Zeynep’e Ağıt!

...

Bir Hoca, Bir Ses, Bir Tez ve Bizim Büyük Acılarımız…

 

Kuzey Marmara Otoyolu’nda İzmit gişelerini geçtikten hemen sonra tipi bastırdı. Gözüm direklerin tepesinde büzülerek soğuktan korunmaya çalışan kuşlara takıldı. Kuşlar diyorum ama bunlar düpedüz leylek. Şubatın ilk günüydü ve ben leylekleri görmüştüm. Her direkte bir yuva ve yuvalarında tortop olmuş leylekler. Leyleklerin bu kadar erken döndüklerini bilmiyordum.

Mevsimler mi şaşırdı, leylekler mi diye düşünüp, bu konuyu yazmayı planlarken, yüzyılın felâketi 10 ili yıkıp enkaza çevirdi. Binlerce insan hayatını kaybederken, depremin artçı şokları yüreklerimizde onulmaz yaralar açtı.

Moralim enkaz altında; âdeta kurtulma ümidini yitirmiş bir depremzedeyim. “Utanan var mı!” diye bağırmam gerek ama sesim çıkmıyor. Elimi, ayağımı kıpırdatmaya dermanım yok. Tam bir çaresizlik hali.

Depremin yol açtığı felâket sahneleri gözümün önünde, kurtarılmayı bekleyen insanların feryatları kulağımda. Yazsam ne yararı olacak ki! Bir tas sıcak çorba kadar fayda sağlar mı? Battaniye kadar hükmü olur mu? Leyleklere üzülürken, enkaz altındaki canlara nasıl dayanılır?

Büyük felâketlerin sebep olduğu acılar, “ateş düştüğü yeri yakar” olmuyor. Ateşin düşmediği yerler de kor alevlerin arasına düşmüş kadar etkileniyor. Ateş düştüğü yerde durmuyor; alev alev genişliyor ve önüne çıkanı yakıyor.

Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Selçuk Üniversitesi’nde öğretim üyesi, tarihçi ve yazar.

Depremin üçüncü günü, Hüseyin Hoca’nın telefonu çalıyor. Arayan, telefonunda kayıtlı olmayan bir numara. Açıyor ve tanımadığı birinin sesi; Hatay’dan aradığını ve arama kurtarma personeli olduğunu söylüyor. “Prof. Dr. Hüseyin Muşmal mısınız?” diyerek, ismi teyit ettiriyor.

Hüseyin Hoca heyecanlanıyor, elleri ve sesi titriyor. Kurtarma personeli olduğunu belirten ses, “Zeynep Parlar Polat adında bir öğrenciniz var mı?” diye soruyor. Hüseyin Hoca’nın sesi öyle zor çıkıyor ki, güçlükle “Evet” diyebiliyor.

Telefondaki ses devam ediyor:

“Şu anda enkazda bir yüksek lisans tezi buldum.  Numaranızı bularak sizi aradım, öğrencinizin telefonu var mı? Belki hâlâ hayatta olabilir!”

Hüseyin Hoca bir an şaşkınlık ve tereddüt yaşıyor. Bunu hisseden kurtarma personeli, enkazda bulduğu yüksek lisans tezinin fotoğrafını gönderiyor. Hüseyin Muşmal, yüksek lisans tezinin üzerine, öğrencisinin unutmaması için hızlıca yazdığı, savunma tarihine dair notu görüyor. Nutku tutuluyor. Olur ya, belki yaşıyordur diye, şok haliyle  "Öldüğünü duymuştuk" bile diyemiyor. İlk şoku atlattıktan sonra “Ailesiyle irtibat kuramadım ama vefat ettiğini duyduk. Allah rahmet eylesin” diyebiliyor. Arama kurtarma personeline vakit kaybettirmemek için sözü uzatmıyor. Hüseyin Hoca, o an için her saniyenin çok kıymetli olduğunu ve enkazda başka canların kurtarılmayı beklediklerini biliyor.

Hüseyin Muşmal, “Acaba hayatta mıdır?” vesveseleri arasında düşünürken dönem arkadaşlarından aldığı bir mesajla öğrencinin  cenazesinin toprağa verileceğini öğreniyor.

Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda “Ah benim kadersiz öğrencim! Onca emek verdiklerin arasında, yarınlara yalnızca tezini mi bıraktın?” diyerek, üzüntüsünü dile getiriyor.

Depremin öksüzleri ve yetimleri öyle çok ki! Bir de etrafa dağılmış, karda ıslanmış, çamura bulanmış kitaplar var. Zeynep’in yüksek lisans tezinin hısımları onlar. Kitaplar sahipsiz, kitaplar paramparça. Sahipleri gibi.

Hüseyin Muşmal Hoca, “Ellerim titreyerek yazıyorum” dediği bir paylaşımında ise şunları kaydediyor:

“Daha 1 ay önce tez savunmasını verdi. Lisanstan ve yüksek lisanstan danışmanlığını yürüttüğüm öğrencim, kısa süre önce birlikte yayınımız çıkmıştı. Çok kıymetli, çok hanımefendi, daha yeni evlenmişti. İki gündür haber alamıyorduk. Öğrencim Zeynep Parlar Polat'ın Hatay'da depremde vefat ettiğini öğrendim. Çok üzgünüm. Gencecik bir öğrencimi, hayalleri olan bir genci kaybettik. Henüz diplomasını bile almamıştı…”

Ateş düştüğü yeri de uzağındakini de yakar. Bir dakikada değişen hayatlar, kaybolan umutlar, hesaplar, vaatler ve yaşama ait her şey. Bir varmış, bir yokmuş misali. Bir üniversite hocasının, bir öğrencisinin ardından hissettiği yoğun duygudan yazıya aktarabildiklerim bunlar. Hocalar için öğrencileri, evlatlarından farksızdır. Ha öğrencisi olmuş ha çocuğu… Onların yüreği ikisi için de yanar.

Ya o isimsiz kahraman… Arama kurtarmada çalışan yiğit… Enkazda bulduğu bir tezden bir can kurtarabileceğini düşünen o meçhul ses… Zeynep’in yüksek lisans tezinde hayat ışığı aramak nasıl bir görev aşkı! Keşke o aşk ve şevk, görev bilinci, insanlık örneği hepimizde olsa. Öğrencisine yüreği yanan Hüseyin Hocalar, enkazdaki tezden iz süren kurtarma görevlileri, iyi ki varsınız. Bu yangın sizlerle söner.

Not: Zeynep Parlar Polat (26), dört katlı apartmanın yıkılmasıyla hayatını kaybetmiş. Dördüncü katta oturan Polat’ın cansız bedeni, depremden iki gün sonra enkaz altından çıkarılmış. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü mezunu Zeynep 1 yıl önce Jandarma Teğmen Selami Polat’la evlenmiş. Eşinin görev yerinin Hatay olması sebebiyle 6 ay önce Hatay’a taşınmışlar. Zeynep, hayalleriyle birlikte enkazda can vermiş, eşi ise yaralanmış.

Etiketler :
, , , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum