Türkiye’nin depremi üzerine şu an için söylenmesi gerekenler
...
Türk Milleti olarak karşılaştığımız büyük deprem felaketi
üzerine haklı olarak herkes konuşuyor. Kendi çapında bir görüş, bir bakış
ortaya koyuyor. Depremin artçıları bir müddet sonra bitecek, ama etkileri,
sebep olduğu yıkım çok uzun yıllar konuşulacaktır. Bu büyük felaketin şu anki
aşamasında kendi bakışımız şunlardır:
1-Türkiye’de Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen ve çevredeki on ili kapsayan deprem, ne ülkemizde ne de dünyada daha önce benzeri görülmüş bir depremdir. Deprem sonrası ortaya çıkıp daha önce bu depremle ilgili olarak uyarılarda bulunduğunu söyleyen hiçbir deprem bilgini, profesörü; bu depremin 7.4’ün üzerinde 7.7 şiddetinde olacağını ve dokuz saat sonra da 7.6 şiddetinde başka bir deprem meydana geleceğini öngörmüş değildir. Söz konusu iki depremin ülkemizin 1/7’si olan 110 bin kilometrekare (Yunanistan’ın bütününe yakın, Hollanda’nın üç katı kadar) bir alanı etkileyeceğini de öngörmüş değillerdi. Bu deprem; şiddetiyle, süresiyle, çapı ve boyutuyla bütün öngörüleri, tarihsel bütün tecrübeleri yanıltan bir depremdir. Deprem bölgesinde bulunanların, gidip olanı biteni görenlerin kıyametin bir çeşidi diye niteledikleri, çok sayıda sürprizlerle ortaya çıkmış bir depreme en gelişmişler de dâhil dünyadaki hiçbir ülke en azından ilk anlarda eksiksiz, kusursuz müdahale edemez; her sorumluluğu dört dörtlük yerine getiremezdi. “Bunu ben yapardım” edasında konuşanlar sadece başkalarını değil, kendilerini de kandıranlardır.
…
2-Türkiye, dünyanın en güzel ülkelerinden biri. Dünyanın merkezinde konumlanmış; dünyanın her yerinden en kolay ulaşılan, en ılımlı iklime, en güzel doğaya sahip bir ülke. Ama her güzelin bir kusuru, gülün dikeni olduğu gibi bizim ülkemizin de kusuru yerkürenin en hareketli fay hatları üzerinde bulunmasıdır. Bu yüzden sık sık depreme maruz kalıyoruz. Bu depremlerle yaşamak zorundayız. Tedbirlerimizi alıp hayatımızı buna göre planlamazsak ölümlerden ve yıkımlardan kurtulamayız.
…
3-Depremler kaderdir, ama depremde ölmek kader değildir. Depremde ölmek bilgisizliğin, bilinçsizliğin ve tedbirsizliğin sonucudur. “Depremde ölenler aya da çıksalar yine öleceklerdi” demek, bilimden olduğu kadar gerçek manada dinden-imandan da habersiz olmak demektir. Japonya bizden daha fazla depremlerle karşı karşıya bir ülke olduğu halde depremler orada insanları öldürmemektedir. Ayrıca depremleri ve başka felaketleri dinsizliğe, zina anlamında ahlaksızlığa bağlamak, gerçek bir cehalettir. Dünyadan habersizliktir. Dinsizliğin ve zinanın bizden çok daha fazla olduğu birçok ülkede deprem olmamaktadır. Çünkü depremler yaşanan coğrafya ve o coğrafyanın jeolojik yapısıyla ilgilidir.
…
4-Bu deprem, “deprem” denen doğal afetle ilgili olarak derin derslerle dolu olduğu gibi devletin, kurumların ve toplumun tutumları konusunda da derslerle doludur. Kim olursa olsun ülkeyi yönetenler, siyasal iktidarlar; doğal olan ve olmayan her türlü afete, yıkıma karşı müdahale için oluşturulmuş kurum ve kuruluşların toplum nezdindeki güvenilirlik ve saygınlığını zedeleyici uygulamaların içinde olmamalı; böyle bir çaba içinde olanlara da asla izin vermemelidir. Bu tür kurum ve kuruluşlar mutlaka dürüstlük ve liyakatinden herkesin emin olduğu kimselere emanet edilmeli ve tarafsızlığı titizlikle korunmalıdır. Yaşadığımız tarihin en büyük deprem felaketi için bilhassa nakit yardımda bulunmak isteyen bir bölüm vatandaşın devletin bu iş için oluşturulmuş kurumları dururken alternatif kuruluşlar, örgütler araması acıdır ve ülke için çok büyük olumsuzluktur.
…
5-Türkiye’deki son deprem daha önce benzeri hiç görülmemiş uluslararası/evrensel bir dayanışmaya sebep/vesile olmuştur. Dünyada adı sanı bilinen hemen hemen bütün ülkeler bu depremde Türkiye’nin yardımına koşmuşlardır. Bu, bundan sonra da büyük felaketler karşısında insanlığın, milletlerin/devletlerin dayanışma gösterebileceğinin bir kanıtıdır.
…
6-Ancak her şeyde olduğu gibi bu dayanışma olayında da bir istisna ortaya çıktı. Fransızların ünlü mizah dergisi Charlie Hebdo’nun depremin 2. günü çıkan sayısının kapak yazısı “DEPREM, TANKLARI GÖNDERMEYE GEREK BIRAKMADI” (yani Türkiye’yi ezdi geçti) şeklinde idi. Bu nasıl bir kin, nasıl bir garezdir ki, bir ülkenin başına gelmiş çok büyük bir felaketten memnuniyet çıkarıyordu. Herhalde hiçbir devirde bu kadar alçak bir nefret suçu işlenmemiştir. Bir başka nefret suçunu da Yunanistan Yargıtay’ı üyesi bir avukat işlemişti. Depremi fırsat bilerek Yunanistan’ın kara sularını 12 mile çıkarmasının tam zamanı diyordu. Bu iki alçaklık da alçaklığın tarihinde mutlaka yerini almalı ve bu yüzden de kayıtlara geçmelidir.
…
7-İnsan olanların ezici çoğunluğu böyle felaket zamanlarında yalanın, iftiranın, çarpıtmanın, hırsızlığın, yağmanın olmamasını doğal bir durum olarak görürler. Ama neylersiniz ki bütün bu alçaklıklar böyle bir felaket anında bile tam gaz mesai halinde. Bundan sonraki felaketlerde gafil avlanmamak için alçaklığın tarihinde bunlar da mutlaka yerini almalıdır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.