Mehmet Saydur onur ödülünün sahibi;

Mehmet Saydur onur ödülünün sahibi

Eğitim İş İl Şubesi tarafından İsmail Mahir Efendi Köy Enstitüleri Onur Ödülü Programı gerçekleştirildi....

Şerife Bacı Öğretmenevi Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen programa Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay, CHP İl Başkanı Hikmet Erbilgin, Memleket Partisi İl Başkanı Mustafa Başesgioğlu, Zafer Partisi İl Başkanı Özcan Büyükşen, Eğitim İş Şube Başkanı Ahmet Tevfik Bal, CHP Merkez İlçe Başkanı İlke Karabacak, çeşitli sendika başkanları ve öğretmenler katıldı.

Eğitim İş Şube Başkanı Ahmet Tevfik Bal yaptığı açılış konuşmasında, Eğitim İş Şubesi olarak 2019 yılında köy enstitüleri adına İsmail Mahir Efendi Köy Enstitüleri Onur Ödülü oluşturmaya karar verdiklerini dile getirerek; “Hepinizin bildiği TanzimatDönemi’nde başlayan çağdaşlaşma hareketiyle birlikte 1868’de ilk öğretmen okulu açıldı. O günden bu yana öğretmen yetiştirme sisteminde birçok değişiklik oldu. Birçok aşamadan geçiliyor fakat Köy Enstitüleri Türk Eğitim tarihinde başlı başına bir dönem. Kısa sürmüş ama etkisi de derin olmuştur. Yıllar geçtikçe o enstitü temelinin önemi daha iyi anlaşılıyor. Bizler de köy enstitülerinin tarihçesini, amacını tartışmanın yanı sıra Türk eğitim sisteminin öğretmen yetiştirme sistemimizin o deneyimden yararlanması için çalışıyoruz. Köy enstitülerini konu alan yapıtları okuduğumda İsmail Mahir Efendi adıyla karşılaşıyoruz ancak çok ayrıntılı bilgi verilmiyor sadece köy enstitülerinin fikir babası olarak geçiyor fakat bugün ödülünü takdim edeceğimiz Sayın Mehmet Saydur, Köy Enstitülerinin Düşün Babası İsmail Mahir Efendi adı altında bir eser ortaya çıkardı. Bu eseri okuduğunuzda İsmail Mahir Efendi hakkında birçok şeyi kendi adıma öğrenmiş bulunuyorum. Kastamonu’da yetişen Mahir Efendi’nin tanınması ve bu devre yönelik vefa borcumuzun ödenmesi amacıyla böyle bir ödül oluşturmayı kararlaştırdık” diye konuştu.

“EĞİTİM SATIN ALINABİLİR BİR HİZMET HALİNE DÖNÜŞTÜ”

Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, yaptığı konuşmasında Eğitim İş’in misyonundan bahsederek; “Bu toprakların aydınlanma geleneğinin geçmişine ve o ışığı bugünlere yansıtanlara sahip çıkma sorumluluğunda tekrar yansıtmış olacağız. Cumhuriyet aydınlanma anlamında çok fazla seçenek sundu. Mustafa Kemal Atatürk’ün de aydınlanma köklerinde bu toprakların derinliklerinde iyi bir zenginlik var. Bunu ister Hacı Bektaşi Veli’den alın isterseniz de bugün bahsettiğimiz İsmail Mahir Efendi’den alın. Aslında Osmanlı döneminde de birçok aydın o dönemde yaşanan sorunları analiz ediyordu. İleriye gitmekle ilgili, toplumsal gelişmeyle ilgili ne yapılması gerektiğine yönelik kafa yoruyordu. Burada en önemli çözüm aracının eğitim olduğunu çok net bir şekilde tarif ediyordu. İsmail Mahir Efendi de özellikle eğitimin, toplumun tüm dinamikleriyle değerlendirilmesi gerektiğine ve toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, üretimin de içinde barındırılması gerektiğini ve toplumsal gelişimi öncelik verilmesi gerektiğini çok net bir şekilde tarif ediyor. Kız çocuklarının eğitim hakkını, okuma özgürlüğünü ve aklını kullanma cüretini aslında insanlara ulaştırma sorumluluğunu ifade ediyordu. Cumhuriyet aydınlanmasının köklerinde de bu vardı. ‘Emek ve aydınlanma mücadelesi’ diyoruz biz. Bu tarifi kullanırken neden bu söylemin altını çiziyoruz? Sendikaların misyonu vardır. O alanda çalışan kişilerin özlük haklarının mücadelesi yürütülür. Yani ne yapar, faaliyet gösterdiği alanda çalışan kişilerin özlük hakları, ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda bir mücadele yürütür. Ama bizim Eğitim İş’e yüklediğimiz misyon bir aydınlanma mücadelesi. Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından birisi eğitim aracılığıyla bu ülkede her şey olabilirsin. Yani bir gün sana çoban diye hitap edilirken eğitim aracılığıyla cumhurbaşkanı olabilirsin, bakan olabilirsin. Ama bugün eğitimin geldiği tablo maalesef devlet okullarında eğitim satın alınabilir bir hizmet haline dönüştü. Devlet okullarında insanların eğitime ulaşmak için ekonomik olarak ciddi bir kaynak ayırmaları gerekiyor. Hatta okulların içerisinde çocuklar için ayrı sınıflar açma şartı veriyoruz. Önceden hepimiz mahallemizdeki okula toplumun tüm kesimlerinden insanlar oluşurken bugün mahalle mahalle, bölge bölge okullar arasında farkların uçurumların açıldığını görüyoruz. Bugün çocukların kantinlerde bir simit, bir ayran parasına mecliste kaburga yendiğini görüyoruz. Tabi ki meclistekiler de bu ülkede kendi ekonomik tablolarında, yaşam koşullarında, daha iyi koşullarda yaşasınlar ama bu ülkenin aslı milleti, maalesef ki derin bir yolsuzlukla karşı karşıya” dedi.

“EĞİTİM HAYATINI SONLANDIRAN HER BİR ÇOCUĞUMUZUN ACISINI YÜREĞİMİZDE HİSSEDİYORUZ”

Genel Başkan Özbay, Cumhuriyetin aydınlanma felsefesinin doğru anlaşılması gerektiğini belirterek; “Atatürk’ten emanet olan ilkeleri çok iyi anlamamamız lazım. Halkçılık nedir? Halkçılık en basit tabiriyle; ülkeyi temsil ettiğini söyleyen siyasiler, milletvekilleri cumhurbaşkanı, başbakan birinci sınıf uçarken diğerinin bilet bile alamayacak duruma mahkum edilmemesidir. Biri dişini bedavaya yaptırırken diğeri en ağır hastalığında aylarca randevu alamadığı tabloda, halkçılık bu ülkenin tüm yurttaşlarının eşitliğine sahip çıkmaktır. O nedenle Cumhuriyetin aydınlanma felsefesini doğru anlamamız lazım. Eğitim İş’in de misyonu bu. Eğitim İş bunu, ülkenin dört bir yanında uyguluyor. Biz sadece öğretmenlerimizin daha fazla eğitim alması için mücadele etmiyoruz ki. Biz bugün yoksul bırakıldığı için cemaat ya da tarikat yurtlarına mahkum bırakılan her bir çocuğun acısını yüreğimizde hissediyoruz. Yurt bulamadığı için eğitim hayatını sonlandıran her bir çocuğumuzun acısını yüreğimizde hissediyoruz. Cumhuriyet bize bu sorumluluğu ve erdemi yüklüyor. Her bir çocuğun nitelikli eğitim hakkını savunulması gerek. O nedenle Eğitim-İş’in en önemli yüklendiği misyonu budur” diye konuştu.

“ÜLKENİN GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMA KONUSUNDA İLK SAHİP ÇIKACAĞIMIZ KONU EĞİTİM OLMALIDIR”

Kastamonu’nun kendisi için ayrı bir yeri olduğunu dile getiren Özbay; “Babam öğretmendi. İlk görev yerlerinden biri de Kastamonu Abana ilçesi Altıkulaç köyüydü. Ben orada birleştirilmiş bir sınıfta 4 yıl eğitim gördüm. Bugün bu ülkede öğretmen oldum, görev yapıyorum ve Eğitim İş Sendikası’nın Genel Başkanı’yım.  Cumhuriyet birçoğumuza bu imkanı sunuyor. Ama bugün birçoğumuz maalesef eğitim ortamında bile o ayrışmayı uçurumu görür hale geldi. Ülkenin geleceğine sahip çıkma konusunda ilk sahip çıkacağımız konu eğitim olmalıdır. Çocuklarımız arasındaki bu ayrıma uçuruma artık dur demek, eğitime sahip çıkmak demek, ülkenin geleceğine sahip çıkmak demektir” dedi.

“BİZ ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNUNA DEĞİL, BU KANUNA KARŞIYIZ”

Ücretli öğretmen sorununa da değinen Özbay;  “Her yıl 100 bin kişiyi ücretli öğretmen olarak asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırıyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan bir yetkili gelse, berber dükkanına girse orada asgari ücretin altında çalışan birini görse tutanak tutar ve orayı kapatır. Ama her yıl 100 bin öğretmen arkadaşımız ücretli çalıştırılıyor. Bütün ay boyunca çalışsa aldığı ücret asgari ücretin altında. 2002 yılında öğretmenin maaşıyla yoksulluk sınırı arasındaki fark yüzde 18. Bugün yüzde 50. Yani 2 öğretmen bir araya gelse ancak yoksulluk sınırı kadar ücret alabilecek. Şimdi meslek kanunuyapacaksınız, 60 yılı gözlemleyeceksiniz, 12 maddeye sıkıştıracaksınız, 3 maddeyi revizeedeceksiniz, içerisinde atanmayan öğretmen yok, özel sektörde çalışan öğretmen yok, öğretmenin sosyal haklarıyla ilgili hiçbir şey yok, özlük hakları ile ilgili hiçbir şey yok ve eğitimin bileşenlerine hiçbir şey sormayacaksınız. Böyle bir kanun olur mu? Biz öğretmenlik meslek kanununa değil, bu kanuna karşıyız. Çünkü bu kanun talimatla hazırlanan bir kanun. Peki bu kanun yalnız öğretmenleri mi ayrıştıracak hayır. Velilerimizi ve öğrencilerimizi ayrıştıracak. Bir öğrenci gözüyle bakalım. Çocuk şununla karşı karşıya kalacak; ‘Senin öğretmenin uzman, senin öğretmenin ücretli, senin öğretmenin sözleşmeli…’ Veli için nasıl olacak? Zaten eğitim satın alınabilir bir hizmet haline gelmiş, diyecekler ki; ‘Sen uzman öğretmene mi vermek istiyorsun çocuğunu o zaman bir 10 bin lira…’ Buna izin vermeyeceğiz. Bu aynı zamanda bilgiler için de yeni bir kaosun, krizin habercisi. Hep şunu söyledim; ‘Gelin sesimize ses verin,öğretmenimize sahip çıkın çünkü öğretmen bir insan, bir toplum, bir ülke yaratır. Öğretmen önce insanın gelişimini, toplumun gelişimini sonra da bir ülkenin gelişiminin mimarıdır.’ Bizler hiçbir çocuğumuzu ayrıştırmayız, hiçbir çocuğumuzun diline, dinine, ırkına, rengine, cinsiyetine bakmayız. Ailesine, ekonomik durumuna bakmayız. Her birini kendi evladımız olarak görürüz. Cumhur demek halk demek. Eğer bu halkı temsil ediyorsanız, her birini kendi evladımız, kendi insanımız olarak görmek zorundasınız. Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir. Bir öğretmenin görevi kavramları yerli yersiz kullanmamanız konusunda uyarmaktır. ‘Çapulcu’ demek, başkasının hakkını gasp eden, yağmalayan demektir. Siz hiç mafyadan bin dolar alan bir öğretmen gördünüz mü? Hiç ranta, ihaleye, yolsuzluğa karışmış bir öğretmen gördünüz mü? Yani çapulcu kelimesi kullanıyorsanız veya arıyorsanız, bence daha iyi bakın. öğretmen olmaz çünkü öğretmen geleceğin mimarıdır. Öğretmene hakaret etmek aslında kendi geleceğine hakaret etmektir. Öğretmene sahip çıkmak ülkenin geleceğine sahip çıkmak demektir. Geleceğin mimarlarından bahsediyoruz. Her birinin çocuğuna dokunan öğretmenlerden bahsediyoruz” ifadelerini kullandı.

 

“BUGÜN EĞİTİM İŞ 85 BİNİ AŞTI”

Diğer sendikaları eleştirerek sözlerine devam eden Özbay; “Bugün Eğitim İş 85 bini aştı. Her yer de var ama bugün şunu görüyoruz eylem kararı alıp geri adım atan sendikalar var.  Bu kadar öğretmenler, eğitimciler sıkıntı yaşayacak ve sizler de susacaksınız. O zaman ne iş yapacaksınız siz? Matematik öğretmeniyim ve bu görevi yaparken de öğretmenlik maaşımla bu işi yapıyorum. Güya mevkidaşlarım gibi 50 bin lira maaş almıyorum. O nedenle bu kararlı mücadele tamamen örgütümüzün bu ilkelerinden meydana geliyor ama şunu unutmayın bugün birçok siyasi parti ve sendikanın tüzüğünü açtığınızda hepsinde adaletten, demokrasiden çok fazla metin görebilirsiniz ama metne can verenler oranın içerisini dolduran kitlelerdir. Eğitim İş’teki kitleler de diyor ki biz bu ülkede yalnızca sosyal haklar ve özlük haklarıyla ilgili çalışma yürütmüyoruz, biz bu ülkede her bir çocuğumuzun nitelikli eğitim hakkı için mücadele ediyoruz. Biz ülkemizde kız çocuğunun eğitim hakkını pazarlık haline getirmeyiz. Karma eğitimi hiç kimseyle tartışmayız çünkü bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak bizim boynumuzun borcudur. Bu öğretmenlik meslek kanunu sürecinde de gelin ve öğretmenlerin sesine ses verin çünkü bu tabloyu hepimiz yaşayacağız. 1990’lı yıllarda Giresun’da okula giderken bir mahalledeki okulda bütün toplumdaki en zengin ve en fakir çocuk bir arada okuyordu. Bu tablo bu uçuruma daha da artıracaktır. Eğitimci olarak biz imza kampanyalarından, Meclis içerisindeki eylemliliğe kadar birçok süreç yürüttük, bütün demokratik yolları kullandık. Anlanmıyor, dinlenmiyor” dedi.

“BAŞÖĞRETMENİMİZE SAYGI YÜRÜYÜŞÜ GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ”

1 Eylül’de Burdur’da başladıklarını eylemlilik süreciyle ilgili bilgi veren Özbay;” Neden Burdur çünkü Fakir Bayburt için. Sendikal önder Fakir Bayburt’a milletvekilliği teklif edildiğinde de bu mücadelenin bu mücadelenin onun için ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Şunu söyleyen bir Fakir Bayburt ‘Öğretmen el açmaz, yalvarmaz, boyun eğmez ders verir. Öğretmene hoyrat davranılmaz saygı duyulur.’ Biz de bu şiarla dedik ki ‘Sizi Bayburt’tan uyarıyoruz’ 9 Eylül’de Ankara’ya geldim ve 6 sat direndik. Polisin de alışık olmadığı bir eylem tarzıydı bu,  ‘Ne yapacaksınız dediler?’ ‘Yürüyeceğiz’ dedik. ‘Yürüyemezsiniz dediler’ biz de ‘Zaten size zor kullanmayacağız ki öğretmene saygı göstereceksiniz, biliyoruz ki siz halkın çocuklarısınız. Biz de halkın çocuğuz. Siz de bizle aynı yoksulluğu yaşıyorsunuz ve aranızda biliyoruz ki atanamayan binlerce arkadaşımız mecbur kaldığı için polis oldu. O nedenle öğretmene barikat kurulmaz’ dedik. 6 saat bekledik sonunda bakanlığın önünde açıklama yaptık. Şimdi ne yapacağız, 1 Ekim’de Meclis açılıyor, biz Meclise bir mesaj veriyoruz. Bizim için bu ülkenin ilk kuruluş Meclisi birinci Meclis. Ulus’tan başlayarak Anıtkabir’e başöğretmenimize saygı yürüyüşü gerçekleştireceğiz. Diyoruz ki ‘Tek başöğretmenimiz var’ buradaki başöğretmenin kullanılmasını sebebi Cumhuriyet kavramının değersizleşmesi ve sıradanlaşmasının istenilmesinin farkındayız biz. Bunların amacı eğitimde yeni bir çığır açmak değil. Öğretmenler 3 maddeye nasıl sıkıştırılır. Hani bizim atanamayan öğretmenimiz, hani öğretmenlerin yetişme dönemindeki kanun,  öğretmen okullarını kapattınız siz. Bir de şöyle bir yanlış algı var, doktorlar tıp fakültesinden mezun olduğunda doktor olarak mezun olunuyor. Doktorlar başka bir dalda uzman olabilmek için ayrı bir sınava giriyor. Bize yapmak istedikleri ama bu değil. Biz zaten aynı işi yapacağız ve yine ayı şekilde devam edeceğiz. Böyle bir şey nerede gördünüz. Adam öğretmene ‘Öğretmen’ dememek için uğraşıyor. Düşünüyor musunuz bir avukat arkadaşımızı ‘Gel seni bir sınava tabii tutacağım, avukat mısın?’ diyeceksiniz.  Şöyle bir şey yapsa olur ama ‘Sen artık uzman matematik öğretmenisin’, ‘Nedir uzman matematik öğretmeni?’ denildiğinde bütün ildeki matematik öğretmenlerinin koordinasyonundan sorumlusun denilecekse tamam. Hukuken böyle olması lazım. Biz öğretmenlik meslek kanununu için diyoruz ki ‘Hem usulden hatalı hem de esastan’ usulden  neden hatalı çünkü bizim fikrimizi alammışsın. İkincisi olarak Anayasa’ya aykırı. Aynı işi yapan insanı sınava tabii tutup yine aynı işi yaptırıyorsun” diye konuştu.

“KÖY ENSTİTÜLERİ KURULDUĞUNDA 7 KİŞİDEN SADECE 1 KİŞİ OKUMA YAZMA BİLİYORDU”

Konuşmasına Onuncu Yıl Marşı ile ilgili bilgi vererek başlayan Avukat Mertcan Karacan; “ Onuncu Yıl Marşı Cemal Reşit Rey tarafından bestelenen bir marştır. Bu marşın bir de şairleri olarak bilinen  Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar vardır. Yalnız bu marşın aslında üç şairi vardır. Bu iki şairimizin şiiri önüne gelince bu üçüncü güzel yürekli insan bir dizenin üstünü çizer ve oraya şu satırları yazar; ‘Demir ağlar ile ördük ana yurdu dört baştan’ bu dize Mustafa Kemal Atatürk’e aittir. Böyle bir dize eklemesindeki sebep başta, sonradan Demirağ soyadını alacak Nuri Demirağ’a ithafen,asli amaç ise Cumhuriyetin ilk gençlik yıllarındaki politikalarında demir ağlar çok önemli. Düşünün ki henüz yeni kurulmuş bir devlet var ortada, anne karnındaki bebek nasıl gelişir ilk önce damarları oluşarak gelişiyorsa, biz Cumhuriyet’in ilk yıllarında bunu yaptık işte. Demir ağlar ile ördük ana yurdu dört baştan. Ardından bu damar yolundan bir iğne verildi, Kepirtepe’yi iğnenin ucu olarak düşünün köy enstitülerinin ilk,okulu. İğnenin ucu oraya değdi ve damarlarına köy enstitüleri aşılandı. Aydınlanma böyle başlıyor. Köy enstitülerin kuruluş haritasına bakıldığında bir iki istisna hariç tren istasyonlarına yakın yerlere kurulmuştur bu okullar. Köy enstitülerine kadar Abdülhamit’i halen tahtta sananlar vardı.  Bunu çürütmeyi başardı köy enstitüleri. Köy enstitüleri kurulduğunda 7 kişiden sadece 1 kişi okuma yazma biliyordu.  Çölde bir vaha gibi bir oluşum oluşmuştu. Mehmet Saydur hocamıza teşekkür ederim, köy enstitülerin tohumunu atmış olan İsmail Mahir Efendi’nin biyografi kitabını kazandırdı edebiyatımıza” dedi

Mehmet Saydur ise teşekkür konuşmasında, bir eğitim sendikasında ödül almanın mutluluğunu dile getirdi.

Konuşmaların ardından Mehmet Saydur’a, Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay tarafından plaket takdim edildi. 



Kaynak:

İlgili Konular :
, ,
İlgili Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum