Vefatının 1. yılında yüz akımız Fazıl Bayraktar

...

11 Haziran 2022, asker, şair, yazar, düşünür hemşerimiz Fazıl Bayraktar’ın vefatının 1. yılı. Bu 1 yıl nasıl çabuk, nasıl göz açıp kapayıncaya kadar geçti! Nurlar içinde yatsın.

Geçen yıl vefatından sonraki günlerde kendisine dair yazdığımız yazıda hem bir asker hem bir edebiyat adamı olarak sahip olduğu erdem ve ayrıcalıklara bir gazete yazısının izin verrdiği ölçüde değinmiştik. Bu yazıda da bunlara biraz dah farklı açılardan değinmeye devam edeceğiz. 

Fazıl Bayraktar, Yaratıcı Kudretin birbirinden değerli kabiliyetlerle donattığı, sayısı çok fazla olmayan insanlardan biriydi. Türk subayı olmanın bütün erdem ve ayrıcalıklarını tam olarak temsil etmesinin yanında “sanatkâr” nitelemesini de tam olarak hak eden çok iyi bir şair, yazar ve ülke ve toplum sorunlarına da eğilen bir düşünür, bir entelektüel ve bir memleket sevdalısı idi. Bütün bu farklarına rağmen son derece iddiasız ve alçakgönüllüydü. Sahip olduğu üstün nitelikleri ne şöhret ne de zenginlik yolunda kullanılacak bir araç olarak görmüştür. Hep münzevi, yani sessiz, kendi halinde, çap ve kapasitesi müsait olmasına rağmen asla öne  çıkmayan bir yaşamı ve tarzı tercih etmiştir. Bu yüzden ben bu büyük, bu değerli insan söz konusu olduğunda Mehmet Akif’in ünlü beyitini hatırlarım:

Rahmetle anılmak, ebediyyet budur, amma,

Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecek!

Bir Müslüman için ölümünden sonra olabildiği kadar çok kişi tarafından rahmetle anılmak temenni edilecek en güzel şeylerden biridir. Ama bunun için de çok tanınmış, çok bilinmiş olmak gerekir. Fazıl Bayraktar, bütün liyakatine rağmen görülmemiş tevazuu dolayısıyla böyle bir imkana ne yazık ki kendine yaraşır ölçüde ulaşamamıştır.

Benim kişisel gözlemime göre Fazıl Bayraktar, hemşerileri olan Kastamonulular tarafından bile yeteri kadar bilinmemekte ve tanınmamaktadır. Kendisi öne çıkmak istememiş, şöhrete tenezzül etmemiş olsa bile hiç değilse Kastamonuluların Kastamonululuk adına, onun Kastamonuyu onurlandıran başarılı mesleki kariyeri, şairliği ve  yazarlığı dolayısıyla kendisini yakından tanıma çabası göstermeleri gerekmez miydi? Bırakın Kastamonu genelini Araçlı olup da yüksek öğrenim görmüş bazı kimselerin bile Fazıl Bayraktar’dan habersiz olduğunun tanığıyım! 

Halbuki Fazıl Bayraktar hem Araç hem de Kastamonu yöresiyle ilgili birbirinden güzel hikayeler yazmış hem de Kastamonu yöresi kültür ve folkloruyla ilgili araştırmalar yapmış ve bunlar kitaplaşmıştır. Bunlardan Kastamonu kültürüne ve folklarına ait bilmediğimiz çok şeyler öğreniyoruz. “Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede bulur” atasözü dilimizin genelleşmiş bir atasözüdür. Bu atasözüne Kastamonuluların “deli deliyi dakkada bulur”u ilave ettiğini ben onun “Kastamonu Yöresi Deyim ve Manileri” adındaki kitabından öğrendim. Buna göre atasözü şu şekle giriyor: “Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede, deli deliyi dakkada bulur.” Fazıl Bayraktar’ın Kastamonu yöresiyle ilgili hikayeleri, Kastamonuyu ve Kastamonuluyu yazıyla ebedileştirecek edebiyat ürünleridir.

Doğduğu memleketin edebiyatını, kültür ve folklorunu tanıtmaya bu kadar gönül vermiş ve çaba harcamış bir insanın hemşerileri tarafından bu kadar az bilinmesi “vefasızlık”tan başka bir kelimeyle anlatılamaz.

Fazıl Bayraktar; Türk hikayeciliğinin bir mensubu ve öznesi olarak 20. Yüzılın ilk yarısında Türk hikayeciliğin piri sayılan Ömer Seyfettin’in 20. Yüzyılın ikinci yarısındaki muadilidir. Ömer Seyfettin’i de Fazıl Bayraktarı da doğru dürüst okuyanlar bu karşılaştırmadan hiç şüpheye düşmezler.

Dikkat edildiyse her fırsatta Fazıl Bayraktar’ın tevazuundan söz ediyoruz. Şimdi size somut bir örnek vereceğim:  Fazıl Bayraktar’ın “Harran Güzellemesi” adında bir şiir kitabı var. Bu kitapta çok güzel şiirler var. Bir tanesi (kitaptaki dizgisiyle) şu:

Karanlık, aydınlıktan;

Yalan, doğrudan kaçar.

Güneş,

Yalnız da olsa

Etrafa ışık saçar.

Üzülme!

Doğruların kaderidir yalnızlık.

Kargalar sürü ile,

Kartallar yalnız uçar.

Mahkeme duruşmalarında okunmuş, sosyali de dahil medyanın bütününde şöhret olmuş bu gerçekten güzel şiir, şu anda internet ortamında Ömer Hayyam’ın bir rübaisi olarak şu şekilde karşımıza çıkıyor:

Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar.
Güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar.
Üzülme, doğruların kaderidir yalnızlık.
Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.

Birçokları, bir şiirinin bu çapta hit olmasından kasım kasım kasılır, bu durumu şöhret yolunda bir çıta daha yukarı çıkmak için fırsat sayardı. Yanlışlığı ya da uyanıklığı ortaya çıkrmak için anında meydana atılırdı. Fazıl Bayraktar ise, şiiri üzerinden yapılan bu yanlışlığın, daha doğru bir ifadeyle uyanıklığın hesabını sormayacak, düzeltilmesi için çaba harcamayacak kadar gani gönüllü bir büyük insandı. 

Ruhu şâd, mekânı cennet olsun. 

Etiketler :
, , , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum