Yaşar Nuri Öztürk ve namaz
...
Ölümünün üzerinden altı yıldan fazla zaman geçen Yaşar Nuri Öztürk, en iyi Müslüman olarak kendilerini gören bazı kimseler tarafından hâlâ her fırsatta ağır hücum ve hakaretlere muhatap yapılıyor. Kimileri merhumu kâfirlikle suçlamakta, cehenneme göndermekte yarış ediyorlar.
Oysa gerçek şu ki, Yaşar Nuri, İslam’ın inanılması gereken bütün kutsallarına çok bilinçli, çok samimi bir şekilde inanan bir Müslümandı. Üstelik kendilerini en dindar, en Müslüman sayan ve öyle takdim edenlerden pek çoğunun ayarına gelemeyeceği bir Müslümandı.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaş sosyal medyadaki bir paylaşımında Yaşar Nuri Öztürk’ün bir TV programında karşısındaki kişiye söylediği “Şu an seni nasıl görüyorsam ve bundan ne kadar eminsem ahiretin geleceğinden, mahşerin kurulacağından, hesabın görüleceğinden de o kadar eminim. Hatta daha fazla!” şeklindeki derin bir imanın ifadesi olan sözünü nakletmişti. Çok bilmişler, kerametleri sadece kendilerinden menkul kimseler hemen karalama kampanyasına giriştiler. Neymiş, Yaşar Nuri “Namazı bu ümmetin başına bela ettiler” demiş. İmanlı bir insan böyle söyler miymiş!
Hiç şüphesiz namaz İslam’ın en yüce ibadetidir. Allah’a kulluğu yerine getirmede namazdan daha üstün, daha faziletli bir ibadet gösterilemez. Namazın yüceliğinde bir ibadet İslam’da olmadığı gibi başka bir dinde de yoktur.
Yaşar Nuri’nin sözünün namaz karşıtlığı ile namaza inanmama ile hiçbir ilgisi yoktur. Tersine çok doğru, söylenmesi ve sık sık üzerinde durulması gereken bir sözdür. Çünkü namaz günümüzde emredildiği üzere kötülükleri, ahlaksızlıkları engelleyen değil, onları kamufle eden bir ibadet haline getirilmiştir.
Yüzyıllar boyu namaz sadece vurgulanmıştır: “Namaz dinin direğidir, kelime-i şehadetten sonra en büyük esastır, aman namaz kılın, sakın namazı terk etmeyin, Müslüman olmanın 1 numaralı göstergesi namazdır…” gibi telkinler aralıksız tekrarlanmış ve bu bugün de sürmektedir. Bunlar yanlış mı, değil. Ama bunlar öyle bir dozda tekrarlanmıştır ki, “namazı kıl da ne yaparsan yap!” gibi bir anlayışa yol açılmıştır.
…
Sanki namazı kıldıktan sonra rüşvetle iş görmek, iltimasla mevki elde etmek, yetim hakkı yemek, kamu haklarını hiçe saymak gibi gayrimeşru birçok şey meşru ve mubah hale geliyor. Namaz kılan için doğruluğun, dürüstlüğün, adaletin gerekliliği; zulümden, haksızlıktan mutlak şekilde uzak durmak zorunluluğu rahatça göz ardı ediliyor. Yaşar Nuri’nin karşı çıktığı namaz; insanı insan, daha doğrusu gerçek Müslüman yapan görevlerin, değerlerin, erdemlerin dünya çıkarları için kolayca feda edilmesine araç yapılan namazdır.
Bu konuda kalıp söz bile üretilmiştir: “Kıl beşi, kurtar başı.” demek istenen, beş vakit namazı kıl da ne yaparsan yap kurtuldun demektir.
Gerçek bu mudur? Böyle bir namaz anlayışının namaz ibadetinin özüyle, ruhuyla bir ilgisi var mıdır? Peygamberimizin “Gözümün nuru” diye nitelediği namaz böyle bir namaz mıdır?
Biliyorum, bu tür yazılara üst perdeden bilgiç bilgiç yorumlar yapanlar oluyor. Yapsınlar. Ama yorum yaparken şu gerçeği göz önüne alsınlar: Bugün bütün Müslüman toplumlarda en az güvenilen insanlar arasında namaz kılanların birçoğu da ilk sıralardadır. Vatandaşlar arasında namaz kılan birçok insanla iş ve alışveriş ilişkisine girmede tereddütler yaşanıyor. İnsanlar gönül rahatlığıyla, “Yaa bu adam namazında niyazında, bundan zarar gelmez; yanlışlık yapmaz!” diyemiyor. Bu, namaza da İslam’a da en büyük kötülük değil mi?
Bu yazı için “Bunları niçin yazıyorsun, niye açık ediyorsun?” diyenler de çıkacaktır. Ama olay artık çoktan beri “Kol kırılır, yen içinde kalır” durumunu aşmış bulunmaktadır.
İşte bu yüzden Dr. Senai Demirci, bu şekilde namaz kılınmasını değil, çok haklı olarak gerçek namazın bizi kılmasını dilemiştir:
Kıl beni ey namaz / İnsan kıl beni. / Doğru kıl.
Duru kıl / Diri kıl beni / İnsan kıl bu bedeni.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.