Bilinen oyun-5
...
Ticari işletme
kafasıyla müşteri odaklı çalışan sağlık sistemimizin hastaneleri gerçekten
hastalandırılmış/hastalıklaştırılmış insanlardan mürekkep birer “hastahane”
olmuştur. Halbuki eskiden şifahane olarak söylenilen ve kabul edilen bu
mekanlar artık nitelik değiştirerek evrimleşmiş ve “şifahane”den yani “şifa
evinden” “hastahane”ye yani “hasta evi”ne dönmüştür. Burada
“hastalandırılmış/hastalıklaştırılmış” tabirini kasıtlı olarak kullanıyorum.
Zira insanlar doğal olarak hastalanmıyorlar. Tam aksine kasıtlı olarak hasta
olmaları sağlanıyor. Bir insanın herhangi bir sebeple bilincini kaybetmesi,
yaşanılanları sorgulamaması, denileni kabul etmesi, yönlendirildiği gibi
hareket etmesi, uymayanların ise ölümle sistemden çıkarılması, bunlara karşı
çıkmanın imkansızlığının düşüncesinin mutlak gerçek gibi zihinlere zerkedilmesi
sistemin gaspçılarının işlerini yürütmesi bakımından elzemdir.
Nitekim teknoloji
geliştikçe insanlığı yok edecek yeni denemelere girişiliyor. Bu sayılanların
gerçekleştirmenin yolu ilk etapta insanlara yedirilen ve içirilen gıdalarla
gerçekleştirilmektedir. Yaşadığımız zamanda insanlara verilen gıdaların,
kasıtlı olarak ekseriyetinin genetiği değiştirilmiş organizmalardan
oluşmaktadır. İnsanların doğal bağışıklığı ilk etapta bu yöntemle ortadan
kaldırılmaktadır. Bu yeterli görülsün veya görülmesin deneme tahtasına
çevrilmiş insanlık üzerinde laboratuvar mahsulü virüsler istenilen zamanda her an
devreye girebilmektedir.
İnternet ve
içerisindeki program ve uygulamalarla, televizyonlardaki programlarla,
karelerle veya subliminal mesajlarla, insandan akıllı görülen her anımızı
görüntüleyen kameralarıyla ve elektromanyetik dalgaların üssü telefonlarla, aşı
kılıflı sıvılardaki nanoçiplerle, 5G ile ya da sterilizasyon,
ortalama yaşam süresinin kısaltılması, zihin kontrolü veya hava durumu kontrolü
için Chemtrails(uçakların bıraktığı kimyasalların izi) gibi yeni tip
silahlarla nüfusu azaltmak ve fiziken ve ruhen kontrolü sağlanmış bir insanlık
oluşturmakta en temel enstrümanlardandır.
…
Ülkemiz
örneğinde hadiseye baktığımızda koronavirüsle ilgili üç temel konu karşımıza
çıkıyor:
Birinci
husus; insanlar ne ile ve ne için aşılandığını bilmiyor. Ortada hep bir
muallaklık var. Hiçbir devlet yetkilisi de bu aşıların şifa olduğuna dair
açıklama yapabilmiş değil. Herkesin aşı olması gerektiğine dair defalarca
açıklama yapabiliyorlar ama bu aşıları niçin tercih etmemiz gerektiğine dair
gerçekten bilimsel bir açıklama yapılabilmiş değil. Bilim namına ortaya
çıkanların ise ne bağlantılarının olduğuna dair hergün yeni bilgiler ortaya
çıkıyor. Bu aşılara dünya çapında karşı çıkanların bir kısmının ise şuan için
bilemediğimiz bir şekilde dünyalarını değiştirdiğini biliyoruz. Kaldı ki
özellikle aşılandıktan sonra çevremizde ölenleri duyduğumuzda ve gördüğümüzde
insanların vücuduna verilen sıvıların koruyuculuğu ve şifa olduğuna dair ortada
hiçbir delil olmadığını görüyoruz.
İkinci olarak enteresan olan bir diğer nokta ise hiçbir aşıda
yapılmamış olan numaralandırma sistemi bu aşıda özellikle yapılmaktadır.
İnsanlar önceden de belli aşıları oluyorlardı. Ama hiçbirisi hatırlatma dozu
diye bir aşı da olmuyordu hiçbir aşıda bu kadar ağır numaralandırmalarda yoktu.
Hele de hatırlatma dozu hiç yoktu. Hatırlatma dozunu da korona sayesinde
öğrenmiş olduk. Aşı olan herkesin tek tek tespit edilmesinin ve kayıt altına
alınmasının basit bir istatistik olmadığının da bilincindeyiz.
Üçüncü
husus; içeriğini bilmediğimiz sıvıların vücudumuza verilebilmesi için devletin
yetkililerinin ve kurumlarının hiçbir sorumluluğu üzerlerine almamak noktasında
imzalatılan formlardır. Normalde insan ve hasta haklarına aykırı olan, hiçbir
etik değerle ve insani, vicdani, hukuki bir değerle bağdaşmayan bu formları,
aşı olmak için insanlar imzalamak mecburiyetinde bırakılıyor. İmzalamazlarsa
aşıları yapılmıyor. İmzalarlarsa, imzalatanların taşıdığı düşünceye göre
doğacak olan müspet veya menfi sonucu üstlenmiş ve kabullenmiş oluyorlar.
Haliyle insanlar iki arda bir derede bırakılıyor. Bu formların gerçek bir hukuk
devletinde ne derece geçerli olduğunu başka bir yazımıza bırakıyoruz. Ama tek
cümleyle söylersek insanın hayatının söz konusu olduğunun iddia edildiği bir
durum için imzalatılan bu formlar hukuk aleminde de hakikat karşısında da
geçersizdir.
Bu
söylediklerimizin doğruluğunu Sağlık Bakanı Fahrettin Koca adeta teyit
etmektedir. Geçmiş günlerde yaptığı bir konuşmasında aynen şu ifadeleri
kullanıyor: “Gelecek üç yıl boyunca hastalığı geçirmiş kişilerde ne tür yan
rahatsızlıklar çıkacağı tespit edilemese de, mevcut ölümlerin 3-4 katı kadar
daha kayıplar beklenmektedir.” Bu talihsiz açıklamanın tercümesi şudur: Evet,
aşı olan insanlar bizlerin söylemesiyle aşı oldular. Ancak bizim bu aşılarla
ilgili hiçbir bilgimiz yoktur. Aşı olanlarda aşı tarihinden itibaren 3 yıl
içinde 3-4 kat daha ölüm bekliyoruz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.