Atatürk’e uzlaşması gereken iki farklı bakış
...
10
Kasım 2022, Atatürk’ün vefatının 84. Yılı. Bu yıldönümü vesilesiyle
toplumumuzda Atatürk’e iki farklı bakış üzerinde duracağız.
Cumhuriyet
tarihi boyunca Türkiye’de en önemli zıtlaşma ve kutuplaşma nedenlerinden biri
toplum genelindeki farklı Atatürk algısıdır. Dindar/muhafazakâr kesimin Atatürk
algısıylaAtatürkçü/laik/solcu kesimin Atatürk algısında önemli farklar ve
zıtlıklar bulunmaktadır. İki tarafın Atatürk algısında hemen göze batan şey;
makul, durmuş, oturmuş bir toplumda kabul edilemez aşırılıklardır. Türk
toplumunun normalleşmesi için kutupların uçlardan merkeze doğru gelmesine ihtiyaç
vardır.
Dindar/muhafazakâr
kesimin Atatürk algısında çok fazla önyargı ve insafla bağdaşmayan kabullenişlervar.
Bu kesimde çok iyi bilinen tarihi gerçekleri bile çarpıtma eğilimi görülüyor. Bunların
Cumhuriyetten sonra yapılan ve çoğunu din karşıtlığı olarak gördükleri devrimlere
karşı duydukları öfke; kendilerini Atatürk’ün Kurtuluş Savaşında Gazi Mustafa
Kemal adıyla lider ve komutan olarak yüklendiği ve hakkını da verdiği muazzam tarihi
rolüinkâr etmeye ya da olabildiğince küçültmeye itiyor. Atatürk’ün Kurtuluş
Savaşındaki komutanlığı, liderliği, siyaseti, stratejisi, cesareti çok açıkken;
liyakatsizliği, yanlışları üzerine kasten üretilmiş efsanelere inanıyorlar. Böyle
bir tutum kendilerine, Atatürk’ün çok iyi bilinenbaşarılarını kabul ve
itiraftan daha kolay geliyor. Kurtuluş Savaşının önde gelen aktörlerinden biri
olan Rauf Orbay’ın şu sözü çok önemlidir: “Eğer
Mustafa Kemal olmasaydı bizler Kurtuluş Savaşını zafere erdiremezdik. Ama
Mustafa Kemal biz olmadan da Kurtuluş Savaşını zafere erdirirdi.”
…
Dürüstlük,
karşı olduğu kimsenin bile erdem ve üstünlüklerini itiraf etmeyi gerektirirken,
Atatürk söz konusu olduğunda bu kural işlemiyor. Önyargı çok iyi bilinen gerçekleri
dahi perdeliyor. Atatürk karşıtı muhafazakâr çevrelerin dikkat etmeleri gereken
bir nokta da şudur: Atatürk’ün çağdaşı olan başka ülkelerin otoriter liderleri
çok trajik bir şekilde sahneyi terk edip unutulmaya mahkûm olmuşken Atatürk,
Türk toplumunun çok geniş bir kesiminin gözünde bugüne kadar saygıdeğer kalmayı
başarabilmiştir?
Dindar/muhafazakâr
çevrelerin Atatürk’e itiraz ve muhalefetlerinin çoğu, Atatürk ve din ilişkisi
üzerinedir. Atatürk’ün dine yani İslam’a karşı özellikle Cumhuriyetten sonra
bir mücadele içine girdiği, İslam’ı Türk Milletinin hayatından çıkarmayı
hedeflediği şeklinde bir kanaat bu kesimde birçok kimse tarafından
paylaşılmaktadır. Cumhuriyetten sonra din konusunda gerçekten Müslümanları
rencide eden birtakım yanlışlar yapılmış, bunlar toplumda derin teessür ve
infial yaratmıştır. İnanan insanları üzen bu yanlışların bizzat Atatürk’ün
bilgisi ve direktifiyle yapıldığını söylemek kolay değildir. Böyle geçiş
dönemlerinde kraldan fazla kralcıların rol kapıp durumdan vazife çıkardıkları
çok görülmüştür.
…
Nitekim
Cumhuriyetin ilk yıllarının adalet bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt, TBMM
kürsüsünden,“Anayasadan (Teşkilat-ı
Esasiye Kanunundan) dinimizin İslam olduğunu çıkarıp Hıristiyan olduğumuzu
yazalım. Çünkü İslam terakkiye manidir” diyebilmiştir. Yine o yıllarda bazı
bakanlar ve milletvekilleri İslam’la ilgili çok olumsuz beyanlarda
bulunmuşlardır. Anadolu’nun bazı yerlerinde Kur’an yerlere atılmış ve
çiğnenmiştir. İrtica ve softalık denetlenirken kendi halindeki inanan insanlar
mağdur edilmiştir. Bunlar da toplum genelinde ciddi şikâyetlere ve rahatsızlıklara
sebep olmuştur.
Atatürk’ün
şahsen inançlı ya da inançsız olmasıyla ilgili olarak söylenecek şeyler yok
değildir. Her iki konuda da onun konuşmalarından ve demeçlerinden belgeler
ortaya konabilir. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında ve Cumhuriyetten sonra
din konusunda konjonktüre bağlı olarak söylediği birbiriyle % 100 çelişen
sözleri ve demeçleri bulunmaktadır. Çoğunluk bunlara bakarak onun çok iyi bir
Müslüman olduğunu iddia ederken, Doğu Perinçek gibi kimi yazar ve politikacılar
da Atatürk’ün inançsızlığına hükmetmişlerdir. Doğu Perinçek sahibi olduğu
haftalık 2000’e Doğru dergisinin 22-28 Şubat 1987 tarihli sayısını bütünüyle “Atatürk ve Allah” konusuna ayırmış,
Atatürk’ün din karşıtı ate bir insan olduğunu ispata çalışmıştır. Prof.
Alpaslan Işıklı’ya göre Perinçek’in çabalarının bir amacı da Kemalizm’le
Marksizm arasında bir paralellik kurmaktır.
Bunlara
bağlı olarak nasıl nitelendirilirse nitelendirilsin o, mensubu olduğu milletin
dinine daima saygılı olmuş, dini ortadan kaldırmak ya da köşeye sıkıştırmak gibi
bir mücadelenin içine asla girmemiştir. Laikliğin ve başka bazı devrimlerin
böyle bir amaca ulaşmak için yapıldığını iddia etmek bilinen gerçeklerle
bağdaşmaz. Bunun çok önemli
kanıtlarından / belgelerinden biri de Atatürk’ün baştan ayağa dinsel motiflerle
bezenmiş olan İstiklal Marşı’na hiç itiraz etmemiş, orada dile getirilmiş olan
derin dinsel duygulardan rahatsızlık duymamış olmasıdır.
Ama
Atatürk’ün dinin tarikat, cemaat ve benzeri oluşumlar ve örgütlenmeler yoluyla
sömürülmesine, kişisel ve siyasal çıkarlar için araç yapılmasına en küçük
müsamahası olmadığı da çok açıktır. Esas mücadele ettiği şey budur.
…
Atatürk’ün
dinle ilgili görüş ve düşüncelerini doğru dürüst öğrenmek isteyen herkes için
Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın Sosyalizm
Kemalizm ve Din adlı kitabı çok değerli bir kaynaktır.
Beş
yıl önce T24’te “10 Kasımlarda Atatürk ve Türk Toplumu”
başlıklı yazımdaki bir pasajı burada tekrarlayacağım:
“Laik/solcu/Kemalist çevrelerin
Atatürk algısı da çok ciddi problemler barındırıyor. Atatürk söz konusu
olduğunda başvurulan ve hiç akılcı ve gerçekçi olmayan bazı nitelemeler
öngörülen amaca hizmet etmiyor. Bu kesimin yaptığı çok önemli yanlışlardan biri
Atatürk’ün farkında olarak veya olmayarak kutsallaştırılmasıdır. Yanılmaz, hata
etmez, gücü kudreti sınırsız, insanüstü, doğaüstü bir varlık olarak kabul
edilmesidir. Böyle kabul edilince de akılcı, laik/seküler bir dünya görüşünün
sahibi olan insan en koyusundan dinsel/mistik kavramlarla yüceltilmiş oluyor. Bu
bakış, bu anlayış yayılınca hem gerçek, hem de sanal âlemde “Olmasaydın olmazdık”
gibi alabildiğine mistik sloganlar tekrarlanıyor. 79 yıl önce bu fani âleme
veda etmiş olan insanın Anıt Kabirden kalkıp ülkenin sorunlarını çözmesi
beklentisine giriliyor.”
Bu
dünyaya gelmiş ve geçmiş, çok önemli roller üstlenmiş bütün büyük insanların
insan olmanın doğal sonucu olarak yanlışları da olmuştur. Onların büyüklüğüne
inanan insanlar nazarında bunlar o insanların büyüklüğüne hiç zarar vermemiştir.
Elbette bu Atatürk için de geçerlidir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.