20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle yazılı
açıklama yapan Emek Partisi (EMEP) Kastamonu İl Temsilcisi Fikret Tufanyazıcı,
Türkiye’nin mülteciler açısından açık cezaevi konumuna geldiğini savundu.
Tufanyazıcı, açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “Bu yıl 20 Haziran Dünya Mülteciler Gününü, Yunanistan sularında yüzlerce mültecinin kayıp ve ölüm haberi ile karşılıyoruz. Göz göre göre gelen toplu ölümler devletlerin mülteci karşıtlığı politikalarıyla gerçekleşiyor. Sadece 20 Haziranlar da değil, hergün sorunları tartışmak ve çözüm için mücadele etmek önemini koruyor. Türkiye, Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi kısıtlama hakkından vazgeçmediği için Avrupa dışı ülkelerden gelenler mülteci olarak kabul edilmiyor. Oysa savaş, yoksulluk, siyasi düşünce, cinsel yönelim vb. nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda kalan herkes nereden geldiğine bakılmaksızın mültecidir. Bu 20 Haziran’da bir kez daha coğrafi kısıtlamanın kaldırılması ve Avrupa dışından gelen kişilerin de mülteci sayılması çağrımızı yineliyoruz.”
EMPERYALİSTLERİN
GÖÇ PLANINA KARŞI ORTAK MÜCADELE
“Emperyalist devletler ikili bir süreç sürdürüyor, ucuz iş gücüne ihtiyaç duyduklarında mültecileri ülkelerine tıpkı sözleşmeli işçiler gibi alıyor, ihtiyacı kalmadığında ise ya ‘geri itiyor’ ya da rüşvet politikalarına başvuruyor. Türkiye ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın bir benzerini Tunus ile imzalamaya hazırlanan Avrupa Birliği, finansal destek ile Tunus’un da AB’nin göç deposu olmayı kabul etmesini istiyor. Çünkü mülteci nüfusu artıyor ve bu nüfusun Avrupa sınırlarına ulaşmadan “depolanması” gerekiyor. Bu anlaşmanın Türkiye’yi soktuğu durum ortadayken AB’nin rüşvet politikalarıyla krizi Avrupa dışı ülkelere yıkma planı kabul edilemez. Öte yandan AB kendi içinde oluşturulacak fon için mülteci kabul etmeyen ülkelerin mülteci başına 20 bin euro ödemesini planlıyor. “Parasını verenin” sınırlarını mültecilere kapattığı bu plandan halkları savaş bataklığına iten, yoksullaştıran politikalarına tümden karşı çıkmadan, göçün durdurulamayacağı aşikardır. Türkiye mülteciler açısından açık cezaevi konumuna gelmiştir. Mültecilerin il dışına seyahat etmesinin izne tabi olması onları kayıtlı oldukları ile hapsetmekte, barınma ve geçim sorunu yaşayan mülteciler kayıt dışı yaşamaya zorlanmaktadır. Birleşmiş Milletler yetkilerinin İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdarelerine devredilmesiyle mültecilik hakkı adeta askıya alınmıştır. Örneğin. İran İslam Rejimi’nden kaçan mülteciler Türkiye’de düşüncelerini ifade etmeye devam ettiği takdirde Ulusal Güvenliği Tehdit bahanesiyle sınır dışı edilmeye çalışılmakta, hukuka erişilmeyen durumlarda da sınır dışı edilmektedir. Emperyalist devletlerin kabulleri askıya almasıyla mülteciler açısından Türkiye; düşüncelerini ifade edemedikleri, kayıt dışı çalışmak zorunda kaldıkları ve sınır dışı endişesiyle yaşadıkları bir açık cezaevi haline gelmiştir.
“TÜRKİYELİ
EMEKÇİLER DE TEMEL HAKLARA ULAŞMAKTA ZORLANIYOR”
“Barınma, eğitim, sağlık, beslenme gibi temel haklar Türkiyeli emekçiler açısından da sorunlu bir hale gelmiştir. Bu durum öfkeye dönüşmekte, burjuva siyasetin manipülasyonu ile mülteciler hedef gösterilmektedir. Bir yandan ucuz emek gücü olarak sermaye tarafından kullanılan mülteciler diğer yandan burjuva siyasetin yarattığı ayrıştırıcı dile maruz kalmaktadır. Mültecilerin patronlar tarafından tercih edilme nedeni kayıt dışı çalıştırılabilmeleri, düşük ücret ve külfetsiz fazla mesai yaptırılabilmesidir. Sermayenin sömürüyü artırma planlarına karşı yerli mülteci demeden emekçiler birlik olmalıdır. Mültecilere çalışma izni çıkarılmasının patronların inisiyatifinden çıkarılması, sendikalaşabilmelerinin önünün açılması yerli mülteci tüm işçilerin önünü açacaktır. Patron yerli işçiyi işsizlik ve düşük ücretle tehdit edemeyecek, emekçiler birleştikçe kazanacaktır. Mülteci sorununu insani temelden çıkarıp salt güvenlikçi yaklaşımla ele almak rüşvet, kaçakçılık ve mafya-çete ağlarını beslemektedir. Güvenli yollardan geçişin önü tıkanan mülteciler kaçakçıların ağına düşmekte ve kimi zaman da dolandırılmaktadır. Göç yollarında ölen mültecilerin sayısı da her geçen yıl artmaktadır. İçişleri Bakanlığı, halktaki hoşnutsuzluğu gidermek için geri gönderme sayıları açıklamaktadır. Bu operasyonlar kayıt dışı çalışmak zorunda kalan ya da siyaset yapma hakkını kullanan mültecilere değil, insan kaçakçısı, uyuşturucu kaçakçısı, silah kaçakçısı çetelere, kayıt dışı ve güvencesiz işçi çalıştıran patronlara, Türkiye’de aktif ya da pasif hücreleri bulunan Taliban, IŞİD türevi örgütlere, sınırlarda rüşvet alan kamu görevlilerine yapmalıdır. Savaş, yoksulluk ve baskıcı rejimlerden kurtulmadıkça göç devam edecektir. Göçün sonuçlarını tartışırken temel nedenlerine karşı ortak bir mücadele yürütülmeli, göçü yaratan politikalara karşı yerli mülteci ayrımı yapmadan birleşilmelidir. Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. Mültecilere çalışma izni çıkarılmalı ve Türkiyeli işçilerle birlikte sendikalaşabilmelerinin önünü açacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Mültecilere karşı değil uyuşturucu ve kaçakçılık çetelerine karşı etkin mücadele yürütülmelidir. Barışçıl yollardan güvenli geri dönüşün koşulları yaratılmalı, isteyen ülkesine dönebilmeli, isteyen üçüncü bir ülkeye iltica edebilmelidir. Türkiye’de doğan, 10 yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşayan ve kalmak isteyen mülteciler için vatandaşlık hakkının karşılıklı entegrasyon politikalarıyla birlikte şeffaflıkla garanti altına alınması sağlanmalıdır. Vatandaşlık işlemleri tartışmaya mahal vermeyecek şekilde şeffaflıkla yürütülmelidir. Mülteci meselesine dair kamuoyunda ‘Kalsın-gitsin’ ikileminde sürdürülen tartışmalara son verilmeli, tüm yönleriyle halk yararına ortak çözümler için kısa ve uzun vadeli planlar hazırlanmalıdır. Bizler Emek Partisi olarak bu 20 Haziranda da işyerlerinden, mahallelerden, okullardan yerli mülteci demeden örgütlenerek ortak mücadele çağrımızı büyütüyoruz.”