerek malzeme maliyetini ucuzlatarak mal üretiyor. 25-30 yıl öncesine göre çok daha ucuza araç, telefon vs teknolojik cihazlar üretiliyor. Satmayıp da ne yapsın? Nasıl olsa satılan malzemeyi alacak ve yetişen insanını harcamayı bilen bir ülke var. Gerek içeriden gerek dışarıdan sömürülmeye müsait bir ülke var.

Dedik ya; bahtsız memleket diye… Düşünün, ben her defasında 50 TL’lik yakıt alıyorum, zamdan bana ne diyen vatandaşların cebinde en çok bulunan 50 kuruşluk madeni paranın maliyeti bile dövize bağlı. En son haberlere göre Merkez Bankası'nın ürettiği 1 kuruş için 26 kuruş, 25 kuruş için 39 kuruşluk maden gerekiyor. Piyasada en çok kullanılan 50 kuruş için ise 66 kuruşluk bakır, nikel ve çinko kullanılıyor. Gel de ağlama haline... Madeni paranın maden değeri, üzerindeki değerden daha değerli. Ama bir yandan da bir arabada, araba üreticilerinin kazancından 3-4 kat daha fazla kazanan bir devlet var. Değişik bir durum.

AKP iktidarının ‘hayırsever işadamı’ diye millete pazarladığı Rıza Sarraf, yeni adıyla Aaron Goldsmith… Şimdilerde ABD’nin Florida eyaletinde Next Level Performance Center isimli bir şirket kurmuş. Kendisine dolandırıcılık işleri için niçin Türkiye’yi tercih ettiği sorulduğunda net bir cevap veriyor: “İran’da yapsam asıyorlar, Kuzey Kore’de yapsam kurşuna diziyorlar. Türkiye’de yapınca ödül veriyorlar.” Memleketin özeti bu…

Osmanlı’nın son dönem meşhur paşalarından Keçecizade Fuat Paşa var. Bir gün diğer devletlerin temsilcileriyle bir sohbet ortamında en güçlü devletin hangi devlet olduğu konusunda konuşurlar. İngiliz’i, Alman’ı, Fransız’ı hepsi en güçlü devletin kendi devletleri olduğunu söylerler. En son söz Fuat Paşa’ya gelir ve der ki; “Şüphesiz ki en güçlü devlet benim devletim Devlet-i Aliye-i Osmaniye’dir.” Hemen diğer devletlerin temsilcileri; “Ya olur mu? Siz hasta adamsınız. Bizim desteğimiz olmasa ayakta duracak haliniz yok” diye itiraz ederler. Bunun üzerine Fuat Paşa; “Hiç öyle demeyin. Yıllardır siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz ama bir türlü benim devletimi yıkamadık” şeklinde cevap verir.

İşte yaşanılanlar başka söze hacet bırakmıyor. Allah-u Alem bu devlet, sabilerin ve beli bükülmüş tövbekar ihtiyarların hürmetine ayakta duruyor. Yoksa bu kadar soyguna, yalana, talana rağmen yıkılmamak akılla izah edilemez. Allah encamımızı hayreylesin. 

Etiketler :
, , , , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum