Manipülasyon…
...
Şeytani sistemin sömürüsünde alt kollarından kapitalizmde güç sahiplerinin ilelebet devam etmesini arzuladıkları tek bir inançları vardır: “Hep ben güçlü olayım.” Yönetim de, işte, parada, makamda herşey bende olsun. Çünkü; “Güçlü olmazsam, bunlar benden giderse, güç sebebim olmadan ben ne yaparım?” sorusunun cevabı; “kendilerinin sonu” demektir. Güçlü olmadıkları takdirde böyle bir sona kendilerini inandırmışlardır. Bunun sonucu olarak başarılı olmak içinde gereken her türlü aracı kullanmayı mübah görürler. Dolayısıyla kapitalist anlayış hep yok ederek büyümeye odaklıdır. İnançlarında parada, makamda, ekonomide hep sahibine ait bir büyüme vardır. Güçlü, bütün gücüyle zayıfı yok etmeye çalışır, hayat hakkı tanımaz. Bu sebeple de güçlüler ayakta kalır, zayıflar yok olur. Çünkü sistem zayıfı ezmek üzere kuruludur.
Güç sahibi gücünü büyütmek ve devam ettirmek için; din,
medya, duygu, algı, taltif, tenzil, iftira gibi bütün enstrümanları kullanır.
Kullanırken de kapitalist anlayış, yönetende olsa yönetilende olsa insana üç
şeyi vaat eder: Ölümsüzlük, mutluluk ve ilahlaşma. Bunların gücün etkinliğinin de
devamı ve büyümesi açısından sağlanması içinse en güzel araç; “manipülasyon” denen
“yönlendirme ve etkileme” yöntemidir. Yani
kişinin algılarını, fikirlerini, düşüncelerini ve davranışlarını kişiye
hissettirmeden, anlamasına imkan vermeden, anlasa dahi dönüşü olmayan bir
şekilde aldatma, hipnoz, teknoloji, hayal gibi çeşitli taktiklerle değiştirecek
etkiyi amaçlamak ve oluşturmaktır. Gerçekleştirilen
manipülasyon yöntemleri, manipülasyon yapan kişinin menfaatleri
doğrultusunda sömürücü, kurnaz, telafisiz ve aldatıcı bir etki meydana getirir.
Kişi bunun farkına vardığında ise çok geç olmuş demektir. İşte Niccolo Machiavelli’nin
düşüncesinin temelinde “iktidar için herkesin manipüle edilmesi gerektiği”
fikri vardır. Bunun sağlanması noktasında siyasi amaçları için erdemli olmasa
bile kişinin erdemli görünmesinin gerekebileceğini belirtir. Çünkü önemli olan
elde edilecek neticedir.
…
Mesela ABD’nin 1991’deki
Körfez Savaşı’nın başlatmasının en önemli sebebi olarak tüm dünyaya Irak lideri
Saddam Hüseyin’in elinde nükleer silahlar olduğu ve dünyayı tehdit ettiği
yalanı gösterildi. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülke manipüle edildi. Hatta
Türkiye daha ileri giderek böyle bir düşman varsa bir koyup üç almayı hedef
seçti. İşte o dönemin ABD’sinin ilk kadın dışişleri bakanı ve Avrupalı göçmen
bir Siyonist olan Madeleine Albright’ın hesap vermek üzere geçen günlerde
öldüğünde ardında bıraktığı; “Zor bir seçim olsa da Irak’ta beşyüzbin çocuğu
öldürdüğümüze değdi.” sözü ile ve 28 Şubat MGK’sından önce 13 Şubat 1997’de
yaptığı açıklamada; “Washington laik bir Türkiye istiyor. Laiklik
hassasiyetimiz konusunda Başbakan Erbakan’a mesajlarımızı ilettik.” diyerek 28
Şubat sürecini başlattıklarını belirttiği sözüyle, karanlığın mimarlarından
olarak hayırla anıldığını sanmıyorum. Bu noktada ülkemizin Prag büyükelçisi
Egemen Bağış, Albright ile defalarca fikir alış verişinde bulunduklarını ve
ülkemize ayrı bir sevgisi olduğunu belirterek ve başsağlığı dileyerek, bu
görüşümüzün aksini ortaya koymakla kendisine yapacağımız dua inandığımız bir
ahiret varsa sayın Albright ile haşrolmasıdır. Elbette ki Egemen Bağış istediği
gibi Albright ile fotoğraflarda çektirebilir, samimi sohbetlerde yapabilir,
istediği görüşü alabilir. Derdimiz bu değil. Derdimiz madalyonun diğer tarafı…
Ya da Ankapark hadisesi... Eski Başkan Melih Gökçek’in
rüya proje olarak lanse ettiği, yere göğe sığdıramadığı Ankapark’ın yapımına arazisinde 2013'te başlandı. 2014'te
parkın da içinde yer aldığı ana imar planı ile ilgili olarak Ankara 5. İdare
Mahkemesi tarafından, parkın yapımına olanak veren Bakanlar Kurulu kararları
hakkında da tarafından yürütmeyi durdurma kararları
verildi. Bu kararlara rağmen hukuksuz bir şekilde çalışmalar devam etti ve
işletme ihalesine çıkarıldı. 20 Eylül 2018'de gerçekleştirilen altıncı ihalede
park, hayvanat bahçesi hariç yıllık 26 milyon 400 bin lira bedel karşılığında
29 yıllığına kiralandı. Sonrasında işletmeci şirketin borçlarından dolayı
parkta haciz işlemi gerçekleştirildi. Birkaç gün öncede Ankara 21.İcra Dairesi, Ankapark Turizm İşletmeleri
Ticaret Anonim Şirketi'nin iflas ettiğini ilan etti. Ankara 1. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nce alınan iflas kararı da Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandı. Netice;
takriben 801 milyon dolarlık maliyet çöp olarak vatandaşın cebinden çıkarken
birilerinin de cebine girmiş oldu.Haklı-haksız tartışması değildir
söylediğimiz. Söylediğimiz bu zararın “niçini”dir.
…
İşte özellikle internetin
hayatımıza girmesiyle insanın olduğu her yerde çok rahat bir şekilde
yüzleşmeler, doğru veya yanlış bilgiye ulaşım gerçekleşebiliyor, her konudan
haberdar olabiliyorsunuz. Bu muvacehede ekseriyetin değerlendirmelerine
bakıldığında vicdani, akli ve mantıki bir körleşmenin, sağırlığın, cahilliğin
zirve yaptığı da müşahade ediliyor.
“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.” der Malcolm X… Lakin uyuyor rolü yapan insanı kimse uyandıramaz. Kişinin uyuyor rolü yapması ise belirttiğimiz üzere ölümsüzlük, mutluluk ve ilahlaşma kavramlarının kişinin üzerindeki algısının alt başlıklarıyla açıklanabilir. Bunların üst başlığının içeriği ise sadece hileden, sahtecilikten ve şuursuzluktan ibarettir. Daha tehlikelisi ise bunu savunabilmektir. Olması gereken ise samimi bir tevbeyle uyanış, etkin pişmanlığın en erdemlisiyle haykırıştır. Çünkü “Hayat nedir?” sorusunun cevabı da ancak böyle bulunur.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.