Kastamonu Belediyesi ve Kentsev
işbirliğinde "Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm, Akıllı Şehir ve İklim
Değişikliği Zirvesi" toplantısı düzenlendi.
Kastamonu'nun dağınık şehir, İlçe ve köy yapısı kentsel dönüşüm ile yeniden yapılandırılmasını konu alan toplantıda Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hamdi Topal bir konuşma gerçekleştirdi.
"2050 YILINA KADAR 216 MİLYONDAN FAZLA İNSANIN AFETLERDEN
KAÇMAK İÇİN YER DEĞİŞTİRECEĞİ ÖNGÖRÜLÜYOR"
Libya'da yaşanan sel felaketini
örnek göstererek iklim değişikliğine dikkat çeken Rektör Topal:
Bugün bir araya gelmemize sebep
teşkil eden iklim değişikliği ve bunun olumsuz neticelerine maalesef neredeyse
her gün şahitlik ediyoruz. Nitekim Libyada yaşanan binlerce insanın ölümüne ve
kaybına ve bir şehrin yok olmasıyla neticelenen sel felaketi ve ardında
bıraktığı tablo birkaç yıl önce ilimizde yaşadığımız acı hatırayı tekrar
bizlere hatırlattı. Tehlikenin ne denli büyük olduğunu ve tüm dünyayı tehdit
ettiğini artık sınır tanımaksızın gerçekleşen afetlerden biliyoruz.
Şehirlerimiz; sıcak hava
dalgaları, meteorolojik afetler, kuraklık, su stresi gibi sayısı ve çeşidi her
geçen gün artan olumsuzluklarla savaşıyor. Deniz seviyesinin yükselmesi,
yangınlar, kuraklık ve diğer faktörler nedeniyle iklim göçleri başlıyor. Öyle
ki, 2050 yılına kadar 216 milyondan fazla insanın afetlerden kaçmak için yer
değiştireceği öngörülüyor.
Bu büyüklükteki iklim
göçleri, birçok ülkenin demografik yapısını değiştirecek, çözümü güç birçok
sorunu beraberinde getirecektir. Hiçbir devlet tek başına, bu sosyal
patlamaları, bu dev afetleri durdurabilme gücüne sahip değildir.
Nitekim daha dün BM Genel Sekreteri tüm dünya
liderlerine çağrıda bulunarak çözüme yönelik adımların derhal atılması
yönündeki ifadelerini tekrarladı. Tabi bu tür elim hadiseler her yeri
etkilemekle beraber toplu yaşamın en yoğun gerçekleştiği şehirler üzerinde daha
da yıkıcı etki bırakıyor.
Kıymetli
katılımcılar
Malumunuz
insanoğlu yaratılışı itibarıyla bir arada yaşama mecburiyetinde. Sosyal bir varlık olarak insanların bir arada
yaşamaya başlamalarıyla beraber şimdiki şehirlerin temelleri de atılmış oldu.
Günümüze gelene kadar medeniyetin göstergesi olan şehirler hem sığındığımız
evlerin sığınağı hem de toplumsal kimlik ve kültürümüzün de işlendiği,
sergilendiği ve taşındığı birer müze ve araç olma görevini de üstlenmiş
oldular. Nitekim bir toplumu yok etmek ve bir medeniyeti silmek isteyen
savaşların var olduğu dönemlerde de hedefe bu tür şehirlerin konduğu bir gerçek
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Salt
evlerin, sokakların ve ticaret alanlarının bir yığınağı olarak görülmeyen
şehirlerde, inanç ve milli kültürün ögelerini de yansıtan, barındırdığı
toplumun değer ve hayat tarzlarıyla da şekillenen her bir unsur, gelecek
nesillere aktarılan bağın birer elemanı olarak görev yaptılar. Bu sebeple
günümüzde de kalıcı olan, beğenilen ve hala çok değerli tutulan şehirlerin bu
samp-img width='1.33'
height='1' layout='responsive'eleriyle güçlü olduğu ve ayakta kaldığı söylenebilir. Sadece teknik ve
fiziki durumları itibariyle değil, bir yeri şehir yapan ögelerin mimari ve
kullanım alanları ile de güçlü ve ayakta kalması gereken şehirlerin bu şekilde
ele alınması, kalıcılığının sağlanması bu bakış açısıyla ciddi bir önem
kazanmaktadır. Bunlara ilaveten günümüzde yaygın olarak kullanılan şehirlerin
büyümesi, yeni şehirlerin kurulması ve kentsel dönüşüm projelerinde bu bakış
açısının varlığı da ilave bir önemi gerektirmektedir.
Şehirlerin
inşası ve yaşatılması çalışmalarında, artık asla kaçılamayacak bir gerçek
olarak “iklim değişikliği” de etkin bir parametre olarak herkesin gündemine
girmiş bulunmaktadır. Topraktan havaya, sudan canlılara, bitkilerden madenlere,
yerin altından atmosfere kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi etkileyen iklim değişikliği sonuçları bakımından,
sadece çevre, jeofizik ve ekoloji bilimlerinin bir konusu olmaktan artık çıkmış
ekonomi, politika, hukuk, enerji, turizm, ormancılık, su kaynakları, tarım ve
hayvancılık, gıda güvenliği, nüfus artışı, göç, şehirleşme, sağlık, teknoloji,
ekoloji ve daha birçok alandaki bariz etkisiyle herkesin ortak ve ciddi
önceliği halini almıştır.
Bununla
birlikte yukarıda saydığımız alanlarda sıklıkla karşılaşmaya başladığımız afet
ve afet yönetimi, risk ve risk azaltma, uyum, farkındalık, sürdürülebilirlik
gibi baskın etkiye sahip unsurlar, kalkınma ve sosyal kararlar için çok değişik
senaryoları, projeksiyonları, modelleri ve bunlar için gerekli ölçümleri de
gerektirmektedir.
İklim
değişikliği ve etkilerini izleyen, önlem almak durumunda olan kurumlar,
akademik çevreler ve pek çok sivil toplum kuruluşları bu konuda bir çabanın
içindeler. Ama küresel ölçekli böylesine ciddi bir problemin çözümünün de
küresel çapta olması gerektiği unutulmamalıdır.
İklim
kaynaklı krizlere karşı hazırlıklı olabilmek, sebeplerini ve olası sonuçlarını
anlayabilmek, riskleri azaltırken yeni iklim şartlarına sosyal, ekonomik ve
ekolojik açıdan adapte olabilmek ve iklim krizine karşı farkındalığı arttırmak
günümüzün en kritik gerekliliğidir. Bunun için akademik, kurumsal ve sosyal
bağlamda bilgiyi artırırken, politika, strateji ve eylemlere yol gösterecek
farklı disiplinlerden farklı yaklaşımları bir araya getiren nitelikli
çalışmalara ihtiyaç olduğu gereceği göz ardı edilemez." dedi.