Tuvalette yatıp Ferrari’de uyanmak! İşte Hüseyin Özer’in başarı hikayesi
İstenmeyen çocuktu, evlatlıktan reddedildi, yanaşma olarak verildi, kardeşi tarafından zehirlenmeye çalışıldı, kalacak yeri olmadığı için umumi tuvalette yatıp kalktı....
Sonra mı? Sonra Londra’nın en ünlü, en tanınır şeflerinden biri oldu.
Gerçekten de onun hikayesi bir başka; yanında melodramlar
hafif kalır. Sıfırdan zirveye çıkıp Londra’da restoran zinciri kuran Hüseyin
Özer'in bu muazzam başarı hikayesi haberimizde
Hüseyin Özer, Tokat / Reşadiye doğumludur.
Doğumundan kısa bir süre sonra baba ve annesinin
ayrılmasının ardından,
'istenmeyen çocuk' olarak, birkaç hayvanla birlikte bir
ağanın yanına yanaşma olarak verilmiş.
Yedi yaşında okula gitmesi gerekirken, babası kendisini
evlatlıktan reddetmiş.
'Hiç okula gitmedim. Keçi güderken çoban Celal emmiden okuma
yazmayı öğrendim. Değnekle kara, toza, taşlarla, kayaya yazı yazmaya başladım.'
diye anlatıyor.
"Babamı vurmak için kullanacağım silahı alabilecek
parayı kazanmak üzere, annem bilet alarak beni Ankara’ya gönderdi."
Bu esnada 11 yaşında olan ve çocuk diye hiç kimsenin işe
almadığı Özer, Ulus'ta çakmaktaşı ve benzin satıyor; günde 75 kuruş
kazanıyormuş.
'Sıhhiye’de bir tuvalette yatıp kalkıyordum. O tuvalet benim
için çok güzeldi, çünkü yatacak yerimdi. Minnettarım ben o tuvalete. Kazandığım
parayla günde köfte ekmek alamıyordum. Günde 75 kuruşa bir ciğerciyle anlaştım.
Günde bir öğün ciğer yiyordum.'
Yine yaklaşık aynı dönemlerde, anne tarafından kalan
tarlalara ortak olmaması için, ağabeyinin kendisine zehirli incir verdiğini
kaydeden Hüseyin Özer, bu ürkütücü anısından şöyle bahsediyor:
'Abimin verdiği zehirli inciri ağzıma attım ama bir şey
engel oldu ve hemen tükürdüm. Çocuklara anlattığımda bana bohçalarını
açmışlardı, ve o yediğim yemek ne güzel bir yemekti bilemezsiniz.'
Özer, Ankara'da artırabildiği parayla "babasını
vurmak üzere silah almayı" tercih etmemiş.
Bunun yerine, rotasını İstanbul'a çevirmiş.
İstanbul’a geldiğinde bir meyhanede komi olarak çalışmaya
başlamış, bulaşıkçılık yapmış. Komilikten kazandığı parayla 'köşeyi döndüğünü'
zannederek kendine bir ev tutmaya gittiğinde ise, ev sahibi kadın o parayla
ancak kömürlüğü kiralayabileceğini söylemiş.
Özer, kömürlüğü tutarak yaşadığını ve hayatının kararlarını
orada verdiğini anlatıyor.
"İngilizce öğrenmeye de orada karar verdim."
Öğrenmeye de, okumaya da hayli meraklı olduğundan,
İstanbul'da tanıştığı bir emekli albaydan haftada 2 gün İngilizce dersi almaya
başlamış.
Ve askerliğinin hemen ardından, azıcık İngilizce
bilgisiyle İngiltere'nin yolunu tutmuş.
'Askerliğimin ardından talebeler arasına karışıp, aldığım
bir otobüs biletiyle Londra’ya geldim ve bir kebapçıda iş buldum. Bodrum katta
yatıyordum. Kebapçı haftada bir gün kapalıydı. Alafranga tuvalette nasıl
yıkanılırsa öyle yıkandım.'
Dört sene sonra Özer, Londra'daki ilk lokantasını açmış.
'Bir kuruş param yoktu, ama kendimi iyi yetiştirdiğim için
bir arkadaşım benim yapacağım işe para koydu.'
Bundan sonra, daha önceden eleman olarak çalıştığı bir
lokantayı satın almış; sonrası da bu şekilde devam etmiş.
Hüseyin Özer bugün, Londra'da önündeki kuyruklarla ünlü
Sofra restoranlarının sahibi. Bir başka tanımlamayla, 'İngiliz Kraliyet
Ailesi’ne Türk yemeği yediren adam'.
Londra’da kaliteli Türk yemeğiyle özdeşleşen ‘Sofra’, önünde
kuyruğun eksik olmadığı lokanta olarak da biliniyor.
1.5 yıl önce Londra’nın en işlek kentindeki restoranını
Kraliçe ile kira kontratının bitmesi üzerine kapatmak zorunda kalan Özer’in
halihazırda 2 restoranı daha faaliyetine devam ediyor.
Tabii tüm bu yükselişte, haraç mafyası da dükkanlarına
çökmeye çalışmaktan geri durmamış.
'Beni korkutamayınca elemanlarla oynamaya başladılar. Uzun
süre sıkıntı yaşadım. Londra’da halen 2 restoranla duruyoruz, Kraliçe’nin
sahibi olduğu yerden çıktık, onun dışında İngiltere’de bir sürü yerimiz vardı.
Kimisinin kontratı bitiyor, ya yeniliyor ya yenilemiyoruz; kimisi için mafya
ile başımız derde giriyor, satıyorum. Onlarla tek başıma savaşımı veriyorum.'
"Başında durmazsan 3 lokantadan 2’si batar, kural
böyledir."
Bir süre önce Karaköy’de de bir 'Sofra' açarak Türkiye’ye
adım atan Özer'in bunu yapmaktaki amacı, hem Türkiye'de insan yetiştirmek, hem
Türk yemeği algısının iyileşmesi için çalışmak, hem de lokantacılığın
kalitesini artırmak imiş. Ancak Karaköy Sofra ne yazık ki uzun ömürlü
olamayarak 2015 yılında kapandı.
'3 lokantadan 2’si batar, kural böyledir. Burada da
böyledir. Lokantanın sahibi başında durursa başarılı olur. Loğusa anne gibi
başında durup bakacaksın.'
“Yeterince kâr edemiyorum”, diye şikâyet ediyorlar. Az
ediver; ne olur yani?"
'Yeterince para kazanılıyor. Az kâr ediverin. Nedir bu hırs?
Kiralar yüksek deniyor, yüksekse doğru bir seviyedir, yoksa
kimse vermezdi. Veren var ki o kadar kira oluyor. “Yeterince kâr edemiyorum”,
diye şikâyet ediyorlar. Az ediver. Fabrikatör olsaydın toz toprağın içinde daha
mı iyiydi? Güzel bir iş yapıyorsun.'
"Çok para kazanıp da ne yapıyorlar ki, bir apartman
daha alıyorlar."
'Ben iş yerimi cennete benzetiyorum. İnsanlar hiç terlemeden
para kazanmak istiyor, gayret et kazan.
Bu kadar da kâr kâr diye kendini paralama.'
"Özellikle yaz döneminde lahmacuna 75 TL fiyat koyanlar
çok ayıp ediyor; böyle şey olmaz, böyle fiyat konmaz."
'Fiyatı belli, isteyen yesin' diye öyle fahiş fiyat koyan
çok ayıp ediyor. Her şeyin bir ederi vardır, değeri çok az olan bir şeyi bu
kadar yüksek fiyata satması, fırsatçılık yapması çok yanlış ve ayıptır.
Kınıyorum. Oraya bütün yıldızlar dahi gelse o lahmacunun fiyatı artmaz.
Ben buranın dekoruna çok para harcadıysam müşteriden o
parayı çıkarmaya çalışmam, bu fırsatçılıktır. Bunu yapanlar var burada. Orayı
çok çalıştırırsın, az kâr edersin, yine hesabını tutturursun.'
"Para kazanmak değil mevzu, para çok var, bir şekilde
kazanırsınız, ama yatırım yapacak insan yok."
'Bu, benim hikayemin kıssadan hissesidir. Allah insanı
uyanık etmesin, uyanıklık çok kötü bir özellik, uyanıklıkta yalan dolan vardır.
Ben çocuk yetiştirmek istiyorum, onun için Türkiye’de
lokanta açıp kendim gibi bu işe gönül vermiş adamlar yetiştirmek istemiştim.'
Kendisi, Discovery Channel'ın "Dünyanın En Zengin
İnsanları" belgeselinde yer alan 3 Türk isimden birisi olmuştu.
Wikipedia, 1949 doğumlu Özer'in 37 milyon pound'luk bir
serveti olduğunu söylüyor.
Dünyanın restoran kalitesi konusundaki en önemli otoritesi
kabul edilen Michelin rehberince tavsiye edilmiş olmak da dahil çok sayıda
ödülü ile, Westmister Üniversitesinden fahri doktorası bulunuyor; ve Middlesex
Üniversitesinde öğrencilere girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri
veriyor.
Merak ediyorsanız eğer, Özer bir arsa için kendisini
zehirlemeye çalışan abisine dersini de kendi meşrebince vermeyi bilmiş :)
Zehirlenmekten kurtulan, ve küçük yaşta aldığı arsayı
ilerleyen yaşlarına kadar muhafaza eden Özer, sonradan burayı satmış ve çocuk
okutmak üzere Özer Foundation vakfını kurmuş; hala çocuk okutuyor.
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.