‘Potansiyelimizi değerlendiremiyoruz’;

‘Potansiyelimizi değerlendiremiyoruz’

Birlik Vakfı Kastamonu Şubesi tarafından düzenlenen Kariyer Sohbetlerinde “Kastamonu’da ve Aile Şirketinde Markalaşma ve İnovasyon” konulu panelin konuşmacısı Ünallar A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Ünal oldu....

Birlik Vakfı toplantı salonunda düzenlenen programa Kastamonu Üniversitesi (KÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Yerlikaya, KOSGEB İl Müdürü Nevzat Erol, MÜSİAD Şube Başkanı Ahmet Sevgilioğlu, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mesut Şeker, Daday İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Şirin, İlim Yayma Cemiyeti Şube Başkanı Mehmet Uyanık, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) İl Koordinatörü Ahmet Kuyulu, Birlik Vakfı Şube Başkanı Erdal Arslan ve Yazar Hamdi Nalbant katıldı.


“5 KUŞAK HELVACI VE ŞEKERCİ BİR AİLEDEN GELİYORUZ”

Ünallar A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Ünal, konuşmasına şirketin kurulum aşamalarından ve ailesinden bahsederek başladı. Ünal, gıda bayiliklerini 30 yıldan fazla devam ettirdiklerini dile getirerek; “5 kuşaktır helvacı ve şekerci bir aileden geliyoruz. 1984 yılında aile şirketi üzerine başlattığım gıda bayiliklerini 30 yıldan fazla devam ettirdik. Eczacıbaşı 22 yıl, Phillip Morris 20 yıl, Eyüp Sabri Tuncer 34 yıl, Marmarabirlik gibi distribütörlükleri 6 il 3 bin 500 perakendeci ve 3 milyon üzerinde tüketiciye ulaşan bir organizasyonla saçları ağarttık. TÜBİTAK, KOSGEB ve ilgili bakanlıklara projeler sunduk. Bazıları yurt dışından engellendi. Bazıları yurt içinde yapmamamız için tehdit etti. Selenyumla ilgili güneş paneli ve sığır jelatini üretimi için proje hazırladık, engellendi. O ara ASELSAN’da intiharlar, uçak düşmeleri gibi çok olaylar yaşanıyordu. Fazla heyecanlı olmayalım dedik. Ve sarımsak reçelini ürettik, ona kimse bir şey demedi. Sonra eğşi suyu, atıştırmalık tarhana çöreği geldi, kahvaltılık sürülebilir siyez ezmeleri, en son da hamur işi, ızgara ve et yemeklerine çok yakışan şıra geldi. Diğer şirketimiz 12 yıldır elektronik devre kart üretiyor. Vestel’den Rolls Royce’a kadar devre kartlar üretiyor” şeklinde konuştu.

“GÜNÜBİRLİK VE KONAKLAMALI GELEN TURİST SAYIMIZ ŞAİBELİ”

Şehrin markalaşması konusunda sorularını sıralayan Ünal; “2008 yılında şehrimizin değerlerini derin bir araştırmayla kayıt altına aldık. Sonra Afyon Kocatepe Üniversitesi, Gebze Teknoloji Üniversitesi ve çok az Kastamonu Üniversitesi ile çalışmalara başladık. Saha bilgisiyle akademik bilgileri üst üste koyduk. Baktık ki karşımıza aile şirketlerinde markalaşma, kurumsallaşma ve inovasyon çıktı. Bunu şehirle bütünleştirdiğimizde şehrin markalaşması ve inovasyon aile şirketlerinde markalaşma ve inovasyon diye ikiye bölerek dilim döndüğünce anlatmak isterim. Klasik bir anlatımla şehrin markalaşması için kısa tarifle şu soruları sıralayalım; İnsanlar neden bu şehirde yaşamak istesin? İnsanlar neden bu şehri ziyaret etsin? İnsanlar neden bu şehre yatırım yapsın? Benim üzerinde duracağım konudur. Diğer şehirlere göre rekabet ve diğer şehirlerde olmayan avantajını yaratacak özellikler var. Örneğin Sinop... Diğer şehirlerden ayırabilecek özellikler arasında trafik ışıkları yok ve bunu iyi pazarlıyorlar, markalaştırıyorlar. Çankırı kaya tuzunu öne çıkarıyor. Çaycuma, Zonguldak da kömür, manda yoğurdu, Devrek Bastonu gibi… Kastamonu’da geçen sene resmi kayıtlara göre 300 ton pastırma ve 125 bin adet hafız minderi gibi pastırmalı ekmek satıldığını biliyor musunuz? Çekme helva ayrı bir değer. 15 civarında üreticiyle ayakta durmaya çalışıyor. Dünyanın en derin 2. kanyonuna gelen ziyaretçi 135 bin. Faydalanabildik mi, hayır. Nevada Grand Kanyon’u yıllık 5 milyon kişi ziyaret ediyor. Girişe bir market, ortaya bir market ve çıkışa bir market koymuş kızılderili hemşehrilerimiz. 300 kelimemiz aynı diyor. Biz Kanyon ve teras ziyaretlerini ticarileştirebildik mi, hayır. 16 bin hektarlık kestane ormanı var, sanayileştirebildik mi, hayır. Defne ormanlarımız var. Bazıları defneyi tekelleştirmiş. Afganlılara toplatıp Bartın’a teslim ediyoruz. Endüstrileştirdik mi, hayır. Türkiye’de üretilen fındığın yüzde 2’si Kastamonu’dan çıkıyor. Fındık Samsun ve Düzce’ye gidip işleniyor. Kırma tesislerini yapabildik mi, hayır. Türkiye’nin en uzun sahiline sahip bir iliz. Otel ve tesisler yeterli mi, hayır. Abana’da otel havuzlarına toprak doldurarak, sahili kullandırmayarak turist mi çekeceğiz? Bakır madeninin yüzde 75’i Kastamonu’da, sanayileşti mi, hayır. Buradan bin kilometre ileride işlemesine göz yumuyoruz. Grafit madeninin en yüksek tenörlüsü Kastamonu’da, siyez bulguru 2017 yılında 7 bin ton üretilmiş, kapalı 5 adet değirmene rağmen 4 bin tonu il dışında işlenmiş. Aksaray’daki değirmenci bize iş öğrettiniz diyebiliyor. Orada da uyuyoruz. Tosya üzümünden bir değer yaratamamışız. Pirinci, sarımsağı borsaya dahil edememişiz. Günübirlik ve konaklamalı gelen turist sayımız şaibeli. Mermer yataklarımızı tam değerlendiremiyoruz. Kütük olarak göndermek yerine az katma değerli üründen tam katma değerliye çevrilmesi gereken bir iş alanı diye düşünüyorum. Gastronomi deyince 900 çeşit yemeğimiz var diye konuşuyoruz. Çarşıda 4-5 çeşitten başka yapılmıyor. Daha fazla moralinizi bozmayayım” ifadelerine yer verdi.

“ŞEKER, UN ÇUVALLARI İÇİNDE BÜYÜDÜK”

Şirket olarak markalaşma ve inovasyon süreçlerinden bahseden Metin Ünal; “Markalaşma sürecini şöyle değerlendirebiliriz. Şehrin markalarını belirlemek, pazarlama planı yapıp eyleme geçme, marka performansını ölçümleme, marka değerinin artışını sağlamak ve sürekli hale getirmek. Bunları yapacak bir birime ihtiyaç var. Vali yapsın, STK’lar, dernekler yapsın deyip sırtımızdan küfeyi atmamız işe yaramıyor. O zaman uyuyor ve uyutuluyoruz. Bunları yönlendirecek bir bu işleri dert edecek bir birlikteliğe ihtiyaç var ve geç kalıyoruz. Gelelim aile şirketlerinde yönetim ve inovasyona yaşadıklarımı örnekleyerek anlatacağım. Şeker, un çuvalları içinde büyüdük. Kastamonu’daki üreticiler çekme helvasını büyük tavalara koyar üzerine naylon, çuval, gazete koyup sıkıştırır ve elle keserdi. Bu doğru değil dedim ve hurdalıkları gezmeye başladım. Eski matbaacı presi buldum ve tepsiyi prese uydurmaya çalıştım. Sonunda bunun presle sıkışacağına kanaat getirdik. Sonra makineci aradık. Adapazarı’nda Pire Memet diye bir ustaya presi yaptırdık. Helvalar daha homojen sıkışıyor ve çok düzgün şekilleniyordu. Kastamonu’da bunu ilk yapan firmayız. Sonra rahmetli hacı babam ‘oğlum eskiden margarin mi vardı, tereyağıyla yapardık bunu’ dedi. Tereyağıyla ne örtüşür dedik. Çeşitli denemelerden sonra fındık, tereyağ ve çekme helva tam bir damak tadı oluşturdu. 2. inovasyonumuzu tamamlamış olduk böylece. Şunu itiraf edelim aile bu işe inandı ve tam destek verdi. Desteklemeselerdi biz bu inovasyonu gerçekleştiremezdik. Hacı babam kapıdan içeri girene alışveriş yapsın yapmasın mutlaka tattırır ve fikrini sorardı. Şahane kutular yaptırdık. Ürün değeri 1 iken 2’ye 3’e çıktı. Sonra buradan aldığımız gazla kakaolu, Hindistan cevizli ve Antep fıstıklı çeşitleri geldi ve 3. inovasyonu gerçekleştirdik. Ürettiğimizi keyifle satıyorduk. Kanada, Kuveyt ve İngiltere’ye ihracatlar yapmıştık. Şu anda 15’ten fazla çekme helva üreticisinin temeli olmanın gururunu yaşıyoruz. Ayrıca; o yıllarda cenazelere, düğün okumalarına çeyiz kesmelere tahin helva elle kesilip yağlı kağıda sarılıyordu. Alüminyum kalıplar alıp bunları tek tek elle basıyor, İstanbul’da bir matbaaya helva naylonu ruloları bastırmıştık. Bir endüstri ütüsüyle helvayı paketliyorduk. Siparişi alıp kesip bir koliye koymak uzun bir süre alacağından biz hazır kolileri verirdik. Müşterimiz alışmadığı için şaşırırdı. Hemen teslim edebiliyor musunuz derlerdi. Sürdürebilirlikte sınıfta kaldık. Çünkü büyük firmalar çok sattıkları için buna göre ekip kurup maliyeti çok düşürüyorlardı. Küçük şehir olduğumuzdan tahin helvada makineleşemedik ve yenildik” dedi.

“DEĞİŞİME AYAK UYDURAMAYAN ŞİRKETLERİMİZİ GELECEKTE GÖREMEYECEĞİZ”

Şirketlerin kurumsallaşmasına vurgu yapan Metin Ünal şunları söyledi; “Firmalarımızın sürdürülebilirliği kurumsal anlayışa bağlı. Daha çok uzun ömürlü olabilmeleri, rekabet edebilmeleri, sürdürülebilirlikleri nasıl ve ne kadar kurumsal bir anlayışla yönetildiklerine bağlıdır. Eğer bunlar aile şirketiyse daha önem taşıyor. Türkiye ekonomisi içinde milli gelirin yaklaşık yüzde 90’ını aile şirketleri oluşturuyor. Maalesef aile şirketleri uzun soluklu olamıyor. Aile şirketlerinin kurumsallaşması hem şehrimiz hem de ülkemiz açısından hayati öneme sahiptir. Salgının getirdiği ekonomik değişimler, iş dünyasındaki değişimler, çalışma şartlarının değişmesi, insanların hayat şartları ve sosyal düzenlerinin bile farklı bir yola sokması ticari unsurları farklı bir boyuta getirdi. Hala değişime ayak uyduramayan şirketlerimizi gelecekte göremeyeceğiz. Peki ne yapmamız gerekiyor? Çaycı’nın bile kurumsallaşması gerekiyor. Peki hangi derinlikte kurumsallaşma? Neticede veresiye defterini excele geçirirse eskisinden daha iyi nakit akışını gözlemler. Hammadde girişini ve ürün çıkışını, ödemelerini yazarsa ve istatistik tutabilecek şekilde günlük, haftalık, aylık, yıllık satışları bir sonraki yıl için ışık tutar. Planlama verimlilik Karlılık ve kayıtçılık iş akışlarını önüne koyar. Doğru bir değerlendirmeyle geleceğin zincir kahvehaneleri fikri böyle başlamış arkadaşlar. Ayrıca, bizim aile veya ortaklı şirketlerimizde en büyük hata muhasebecilerin kopyala yapıştır şirket sözleşmesiyle sadece devletin istediği bir zorunlulukmuş gibi tutuluyor. Halbuki şirketin doğal yapısı gereği her şirkette farklılık vardır. Bunlar tek tek yazılmalı. Şirketi kim açacak, Kim kapatacak, Finans müdürü, şirket müdürü, üretim müdürü sırayla değişmeli her değişimde hedef konulmalı bu hedef doğrultusunda şirketi herkes sürdürülebilir şekilde büyütmeli. Yanlış yatırım kararı almamalı. Nakit akışı, stok maliyeti, üretim maliyeti gibi konular şirket sözleşmesinde gösterilmelidir. Ayrıca eğer olmuyorsa şirketin ne şekilde kapatılacağı bile yazılmalıdır.”

“LÜTFEN AİLE DEFTERİ TUTUNUZ”

Aile defteri tutarak gelecek nesillere ışık tutulması gerektiğini söyleyen Ünal; “Diğer bir husus da; şirketin parası sizin değildir. Sermaye olarak verdiğiniz paranın sadece huzur hakkı ve kar payını alabilirsiniz. Şirketi batıracak şekilde yeni yatırımlar yapamazsınız. Hacı babam sermayenin yüzde 20 den fazla yatırım yapmayın derdi ve müşterileriniz satış ve tahsilatta yüzde 33’ten fazla pay almamalıdır. Şirketi sıkıntıya sokar yani batırırsınız. Son olarak her son cümlemde dediğim gibi, lütfen aile defteri tutunuz. Bu defter sizin torunlarınıza ışık tutsun. Gelişen doğru ve yanlış konuları yazdığınızda 100 yıl sonra torunlarınız ve torunlarınız torunları okuyabilmeli” diye konuştu.

“BU ŞEKİLDE GİDERSEK ŞEHİRDE SANAYİLEŞME OLMAYACAK, İŞSİZLİK ARTACAK, GÖÇLER DAHA DA ARTACAK”

Metin Ünal ayrıca toplantıda ilimizin kanayan yaraları ile ilgili de açıklama yaptı. Ünal konuşmasında, “Kastamonu’nun bir yol haritası mutlaka olmalı, bununla ilgili bir heyet bir oluşum yapılıp bu kişiler Kastamonu’nun haftasında, ayına, senesine ve diğer senelerine göre yapılacaklar ile ilgili bir yol haritasının neler yapılacağı ile ilgili bir döküm olmalı. Gelen vali, bürokrat ve diğerleri bu yol haritasına göre ilimizdeki hizmetlerin yapılmasına devam etmeli. Yoksa ki bu şekilde ilimizde yeterli bir ilerleme,  yeterli bir kalkınma olmaz şimdiye kadar da bu yapılamadı ve olmadı. Hala ilimiz bunun büyük sıkıntılarını yaşıyor. Bu konuda çok geç kalındı. İlimiz ile ilgili yazılı bir acentanın, yazılı bir dökümün ilimizce belirlenecek bir oluşumla bir an önce acilen yapılması gerekiyor. Yine ilimizin yüzde 67’si ormanla kaplı, bu rakam yüzde 70’e doğru gidiyor, bu da ilimizin kalkınmasına ve yer konusunda büyük sıkıntılara sebep oluyor. Bu yüzden de büyük göçler yaşandı, hala da yaşanmaya devam ediyor, göçü de önleyemeyiz, Kastamonu’da alan kalmadı, sanayiciye verecek yerimiz yok. Örnek verirsek evinizde aileniz evin her yerini sasılarla doldurdu, lavaboya gidecek incecik bir yolunuz var, bunu sizler tercih eder misiniz, kimse etmez, Kastamonu’nun da hali böyle, şu anda Kastamonu bunu yaşıyor. Hala biz tersine göçü konuşuyoruz. Şehirdeki sanayini yükselmesini konuşuyoruz, bu konu kanayan yara ve dile getirilmediği için büyük sorunları da beraberinde getiriyor. Her yıl yüzde 30 artış sağlıyor bizim orman envalimiz, o zaman biraz abartıyorum ama yarın Nasrullah Camiinin yanında da orman olacak anlamına geliyor. Bu buraya doğru gidiyor. Bu şekilde gidersek şehirde sanayileşme olmayacak, işsizlik artacak, göçler daha da artacak. Üniversite mezunu beyin göçünde metropollere ve yurt dışına giden ne ikinci ne de üçüncü iliz. Bununla ilgili de radikal kararlar alınmalı, neler yapılacağı da masaya yatırılmalıdır” dedi.

Kariyer Sohbetleri sonunda Birlik Vakfı Şube Başkanı Erdal Arslan tarafından günün anısına Metin Ünal’a İstiklal Marşı ilk belgesi hediye edildi. Arslan, konuşmacı Metin Ünal’a ve diğer katılımcılara teşekkür etti. 


Kaynak:

İlgili Konular :
İlgili Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum