Uygarlaşmanın en büyük aracı kitaptır
...
Kitapla uygarlığın çok sıkı ilişkisi
olduğuna şüphe yoktur. Bütün devirlerde bu ilişkinin somut sonuçlarına tanık
olunmuştur. Kitap üreten, okuyan, kitaba bir sevgi ve istifade nesnesi olarak
yaklaşan toplumlar her devirde en ilerde olmuşlar, çağlarının uygarlığını
temsil etmişlerdir. Aynen bugün olduğu gibi. Kitap yol göstericidir. Yanılmamak
için, şaşırmamak için kitabın rehberliğine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın farkına
varamayıp kitaba sırtını dönen bireyler de, toplumlar da hep bocalamışlardır.
Okuyan toplumlara muhtaç olmuşlardır.
Kitap, bilgi ve kültürün en sağlam en
güvenilir kaynağıdır. Bilgili, kültürlü, çağının bilincinde insan olmak için
çok okumanın dışında bir alternatif yoktur.
İnsan hayatında en güzel alışkanlık,
okuma alışkanlığıdır. En güzel dostluk, kitaplarla kurulan dostluktur. En
pişman etmez sevgi kitap sevgisidir.
Türk
halkı ne yazık ki bu böyle bir alışkanlıktan ve sevgiden yoksundur.
Toplumumuzun okumaya karşı ilgisizliği, hevessizliği; yazarların, aydınların,
edebiyatçıların bitmeyen ve bitecek gibi de görünmeyen şikâyet konusudur. Çok
gerilere gitmeden sadece Cumhuriyet dönemine baktığımızda bile okuma hevesi ve
alışkanlığıyla ilgili olarak hayal kırıklığından başka bir şeyle
karşılaşmıyoruz. Cumhuriyetten sonra öğrenilmesi daha kolay bir alfabe
kabulümüze, okuma yazma oranının % 100’lere yaklaşmasına, halkımızı okumaya
özendirecek birçok çabaya ve etkinliğe (ülkemizin birçok şehrinde her yıl kitap
fuarları düzenlenmesi gibi) rağmen bu alanda bir arpa boyu yol alabilmiş
değiliz. Toplumumuzda okuma alışkanlığı ve bu konuda oluşabilmiş kısıtlı bir
kültür daima küçük bir azınlığın tekelinde kalmıştır. Ülkemizde gülünç
seviyelerdeki gazete tirajları da,
ortalama iki bin tirajla basılan kitaplar da mevcut mütevazı durumlarını
hep bu azınlık okuyucu kitlesine borçludur.
Daha
da üzücü olan ise, okuma konusundaki zaaf ve vurdumduymazlığın sadece okuma
yazma bilen, hatta ilköğretim ve ortaöğretim eğitimi almış toplum kesimlerine
has olmamasıdır. Bu durumun artık sayısı milyonları bulan yükseköğrenim görmüş
vatandaşlarımız için de geçerli olmasıdır. Bu insanların da okulla ilişkisi
bitince kitapla da bitiyor. İlişkisinin bittiği kitap da ders kitabı oluyor.
Roman, hikâye, şiir, deneme gibi edebiyat eserleri gündemine zaten hiç girmemiş
oluyor. Hâlbuki bir lisans eğitimi almış insanlarımızın, gençlerimizin ve
yetişkinlerimizin mutlaka okumuş olması gereken hem ulusal edebiyatımızın hem
de evrensel edebiyatın çok önemli eserleri bulunmaktadır.
Yazımızın
sınırlarını zorlamamak için evrensele hiç girmeyerek ulusal edebiyatımızdan
birkaç örnek verelim. Mesleği ve meşguliyeti ne olursa olsun, mesleğinin ve
meşguliyetinin gereği olarak hangi kitabı okumuş bulunursa bulunsun, üniversite
bitirmiş bir Türk vatandaşı; Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri’ni, Reşat
Nuri Güntekin’in Anadolu Notları’nı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’ini,
Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’ünü mutlaka okumuş olmalıdır. Bir Türk insanı
bunları okumdan kendi doğdukları yer bile olsa Anadolu’yu ve Anadolu insanını,
Anadolu’nun sosyolojisini tanıdıklarını söylememelidir. Adlarını verdiğimiz
yazarların olağanüstü güzellikteki romanlarından hiç söz etmiyoruz. Onların da
en azından bir bölümünün her üniversite mezunu tarafından mutlaka okunması
gerektiğine şüphe yoktur.
Memleket
Hikâyeleri ile ilgili olarak Sabri Esat Siyavuşgil şöyle diyor: “Bana o
hikâyeler, bugün Anadolu’nun insan ve sosyal hayatı üzerine yazılmış ve
yazılacak en azametli psikoloji ve sosyoloji eserlerinden daha derin, daha dolu
ve daha gerçek geliyor. Öyle sanıyorum ki bu hikâyeleri okumadan Anadolu’yu
anlamanın, anlamaya başlamanın imkânı yok…”
Ne
kadar iyi bir öğrenim görmüş olursa olsun bir Türk vatandaşı; Ahmet Haşim’in
“Bize Göre” adıyla kitaplaştırılmış gazete yazılarını, Falih Rıfkı Atay’ın
Zeytindağı’nı, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu, Sabahattin Ali’nin
Kürk Mantolu Madonnası’ını ve benzeri klasik bazı eserleri okumadan Türkçenin
tadına varamaz. Ustalarının elinde bu dilin nasıl harikalar yarattığını fark
edemez.
Okumak
gelişmektir. Çevreye, olaylara, dünyaya daha geniş açıdan, daha fazla hoş
görüyle bakabilmektir. Türk insanı okumadığı için hiçbir konuda dar
görüşlülükten, katılıktan kurtulamamıştır. Geçimsiz, iletişimsiz, kavgacı bir
toplum oluşumuz bundandır. Hiçbir gelişmiş ülkede bizdeki kadar kavga-çekiş,
husumet ve kutuplaşma yoktur.
Bizim
toplum olarak gerçek anlamda çağdaşlıktan, modernlikten, başka bir ifadeyle
uygarlıktan uzak oluşumuzun kanıtı, kitaba karşı ilgisizliğimiz ve
duyarsızlığımızdır. Kitabı günlük ihtiyaçlarımız arasına katana kadar, ona
olmazsa olmaz bir nesne olarak yaklaşana kadar uygarlıkla mesafemiz sürecektir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.