Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Manipülasyon…

...

Şeytani sistemin sömürüsünde alt kollarından kapitalizmde güç sahiplerinin ilelebet devam etmesini arzuladıkları tek bir inançları vardır: “Hep ben güçlü olayım.” Yönetim de, işte, parada, makamda herşey bende olsun. Çünkü; “Güçlü olmazsam,  bunlar benden giderse, güç sebebim olmadan ben ne yaparım?” sorusunun cevabı; “kendilerinin sonu” demektir. Güçlü olmadıkları takdirde böyle bir sona kendilerini inandırmışlardır. Bunun sonucu olarak başarılı olmak içinde gereken her türlü aracı kullanmayı mübah görürler. Dolayısıyla kapitalist anlayış hep yok ederek büyümeye odaklıdır. İnançlarında parada, makamda, ekonomide hep sahibine ait bir büyüme vardır. Güçlü, bütün gücüyle zayıfı yok etmeye çalışır, hayat hakkı tanımaz. Bu sebeple de güçlüler ayakta kalır, zayıflar yok olur. Çünkü sistem zayıfı ezmek üzere kuruludur.

Güç sahibi gücünü büyütmek ve devam ettirmek için; din, medya, duygu, algı, taltif, tenzil, iftira gibi bütün enstrümanları kullanır. Kullanırken de kapitalist anlayış, yönetende olsa yönetilende olsa insana üç şeyi vaat eder: Ölümsüzlük, mutluluk ve ilahlaşma. Bunların gücün etkinliğinin de devamı ve büyümesi açısından sağlanması içinse en güzel araç; “manipülasyon” denen “yönlendirme ve etkileme” yöntemidir. Yani kişinin algılarını, fikirlerini, düşüncelerini ve davranışlarını kişiye hissettirmeden, anlamasına imkan vermeden, anlasa dahi dönüşü olmayan bir şekilde aldatma, hipnoz, teknoloji, hayal gibi çeşitli taktiklerle değiştirecek etkiyi amaçlamak ve oluşturmaktır. Gerçekleştirilen manipülasyon yöntemleri, manipülasyon yapan kişinin menfaatleri doğrultusunda sömürücü, kurnaz, telafisiz ve aldatıcı bir etki meydana getirir. Kişi bunun farkına vardığında ise çok geç olmuş demektir. İşte Niccolo Machiavelli’nin düşüncesinin temelinde “iktidar için herkesin manipüle edilmesi gerektiği” fikri vardır. Bunun sağlanması noktasında siyasi amaçları için erdemli olmasa bile kişinin erdemli görünmesinin gerekebileceğini belirtir. Çünkü önemli olan elde edilecek neticedir.

Mesela ABD’nin 1991’deki Körfez Savaşı’nın başlatmasının en önemli sebebi olarak tüm dünyaya Irak lideri Saddam Hüseyin’in elinde nükleer silahlar olduğu ve dünyayı tehdit ettiği yalanı gösterildi. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülke manipüle edildi. Hatta Türkiye daha ileri giderek böyle bir düşman varsa bir koyup üç almayı hedef seçti. İşte o dönemin ABD’sinin ilk kadın dışişleri bakanı ve Avrupalı göçmen bir Siyonist olan Madeleine Albright’ın hesap vermek üzere geçen günlerde öldüğünde ardında bıraktığı; “Zor bir seçim olsa da Irak’ta beşyüzbin çocuğu öldürdüğümüze değdi.” sözü ile ve 28 Şubat MGK’sından önce 13 Şubat 1997’de yaptığı açıklamada; “Washington laik bir Türkiye istiyor. Laiklik hassasiyetimiz konusunda Başbakan Erbakan’a mesajlarımızı ilettik.” diyerek 28 Şubat sürecini başlattıklarını belirttiği sözüyle, karanlığın mimarlarından olarak hayırla anıldığını sanmıyorum. Bu noktada ülkemizin Prag büyükelçisi Egemen Bağış, Albright ile defalarca fikir alış verişinde bulunduklarını ve ülkemize ayrı bir sevgisi olduğunu belirterek ve başsağlığı dileyerek, bu görüşümüzün aksini ortaya koymakla kendisine yapacağımız dua inandığımız bir ahiret varsa sayın Albright ile haşrolmasıdır. Elbette ki Egemen Bağış istediği gibi Albright ile fotoğraflarda çektirebilir, samimi sohbetlerde yapabilir, istediği görüşü alabilir. Derdimiz bu değil. Derdimiz madalyonun diğer tarafı…

Ya da Ankapark hadisesi... Eski Başkan Melih Gökçek’in rüya proje olarak lanse ettiği, yere göğe sığdıramadığı Ankapark’ın yapımına  arazisinde 2013'te başlandı. 2014'te parkın da içinde yer aldığı ana imar planı ile ilgili olarak Ankara 5. İdare Mahkemesi tarafından, parkın yapımına olanak veren Bakanlar Kurulu kararları hakkında da  tarafından yürütmeyi durdurma kararları verildi. Bu kararlara rağmen hukuksuz bir şekilde çalışmalar devam etti ve işletme ihalesine çıkarıldı. 20 Eylül 2018'de gerçekleştirilen altıncı ihalede park, hayvanat bahçesi hariç yıllık 26 milyon 400 bin lira bedel karşılığında 29 yıllığına kiralandı. Sonrasında işletmeci şirketin borçlarından dolayı parkta haciz işlemi gerçekleştirildi. Birkaç gün öncede Ankara 21.İcra Dairesi, Ankapark Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketi'nin iflas ettiğini ilan etti. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce alınan iflas kararı da Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandı. Netice; takriben 801 milyon dolarlık maliyet çöp olarak vatandaşın cebinden çıkarken birilerinin de cebine girmiş oldu.Haklı-haksız tartışması değildir söylediğimiz. Söylediğimiz bu zararın “niçini”dir.

İşte özellikle internetin hayatımıza girmesiyle insanın olduğu her yerde çok rahat bir şekilde yüzleşmeler, doğru veya yanlış bilgiye ulaşım gerçekleşebiliyor, her konudan haberdar olabiliyorsunuz. Bu muvacehede ekseriyetin değerlendirmelerine bakıldığında vicdani, akli ve mantıki bir körleşmenin, sağırlığın, cahilliğin zirve yaptığı da müşahade ediliyor.

“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.” der  Malcolm X… Lakin uyuyor rolü yapan insanı kimse uyandıramaz. Kişinin uyuyor rolü yapması ise belirttiğimiz üzere ölümsüzlük, mutluluk ve ilahlaşma kavramlarının kişinin üzerindeki algısının alt başlıklarıyla açıklanabilir. Bunların üst başlığının içeriği ise sadece hileden, sahtecilikten ve şuursuzluktan ibarettir. Daha tehlikelisi ise bunu savunabilmektir. Olması gereken ise samimi bir tevbeyle uyanış, etkin pişmanlığın en erdemlisiyle haykırıştır. Çünkü “Hayat nedir?” sorusunun cevabı da ancak böyle bulunur.

Etiketler :
, , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum