Yaşadığımız büyük deprem sonrası yalanları

...

1960 yılından bu yana ülkemizde yaşanan doğal afetleri; siyasal, sosyal ve ekonomik alt üst oluşları yakından izlemeye çalışan bir vatandaş olarak hiçbir dönemde, yaşadığımız son büyük deprem felaketi sonrasında üretilen yalanlar kadar yalan üretildiğine şahit olmadım. Dünyada benzeri çok az, Türkiye’de ise hiç görülmemiş bu çok büyük deprem felaketinin sebep olduğu korkunç yıkım, on binlerce insanın ölümü, depremzedelerin onulmaz acıları ve mağduriyetleri tüm toplumu derin bir yasa boğmuşken az sayıda da olsa kimi insanlar böyle bir ortamda yalan, iftira ve fitne üretme yarışına giriştiler.

İlgililer, yetkililer, resmî ve gayri resmî kurumlar, kuruluşlar, oluşumlar, canhıraş bir çaba içinde enkaz altındakileri kurtarmaya, yaralıları hastanelere yetiştirmeye, sağlıklı olanları barındırmaya, iletişimi/ulaşımı sağlamaya çalışırken sözünü ettiğimiz az sayıdaki o insanlar da dolaşıma soktukları yalan ve iftiralarla kaos yaratmaya kalkıştılar. Son yıllarda habercilik alanında sıkça kullanılan dezenformasyon ve provokasyon, yani yalan haber üretme ve karışıklık yaratmak için bunu kamuoyunda dolaşıma sokma girişimleri tam gaz iş başındaydı. 

Bu dünyada gerek yasal gerekse dinsel olarak hiçbir mazeret gösterilemeyecek tek suç, tek günah yalan söylemektir. Hemen her türlü suç için bir mazeret, bir gerekçe öne sürmek mümkündür, ama yalan için mümkün değildir. Yalan tam anlamıyla keyfe keder işlenen bir suçtur, bu yüzden ahlaksızlığın ve utanmazlığın zirvesidir. Yalan, diğer bütün kötülüklerde payı ve rolü olan tek ahlaksızlıktır. Bir bilge bunu anlatmak için “Her kötülüğün bir aleti vardır, yalan bunların hepsine uyan bir saptır” diyor.

Deprem sonrası dolaşıma sokulan yalanların en hazin yanı ise bunları icat edenlerin eğitimsiz ya da az eğitimli sıradan insanlar olmayıp politikacı, bilim insanı, yazar, TV programcısı, sosyal medya aktivisti olarak bilinen kimseler olmasıydı.

İşte deprem sonrasının en nazik, moral bozmamaya en fazla dikkat edilmesi gereken en sıcak anlarında utanmazca dolaşıma sokulan o yalanlardan bazıları:

-Suriyeli bir mültecinin arama-kurtarma görevlilerinden birinin cep telefonunu çaldığı;

-Mersin’de kız öğrencilerin kaldığı KYK yurdunun depremzedelerin yerleştirileceği söylenerek boşaltılıp oraya Suriyeli mültecilerin oturtulduğu;

-İçinde yardım malzemeleri bulunan kutuların üzerinde bir bira markası yazıyor diye kabul edilmediği;

-Arama-kurtarma çalışmalarında enkaz altından önce AK Partililerin çıkarıldığı;

-Depremden sonra ortada kalmış korumasız kadınlara tecavüz edildiği;

-Yakınlarını yitiren genç kızların imam nikâhıyla evlendirildiği;

-Yüzlerce çocuğun organ mafyası ya da çocuk pornocuları tarafından kaçırıldığı;

-Deprem bölgesine ellerini kollarını sallayarak binlerce yeni Suriyeli mültecinin girdiği;

-Yağma yaparken yakalananlar Türk vatandaşı olduğu halde yakalananların Suriyeli mülteciler olduğu;

-Hatay'da deprem sonrası arama kurtarma çalışmaları devam ederken Yerseli Barajının patladığı;

-Deprem sonrasında Atatürk Barajı’nda ve Akkuyu nükleer santralinde çatlaklar oluştuğu;

-Afet bölgesine giden iş makinelerinin engellendiği;

-Deprem bölgesinde görevli savcıların mesai bitti diye işlem yapmaması sebebiyle cenazelerin toprağa verilemediği…

Bunlar ve benzeri tüm yalanlar; hangi niyet, amaç ve çıkar için söylenmiş olursa olsun sahiplerinin beklediği sonucu vermedi, tam tersine kendileri için yüz karası oldu. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözü boşuna atasözü olmamıştır!

Etiketler :
, , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum