Trabzonspor’da ter döken Kastamonulu efsane, hayat hikayesini Habertürk’e anlattı.
Karadeniz'in kıyıcığında; Rıfat Ilgaz'ın memleketi Cide'de
tatil günlerimde telefonum çaldı. Ekranda beliren isim, çeşitli futbol
kulüplerinde yöneticilik yapmış, futbol düşkünü, dost insan Adnan Akad söze
şöyle başladı:
- Onunla buluşup mutlaka konuşmalısın!
Akad'ın bahsettiği isim Trabzonspor efsanesine imza
atanlardan biri olan Ali Yavuz'dan başkası değildi.
Bir Trabzonspor tutkununun Twitter mesajından ödünç alarak
söylersem;
DİLE KOLAY...
Bordo-mavili takımın Süper Lig’deki (o zamanki adıyla 1.
Lig) ilk şampiyonluğunda (1974-75) Trabzon kökenli olmayan tek isim.
Trabzonspor'un Süper Lig’deki ilk golünü o attı.
4 sezon forma giydiği bordo-mavili takımda 3 şampiyonluk
kazandı.
Trabzonspor'da 143 maç oynadı.
Sarı ve kırmızı kart görmedi.
ATA YURDUNDA MÜTEVAZI BİR YAŞAM
İstanbul Sarıyer'de başlayan futbol yaşamını sırasıyla
Balıkesirspor, Altay, Düzcespor ve Rizespor'un ardından Trabzonspor'la
taçlandırıp noktayı koyan Ali Yavuz, pandemiden bu yana Kastamonu'nun Cide
ilçesine bağlı baba ocağı Uğurlu Köyü'nde sürdürüyor. Yavuz, fırsat bulduğu
zamanlarda ilçe merkezine gelip, alışveriş yapıyor. Burada güç bela satın
aldığı eve doğalgaz bağlatmak için başvuru işlemlerini bitirmiş, gün sayıyor.
ÇORAP YUMAĞINDAN MEŞİN YUVARLAĞA
Emektar futbolcuyla Cide'ye geldiğinde uğradığı kahvehanede
buluşuyoruz. 'Fazla vaktim yok' dese de 3 saati aşacak koyu bir sohbete
başlıyoruz. 1949 yılında Kastamonu'nda dünyaya geldiğini söylüyor. 4 yaşında
İstanbul'a gelen Ali Yavuz'un babası Sarıyer'de bulunan tersanelerde parmakla
gösterilen kızakçı Hüseyin Usta. Gemi çekme ve indirmenin vazgeçilmezlerinden.
Gemi ve tekne motor bakımının aranılan ismi...
7 yaşında Büyükdere İlkokulu'na başlıyor. Sarıyer
Ortaokulu'nda eğitimine devam ettiği yıllardaysa sınıf arkadaşı Türk futbolunda
iz bırakan Fenerbahçeli Cemil Turan.
İlkokul yıllarında sokak aralarında top koşturuyor. Top
demek lafın gelişi; daha doğrusu kullanılamayacak hale gelen çoraplardan
yaptıkları yuvarlak yumakları. Daha o zamanlarda dikkatleri üstüne çekiyor.
Meşin yuvarlakla tanıştığı ilk amatör kulüp Büyükderespor.
Yarım sezon orada ter döküyor. Ardından yine semt takımlarından
Kireçburnuspor'a geliyor. Transfer ücreti niyetine harçlık alıyor. Sezon
bitince de bölgenin 'amiral gemisi' Sarıyer'de görüyoruz onu.
Çayından bir yudum alıp o günleri anlatıyor Ali Yavuz:
- Rum-Ermeni arkadaşlarımız vardı. Daha önce Taksim'de
oynayan Garo abimiz de gelmişti. Takım kaptanı Karagümrüklü Rabbani'ydi. Hayri
vardı. Onlarla birlikte oynuyorduk.
BASAMAKLARI 'BİR'ER 'BİR'ER ÇIKMAK
Ali Yavuz'un futbol hayatını taçlandıran Trabzonspor'a
gelene kadar forma giydiği takımlarda hep 1 sene oynaması dikkat çekiyor.
Yavuz, yaşanılanları sineye çekmek yerine hep alıp başını gitmeyi tercih etmiş:
- Sarıyer'de yaklaşık yarım sezon bile oynamadım. Katakulli
yapıldı. Oysa ben de o köyün çocuğuyum. Haksızlıklara boyun eğmedim. Sarıyer
defterini kapattım. Peşimi bırakmadılar 'İstanbul dışına çıkabilirim’ dedim.
Yazlık turnuvalarda beni seyredip beğenmişler. Balıkesirspor'a transfer oldum.
1969 yılında Balıkesir'de 2. Lig'de oynadık. Boluspor 1 puan farkla şampiyon
oldu. Sezon bitti, şoke olmuş durumdayız. 1 puanla şampiyonluk kaçınca herkes
dağıldı. Kulüp yönetiminden beni arayan olmadı. Çünkü amatörüm, kimle el
sıkışırsam onlarlayım. O dönemde hukuken beni bağlayan bir durum yok. Amatörlük
uzun bir süre kaderim olmuştu. Aldılar Altay'a götürdüler. Orada oynarken
profesyonel liglerde oynayan 2 amatör futbolcudan biri bendim. Mustafa Denizli,
kaleci Tanzer abi takım arkadaşlarım. Yarım sezonu zor bitirdim. Haksızlıkları
sindiremediğim için bana yine yol göründü. Bu kez Düzcespor'a geldim. Son maça
kadar oynadım. Kaderin garip cilvesi işte, Balıkesir'deki akıbet burada da
yaşandı. O sene şampiyonluğu 1 puanla Beykoz'a kaptırdık. Sezon bitti. Ne
arayan var ne soran. Amatörlük böyle bir şey. 'Anlaşmayı tazeleyelim' diye
kimse ilgilenmedi. Sarıyer'deki evimize geldim. Orada Rizeliler beni kapıp
Rize'ye götürdü.
Futbol yaşamımın en güzel 1 yılıydı. Faruk Özak'la birlikte
oynadık. Sezon bitince Özak beni, o sene hedef büyüten Trabzonspor'a getirdi.
Ve 1973 senesinde bordo mavili takım yöneticileriyle masaya
oturduk, noter huzurunda imzayı atıp, profesyonel oldum.
Dediğimiz gibi Trabzonspor'a gelene kadar istisnasız top koşturduğu her kulüpte 1 sezondan fazla forma giymeyen Ali Yavuz için bambaşka bir dönem açılmıştır artık. Şenol, Dozer Cemil, Kadir, Ali Kemal, Turgay, Bekir ve Necati'li fotoğrafların içinde Ali Yavuz da boy gösterecektir 4 yıl boyunca...
"KIBRIS'TAN BİR TAKIM DÖNÜYOR! ÇEKECEĞİNİZ VAR"
Altın yılların başlangıcı film şeridi gibi gözlerinin
önünden geçiyor Ali Yavuz'un:
Hedef 1. Lig'e çıkmaktı. Biz gelmeden 2-3 sene şampiyonluğu kıl payı kaçırmışlardı. Karadeniz çocuğuydum. Bu duruma içerleniyordum. 1973-74 sezonunda ilk şampiyonluk bize nasip oldu. Çıktığımız 1. Lig’de herkes ‘küme düşer' derken biz '1. Lig'de şampiyon olacağız' diyorduk. O yıl ligi 9'uncu bitirdik. Fikstür bize ters geldi. Üst üste iki deplasman maçı vardı. İçeride Fenerbahçe'ye mağlup olduk. Fenerbahçe'nin efsane kalecilerinden Şükrü Ersoy hocamızdı. Onun ağır idmanlarından geçtik. O antrenmanlar bizi 1. Lig'e çıkardı. Kadronun içinde tek yabancı bendim. Herkes Trabzon doğumlu bir tek ben Kastamonu doğumluyum. Spor kamuoyunun ilgi odağı olduk. 2 şampiyonluk, 2 Türkiye, 2 Cumhurbaşkanlığı ve 2 Başbakanlık kupasını kazandık. Kıbrıs Barış Kupası'nı aldık. Kıbrıs'tan döndük bir gazetede rahmetli Baba Gündüz'ün yazısı manşete çıkmıştı: Kıbrıs'tan bir takım geliyor buradakilerin çekeceği var...
BİR BU EKSİKTİ: GOL ATTIĞI MAÇTA KALEYE GEÇTİ
Trabzonspor'da 4 altın sezon yaşayan Ali Yavuz’un saha içi
ve saha dışı yaşamında birbirinden çarpıcı anılara tanıklık etmesi kadar doğal
bir şey olabilir mi?
İşte onlardan bir tanesi:
"Ankara'da Ankaragücü-Trabzonspor maçı var. Şampiyon
olduğumuz ilk sene. Erman Toroğlu ile Şenol Güneş kafa kafaya çarpıştı. Şenol'u
sedye ile hastaneye götürdüler. Ağzından burnundan kan geliyordu. Başladım
ağlamaya. Kaleye kim geçecekti? Kadir 'ben geçerim' dedi. O zaman hava
toplarına kim çıkacaktı, tereddüt etmeden 'ben geçerim' dedim. Şükrü Hoca
eldivenleri verdi. Kalenin arkasında 2 gazeteci vardı, ben kaleye geçince 50
kişi oldular. Kendime güvenim tamdı. Gol yesem de kimse bir şey diyemezdi.
Zaten yatkınlığım vardı. Harika kurtarışlar yaptım. O maçı 1-0 aldık. O maçta
golü de ben atmıştım. Deplasmanda 1-0 galip geliyoruz, golü atan da kaleye
geçen de bendim".
11 KİŞİNİN 3 SÜZGEÇTE DUŞ ALDIĞI YILLAR
Serdar Akar'ın yazdığı ve yönettiği Dar Alanda Kısa
Paslaşmalar filminin 'hayat fena halde futbola benzer' şeklindeki giriş cümlesi
hayat ve futbol arasındaki ilişkiyi böyle özetliyordu ya... Kıtlık yılları
70'lerde ülkenin hâli pür melâli de futboldan ayrı değildi.
Şairin "kurtlar bile yapmaz bu taksimi" dediği
gibi, 3 süzgeçte 11 kişinin duş aldığı soyunma odalarına Ali Yavuz'un
tasvirlerine bakalım şimdi:
"Trabzonspor'da ilk 2 senemde Avni Aker'de toprak
sahada oynadım. Daha sonra çim kaplandı. Avni Aker'de soyunma odasında 3 süzgeç
akıyordu. O da ilkini yakalayabilirsen ne ala; yoksa buz gibi suda
yıkanıyorsun. Hamam peştamalı ile kurulanıyorduk. Tahtakale'de satılan teneke
sobaların etrafında ısınıyorduk. Trabzonspor bu şartlarda 'number one' haline
geldi".
SAHADA KÜKREYİP DIŞARIDA SİNMEK OLUR MU?
Rakip tribünleri titreten usta kramponlar saha dışında da
farklı davranmaz. Bir deplasman sonrası otobüse binmelerinin ardından bir grup
fanatik taraftar bordo-mavili ekibe küfür ederek yaklaşır. Olayı içine
sindiremeyen Kadir gözyaşlarına hakim olamaz. Aralarından biri bağırır
"Biz herkese sahayı dar ediyoruz, sizden mi korkacağız?" Bu sözler
grubu gaza getirir, teri kurumamış forma ve ayaklarında kramponlarla otobüsten
inip fanatiklerin üzerine yürürler. Sokaklarda kovalamaca başlar. Birkaç dakika
önce aslan kesilen delikanlılar kediye dönmüştür...
LIVERPOOL MAÇINDAN KESTANE TEZGÂHINA
Üst üste kazandığı şampiyonluklarla Trabzon halkının gönlüne
taht kurmuş efsane kadronun mimarlarından Ali Yavuz, şehirde otel odasında
yaşamaktadır. Avni Aker'e minibüslere binerek giderken halkın arasına karışır,
yolcular büyük bir teveccüh gösterir 'Bu haftaki maçı alacak mıyız Ali
abi?" sorularına muhatap olur. Günümüzde milyonlarca euro ve dolara sahip
olan futbolcuların şehirden izole lüks villalarında yaşamak hayal ötesi bir
şeydir. Trabzonspor, tarihi Liverpool maçından yeni dönmüştür. Birkaç gün sonra
otelin köşesinde kestane tezgahı kuran yaşlı amca ona 'Oğlum camiye namaza
gidiyorum, tezgaha bakar mısın?' ricasında bulunur; geri çevirmez. Geçer işin
başına. O esnada öğle tatilinde yemeğe çıkan kadın ve erkek memurlar tezgâhta
Ali Yavuz'u görünce şaşkına döner. Hep birlikte sıraya girip kestane alırlar.
Namazı eda edip de tezgahın başına dönen yaşlı amca kasadaki hasılata
baktığında gözlerine inanamaz...
TAKKE DÜŞÜP KEL GÖRÜNÜNCE...
Soyunma odasından antrenman sahasına dönelim. Ali Yavuz'un
yüreğinin ağzına geldiği bir anısı var ki, komedi filmlerine taş çıkartır.
Yöneticilerin kulağına fısıldadığı "Aman Ahmet Suat Hoca'yla iyi geçin,
sakın takışma" diye sözleşmenin 'gizli maddesi'ni akılda tutan Ali Yavuz,
o antrenman gününü tebessümle hatırlıyor:
Antrenmanda kontra bir top attım. Tuttu Suat hocanın
ensesine geldi. Suat abi bir yana takkesi bir yana düştü. 100 tane atsan
tutturamazsın. Benim işim bu kadar demiştim. Allah'tan bir şey olmadı... Gülüp
geçtik...
NİYET RİZESPOR KISMET AKÇAABAT SEBAT
Yıllar su gibi akıp geçmiş usta futbolcu 30 yaşına
gelmiştir. Askerliği uzun süre erteler. Zaman gelip dayanmıştır. Hocası Ahmet
Suat Özyazıcı adeta 'gitme' diye yalvarır; ancak o kararlıdır. İzmir'e teslim
olur. Oradan Ankara'ya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na gelip yaklaşık 1 ay
kalır. O süreçte, 77-78 sezonunda ara transferde Göztepe'ye gider. O arada
askerliği bitirir. Trabzonsporlu yöneticiler vefasını gösterir. 2001 yılında
İstanbul'a gelip 'sana jübile yapalım' der. Ancak jübile de buruk geçer. Ona Trabzonspor'un
kapılarını açan Rizespor'la maç planı gerçekleşmez; Akçaabat Sebatspor'la
oynarlar. Futbolu bıraktıktan sonra İstanbul amatör futbol kulüplerinden
Galata'da kısa bir süre daha top koşturduktan sonra fiili olarak sahalara veda
eder.
GÜNEY AFRİKA'DAN TERZİ DÜKKANINA
İstanbul'a dönen Ali Yavuz kısa bir süre dinlenir. Ancak
eskilerin 'medarı maişet' dediği ailesinin geçimini sağlamak için bir şeyler
yapmak zorunda olduğunun farkındadır. Futbolla uzaktan yakından olmayan işlerde
bulur kendini:
"Futbolla ilişki bitmişti. İzmir'de antrenörlük
kursları açılmıştı. Futboldan buruk ayrıldığım için isteksiz davranıp gitmedim.
1979'da Güney Afrika'ya işçi olarak gittim. Cape Town’da bir süre çalıştım.
Çocuklarımın hasretine daha fazla dayanmayıp Türkiye’ye döndüm".
Yurda dönünce şantiyelerde şoförlük başta olmak üzere birçok
işte çalışır. Zaman zaman işsiz kaldığı günlerden birinde terzi dükkanının
kapısında 'çırak aranıyor' yazısını görür ve içeri girer. Uzun yıllar yeşil
sahada ayaklarını konuşturan usta futbolcu için artık maharetli ellerini
devreye alma zamanıdır.
"AY-YILDIZLI FORMAYI GİYMEK İSTERDİM"
Ali Yavuz futbol hayatında içinde kalan bir ukdesini şöyle
anlatıyor:
Her futbolcu gibi ay-yıldızlı formayı giymek isterdim.
Sarıyer'de kaldığım süre içerisinde genç milli takım aday kadrosuna çağrıldım
ancak sakatlığım yüzünden kısmet olmadı. Gerçi, Trabzonspor forması ile yurt
dışında başta Liverpool olmak üzere birçok takımla karşı karşıya gelip ülkemi
temsil ettiğimi düşünüyorum.
DOSTA YARASINI GÖSTERİR GİBİ...
Sohbetimiz boyunca çehresine düşen belli belirsiz melâl
dikkatimi çekiyor. Son olarak söylemek isteklerini soruyorum.
Ünlü şair bir mısrasında 'dostuna yarasını gösterir gibi'
diye yazmıştı...
Yavuz da o dizenin ete kemiğe bürünmüş hâliyle konuşuyor
sanki...
Ses tonunda adeta cam kırıkları var:
Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun olan oğlum var. 1.90 boyunda, kapı gibi bir delikanlı. Yaklaşık 20 yıldır psikiyatri tedavisi görüyor. Tek istediğim onun sağlığına kavuşması...