Meclisimizin mümkün olursa tamamının uzlaşmasıyla
hazırlanacak bir yeni anayasa, milletimize vereceğimiz en güzel 2023 hediyesi
olacaktır. Bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin
yeni anayasa tekliflerini en kısa sürede kamuoyuyla paylaşmalarını bekliyoruz”
- “Karabağ savaşı sırasında ve sonrasında yaşanan
gelişmeler, Azerbaycanlı kardeşlerimiz kadar bizim için de adeta bir turnusol
kağıdı işlevi görmüştür. İşgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesi veren
bir ülkeye ve onu destekleyen Türkiye'ye yönelik, buram buram kin ve nefret
kokan tutumları asla unutmayacağız”
- “Hemen her gün, ellerinde avuçlarında ne varsa alınıp,
üstüne bir de işkence edilerek, botları delinerek ölüme terk edilen veya zorla
geri gönderilen insanlarla karşılaşıyoruz. Bu insanlık dışı tutumun sahipleri,
aynı zamanda mültecilerle ilgili Birleşmiş Milletler sözleşmesini ve
kararlarını da çiğnemektedirler. Nitekim, Avrupa Birliğinin bölgedeki mülteci
trafiğiyle ilgili çalışmaları denetlemek için kurduğu yapının faaliyetlerini de
yavaş yavaş sonlandırmaya başladığı görülüyor”
- “DEAŞ bahanesiyle bölgenin altını üstüne getirenlerin
hiçbiri, bu örgütle fiilen mücadele etmemiştir. Sadece Türkiye, bu karanlık
örgütle sahada karşı karşıya gelmiş ve birileri tarafından sürekli şişirilen
balonu kısa sürede patlatmıştır”
- “Artık siyasi olmaktan çıkıp milli hedefler haline dönüşen
bu vizyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisimizden başlayarak hiçbir ayrım
gözetmeksizin, ülkemizin tüm fertleriyle hep birlikte sahiplenmeliyiz. Çünkü;
hiçbirimiz için başka Türkiye yok. Hiçbirimiz için başka vatan yok.
- “Yıllarca terör örgütleri dahil her kesim tarafından
istismar edilen ve adına ‘Kürt sorunu’ denen meseleyi, hak ve özgürlüklerden
kalkınmaya kadar tüm boyutlarıyla çözdük”
- “Diyarbakır'daki vatandaşlarımıza bizzat söz verdiğimiz
şekilde ret, inkar, asimilasyon politikalarını nasıl ortadan kaldırdıysak, geri
kalmışlık zincirini nasıl kırdıysak, bu meseleyi hala istismar konusu yapmak
isteyenlerin maskelerini de aynı şekilde düşüreceğiz”
- “Birilerinin sürekli ‘nerede’ diye sordukları Merkez
Bankası rezervimiz de, 122 milyar dolar seviyesine ulaştı”
- “Geçmişten bugüne baktığımızda ise, milli gelirini üç kat
artırmış, satın alma paritesine göre dünyada 11. sıraya yükselmiş; yatırımda,
üretimde, ihracatta, istihdamda, büyümede rekorlar kırmış bir Türkiye
görüyoruz”
- “Program dönemi boyunca, yıllık ortalama yüzde 5,3
büyümeyi, her sene 1,2 milyon kişiye istihdam sağlamayı, milli gelirimizi 1
trilyon doların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz”
- “İnşallah 2021’i yüzde 9'luk bir büyüme ile kapatmayı
öngörüyoruz”
- “Rekabeti bozan, piyasadaki hâkim durumunu kötüye kullanan
ve fiyatları keyfi bir şekilde belirleyen firmaların üzerine kararlılıkla
gideceğiz”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Artık siyasi olmaktan çıkıp milli hedefler haline dönüşen bu vizyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisimizden başlayarak hiçbir ayrım gözetmeksizin, ülkemizin tüm fertleriyle hep birlikte sahiplenmeliyiz. Çünkü; hiçbirimiz için başka Türkiye yok. Hiçbirimiz için başka vatan yok. Hiçbirimiz için başka devlet yok. Hiçbirimiz için başka gelecek yok. Aklımızdan asla çıkarmamalıyız ki; bölünerek büyüyemeyiz. Parçalanarak güçlenemeyiz. Husumeti körükleyerek kardeşliği kökleştiremeyiz. Saplantılara sarılarak demokrasimizi ilerletemeyiz. Bizi biz yapan değerlerden vazgeçerek ufkumuzu derinleştiremeyiz” dedi.
TBMM 27. Dönem 5. Yasama Yılı açılışına katılan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genel Kurul’da milletvekillerine hitap etti.
Erdoğan, TBMM’ye gelişinde resmi tören ile karşılandı.
Törende Erdoğan’a TBMM Başkanvekili Celal Adan eşlik etti. Törenin ardından
Erdoğan, TBMM ana bina girişinde kendisini bekleyen milletvekillerini
selamladıktan sonra Genel Kurul’a girdi. Erdoğan, TBMM Başkanı Mustafa
Şentop’un yaptığı açılış konuşmasından sonra kürsüye geldi.
Erdoğan, konuşmasının başında hayatını kaybeden Oğuzhan
Asiltürk’e rahmet diledi.
“15 Temmuz'da da Meclisimiz, kirli ellerin bu mübarek ülkeye
değmesine izin vermemiştir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Meclisimiz, iki defa gazilik
unvanıyla müşerref olmuş, şartlar ne olursa olsun ülkesine ve milletine hizmet
yolundan ayrılmamış müstesna bir kurumdur. Tıpkı Milli Mücadele döneminde
olduğu gibi 15 Temmuz'da da Meclisimiz, kirli ellerin bu mübarek ülkeye, bu
kutlu çatıya değmesine izin vermemiştir. Her biri diğerinden yoğun geçen yasama
yıllarında gece gündüz çalışarak ülkelerine hizmet eden siz kıymetli
milletvekillerimizin fedakârlıkları ve gayretleri, hiç şüphesiz tarihe takdirle
kaydedilmiştir. Artık milletimiz şunu biliyor; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ışıkları yanıyorsa, Meclis çalışıyorsa, milletvekillerimiz görevleri
başındaysa, Allah'ın izniyle, bu ülkenin sırtı yere gelmez. Meclis kürsüsünde
ifade edilen her beyanın, milletin çıkarı gayesiyle dile getirildiğini
düşünüyorum. Milletiyle ve vekilleriyle yürüttüğümüz her mücadele gibi, büyük
ve güçlü Türkiye'nin inşası hedefimize de inşallah birlikte ulaşacağımıza
inanıyorum. Son yıllarda üretkenliği daha da artan Meclisimizin, 2023
hedeflerimize ulaşma ve 2053 vizyonumuzu hayata geçirme konusunda üzerine düşen
sorumlulukları layıkıyla yerine getireceğinden şüphe duymuyorum” diye konuştu.
“Yeni anayasa, milletimize vereceğimiz en güzel 2023
hediyesi olacaktır”
Bir süre önce gündeme getirdikleri, Türkiye’ye tarihinde ilk
defa, doğrudan milli iradenin eliyle, yeni bir anayasa kazandırma teklifinin
de, Meclis tarafından başarıyla hayata geçirileceğini ümit ettiğini belirten
Erdoğan, “Meclisimizin mümkün olursa tamamının uzlaşmasıyla hazırlanacak bir
yeni anayasa, milletimize vereceğimiz en güzel 2023 hediyesi olacaktır. Bunun
için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin yeni anayasa
tekliflerini en kısa sürede kamuoyuyla paylaşmalarını bekliyoruz. Biz, seferle
mükellef olduğumuz inancıyla bu girişimi başlattık, hazırlıklarımızı yapıyoruz,
neticede karar ve takdir yüce Meclis'indir. Ülkemize kazandırmayı
hedeflediğimiz doğrudan milli irade eliyle hazırlanmış bu ilk anayasa
teklifimize destek ve katkı verecek herkese şimdiden teşekkür ediyorum”
şeklinde konuştu.
“Türkiye'ye yönelik, buram buram kin ve nefret kokan
tutumları asla unutmayacağız”
Geçen sene Meclis’in yeni yasama yılı açılışında Karabağ'ı
ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak için savaşan Azerbaycanlılara destek
verdiklerini ve dua ettiklerini hatırlatan Erdoğan, “Hamdolsun, 44 gün süren bu
zorlu mücadele, Azerbaycan'ın zaferiyle sonuçlandı. Böylece yaklaşık 30 yıldır
işgal altında olan Azerbaycan toprakları ve Karabağ yeniden özgürlüğüne
kavuştu. Biz de bizzat Bakü ve Şuşa'yı ziyaret ederek, Azerbaycanlı
kardeşlerimizin sevinçlerine ortak olduk. İnşallah önümüzdeki haftalarda
Azerbaycanlı kardeşlerimizle yine bir araya geleceğiz. Karabağ savaşı sırasında
ve sonrasında yaşanan gelişmeler, Azerbaycanlı kardeşlerimiz kadar bizim için
de adeta bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür. İşgal altındaki topraklarını
kurtarma mücadelesi veren bir ülkeye ve onu destekleyen Türkiye'ye yönelik,
buram buram kin ve nefret kokan tutumları asla unutmayacağız. Yaşadığımız her
tecrübeyi bir ders haline getirerek geleceğe bakacağız. Biz kardeşliğin,
dostluğun, yoldaşlığın, dayanışmanın, işbirliğinin kadrini-kıymetini bilen, her
adımımızı buna göre atan bir ülkeyiz. Suriye'den Libya'ya, Balkanlar'dan
Kafkasya'ya, Somali'den Afganistan’a her yerde aynı anlayışla hareket ettik,
ediyoruz. Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizi korurken, Kıbrıs Türkü
kardeşlerimizin iki devletli çözüm yolunda attıkları adımlara destek olduk. Bu
kapsamda, Kapalı Maraş'ın yeniden açılması başta olmak üzere, pek çok önemli
adım attık, atmayı sürdüreceğiz. Batı Trakya'daki Türk ve Müslüman unsurların,
hepsi de uluslararası anlaşmalara dayalı haklarının korunması için tüm
platformlarda mücadeleye devam edeceğiz. Kırımlı kardeşlerimizin haklarını
Ukrayna'nın toprak bütünlüğü temelinde savunurken, Çin'in toprak bütünlüğü
temelinde Uygur Türklerinin insan haklarından en geniş manada istifade
edebilmelerinin de takipçisi olacağız. Filistin ve Kudüs'ten Keşmir'e, Rohingya
Müslümanlarından Afrika'da güvenlik ve yoksulluk cenderesi altında hayatlarını
sürdüren insanlara kadar herkese gönül kapımızı sonuna kadar açık tutacağız.
Nerede bir mazlum, nerede bir mağdur varsa hep yanlarında olmaya gayret
gösterdik, göstereceğiz. Ülke ve millet olarak, hamdolsun, geçmişimizde ne
sömürgecilik utancı, ne soykırım ayıbı, ne haksızlık ve adaletsizlik lekesi
vardır. Bunun için de her yere, alnımız ak bir şekilde göğsümüzü gererek
gidiyor, tenkitlerimizi de, tekliflerimizi de hasbi bir şekilde dile
getiriyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin çarpık yapısını eleştirmek
için ortaya koyduğumuz, zamanla küresel sistemin tüm yanlışlarını da kapsayacak
şekilde genişleyen ‘Dünya 5'ten büyüktür’ tespitimizin böylesine
benimsenmesinin sebebi işte budur. Bölgemizde ve dünyada yaşanan her gelişme,
bu tespitin haklılığını ve isabetini teyit etmektedir. Geçtiğimiz günlerde New
York'ta açılışını yaptığımız yeni Türkevi de, konumu ve mimarisiyle, ülkemizin,
insanlığın tamamını kucaklayan yaklaşımının görkemli bir sembolü olarak
tarihteki yerini almıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri başta olmak
üzere çok sayıda misafirimizin katılımıyla hizmete giren yeni Türkevi'miz,
kendi vatandaşlarımız ve görevlilerimizle birlikte, tüm dost ve kardeşlerimize
de hizmet verecektir. Türkiye'nin uluslararası alandaki itibarını şimdiden
artırdığına bizzat şahit olduğumuz böylesine görkemli bir eseri ülkemize
kazandırmış olmaktan memnuniyet duyuyoruz” ifadelerini kullandı.
“Avrupa'da kaybolan on binlerce mülteci çocuğun akıbeti hâlâ
meçhul”
“Bin yıl önce Anadolu'yu bize vatan yapan devletin
armasında, doğuya ve batıya bakan, dolayısıyla geniş bir coğrafyayı kucaklayan
çift başlı kartal vardı. Böyle bir miras üzerinde kurulan Türkiye'nin
bölgesiyle olan gönül bağını koparmaya çalışmak kimsenin hakkı da, haddi de
değildir” ifadelerini kullanan Erdoğan, 10. yılını geride bırakan Suriye
krizinde uluslararası toplumun hem fiili müdahale hem insani destek hem mülteci
akınının yönetilmesi konusunda ne kadar aciz olduğunun görüldüğünü kaydetti.
Erdoğan, “Türkiye, tek başına 4 milyon mazluma kollarını açarken, sınırlarına
dayanan birkaç bin mülteci karşısında paniğe kapılan, hakkı ve hukuku bir
kenara bırakıp insanlıktan uzak davranışlar sergileyenler oldu. Hemen her gün,
ellerinde avuçlarında ne varsa alınıp, üstüne bir de işkence edilerek, botları
delinerek ölüme terk edilen veya zorla geri gönderilen insanlarla
karşılaşıyoruz. Bu insanlık dışı tutumun sahipleri, aynı zamanda mültecilerle
ilgili Birleşmiş Milletler sözleşmesini ve kararlarını da çiğnemektedirler.
Nitekim, Avrupa Birliğinin bölgedeki mülteci trafiğiyle ilgili çalışmaları
denetlemek için kurduğu yapının faaliyetlerini de yavaş yavaş sonlandırmaya
başladığı görülüyor. Akdeniz’in karanlık sularında her yıl kaç bin kişinin umut
yolculuğunda hayatını kaybettiğinin istatistiği dahi tutulamıyor. Avrupa'da
kaybolan on binlerce mülteci çocuğun akıbeti hâlâ meçhul. Bu konuda bizim
milletvekillerimizin yaptıkları girişimler dışında, kayda değer herhangi bir
gayret veya çalışma da mevcut değil. Halbuki, sadece bu hususlar bile tek
başına, vicdanı, ahlakı, insana saygısı olan toplumları ayağa kaldırmaya,
sorumlulardan hesap sormaya yeterli olmalıydı” açıklamasında bulundu.
Aynı ikiyüzlülüğün benzerinin Suriye'deki terör örgütleri
konusunda da yaşandığını belirten Erdoğan, “Özellikle DEAŞ bahanesiyle bölgenin
altını üstüne getirenlerin hiçbiri, bu örgütle fiilen mücadele etmemiştir.
Sadece Türkiye, bu karanlık örgütle sahada karşı karşıya gelmiş ve birileri
tarafından sürekli şişirilen balonu kısa sürede patlatmıştır. Ama bazıları hâlâ
Suriye'de DEAŞ bahanesiyle terör örgütlerini veya halkıyla kavgalı rejimi
desteklemeyi sürdürmektedir. Tabii biz burada herkesin, terörle mücadele kılıfı
altında bölgede kendi ajandasını hayata geçirme peşinde koştuğunu biliyoruz.
Sırf bunun için yüzbinlerce insanın ölmesine, milyonlarca insanın evlerinden,
ülkelerinden edilerek sefalete sürüklenmesine göz yumanlara karşı hakkın ve
hakikatin yanında yer almak boynumuzun borcudur. Biz insani görevimizi
yaptığımız için üstesinden gelemeyeceğimiz bir güvenlik veya refah krizine
sürüklenmedik ama bu saikle insanlıktan çıkanlar asla huzur bulmadılar,
bulamayacaklar. Dünyanın kendi etraflarında döndüğünü, diğer herkesin
kendilerine hizmet etmekle mükellef olduğunu sananlar, yaşanan her siyasi ve
sosyal çalkantıyla, tabiattaki her değişimle işin öyle olmadığını görmeye
başlıyorlar. Afrika'daki kıtlığın, sadece orada yaşayanların değil tüm
insanlığın ortak sorunu olduğu yakında daha iyi anlaşılacak. Kutuplardaki
buzulların erimesinin, sadece oradaki penguenlerin değil insanlık başta olmak
üzere tüm canlıların sorunu olduğu yakında daha iyi anlaşılacak. Dünyanın uzak
ve ücra diye bakılan köşelerindeki iç çatışmalardan kaçan insanların yaşadığı
trajedilerin, aslında herkesi bekleyen bir tehlike olduğu zamanla daha iyi
anlaşılacak. Velhasıl, hiç kimsenin mutlak bir güvenlik ve refah fanusu içinde
yaşamadığı, herkesin nimeti ve külfetiyle bu büyük dünyanın bir parçası olduğu
gerçeği daha iyi anlaşılacak. Türkiye, işte bu fotoğraf içinde kendine,
demokrasisini ve kalkınmasını güçlendirerek korumak suretiyle bölgesinde ve
dünyada hak ettiği yere gelmesini sağlayacak bir vizyon belirlemiştir.
Cumhuriyetimizin 100'üncü yılına atfen ilan ettiğimiz 2023 hedefleri bu
vizyonun ilk durağı olacaktır. Tıpkı geçtiğimiz bir asır gibi, önümüzdeki asrın
şekillenmesinde de, Millet Meclisimizin eşsiz bir rolü olacağına tüm kalbimle
inanıyorum” ifadelerini kullandı.
“Hiçbirimiz için başka Türkiye yok”
Geçtiğimiz 19 yılda eğitimden sağlığa, güvenlikten adalete,
ulaşımdan enerjiye kadar devlet ve millet hayatının her alanında
gerçekleştirilen büyük atılımı, 2023 vizyonunun temel altyapısı olarak
gördüklerini belirten Erdoğan, “Artık siyasi olmaktan çıkıp milli hedefler
haline dönüşen bu vizyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisimizden başlayarak hiçbir
ayrım gözetmeksizin, ülkemizin tüm fertleriyle hep birlikte sahiplenmeliyiz.
Çünkü; hiç birimiz için başka Türkiye yok. Hiçbirimiz için başka vatan yok.
Hiçbirimiz için başka devlet yok. Hiçbirimiz için başka gelecek yok. Aklımızdan
asla çıkarmamalıyız ki; Bölünerek büyüyemeyiz. Parçalanarak güçlenemeyiz.
Husumeti körükleyerek kardeşliği kökleştiremeyiz. Saplantılara sarılarak
demokrasimizi ilerletemeyiz. Bizi biz yapan değerlerden vazgeçerek ufkumuzu
derinleştiremeyiz. Dünyanın gittiği istikamet, farklılıklarımızı değil
müştereklerimizi öne çıkararak birbirimize daha sıkı kenetlenmemiz gerektiğini
gösteriyor. Bunu başaramayan toplumların ve ülkelerin başlarına gelenleri
ibretle takip ediyoruz. Türkiye'yi bugüne kadar böyle bir duruma düşüremediler,
inşallah bundan sonra da düşüremeyecekler. Milletimizin her bir ferdinin
feraseti, dirayeti, cesareti, kahramanlığı ve çalışkanlığıyla elde ettiğimiz bu
başarıda emeği olan herkese şükranlarımı sunuyorum. Diğer yandan, ülkemize
yaptığımız en büyük hizmetlerden biri de güvenlik stratejilerimizi
değiştirmektir. Tehditleri kaynağında bulup yok etme esasına dayanan yeni
güvenlik anlayışımız sayesinde, sınırlarımızın dibinde bir veya birkaç terör
koridoru oluşturulmasının önüne geçtik. Yıllarca terör örgütleri dahil her
kesim tarafından istismar edilen ve adına ‘Kürt sorunu’ denen meseleyi, hak ve
özgürlüklerden kalkınmaya kadar tüm boyutlarıyla çözdük. Diyarbakır'daki
vatandaşlarımıza bizzat söz verdiğimiz şekilde ret, inkar, asimilasyon
politikalarını nasıl ortadan kaldırdıysak, geri kalmışlık zincirini nasıl
kırdıysak, bu meseleyi hala istismar konusu yapmak isteyenlerin maskelerini de
aynı şekilde düşüreceğiz. Böylece Diyarbakır Annelerinin şanlı direnişleriyle
terör örgütünü tir tir titretebildikleri, onların siyasi uzantılarının gerçek
yüzlerini ortaya çıkardıkları bir dönemi başlattık. Bu vesileyle, Diyarbakır
Annelerini bir kez daha buradan selamlıyorum” dedi.
“Türkiye'nin son 19 yılda elde ettiği her kazanım gibi
ekonominin de sorumluluğu bize aittir”
Türkiye’nin sanayi devrimini kaçırmış, bilgi ve teknoloji
devriminin de ucundan yetişmeye çalışan bir ülke olarak bugüne geldiğini
belirten ve dünyanın artık tarihte pek çok örneğini gördüğümüz yeni ve köklü
bir dönüşümün arifesinde bulunduğunu kaydeden Erdoğan, “İklim değişikliğinden
yapay zekâya kadar pek çok karmaşık unsurun bir arada olduğu bu yeni devrimi
yakalamak için çok önemli avantajlara sahibiz. Son 19 yılda ülkemizin
demokraside ve kalkınmada kat ettiği mesafeye, yaklaşık 8 yıldır ardı ardına
yaşadığımız çok boyutlu sınamaları da eklediğimizde, ortaya hepimiz için ümit
verici bir fotoğraf çıkıyor. Sahip olduğumuz her yeni imkân ve başarıyla üstesinden
geldiğimiz her kritik sınama, bizim için aydınlık bir geleceğe giden yolda kat
ettiğimiz mesafe anlamına geliyor. Ülke ve millet olarak, inşallah küresel
sistemdeki bu yeni değişimi kaçırmayacak, her alanda hedeflediğimiz seviyelere
ulaşacağız. Hiç şüphesiz bu sınamalar içinde ekonominin, hem her insanın
hayatına dokunan yönü, hem de diğer tüm atılımların itici gücünü oluşturması
sebebiyle, ayrı bir önemi ve yeri vardır. Türkiye'nin son 19 yılda elde ettiği
her kazanım gibi ekonominin de sorumluluğu bize aittir. Ülkemizin IMF'e olan
23,5 milyar dolarlık borcunu, 2013 yılı Mayıs ayında tamamen bitirerek, hiç de
hoş hatıralarla anmadığımız bir dönemi kapatmış olduk. Birilerinin sürekli
‘nerede’ diye sordukları Merkez Bankası rezervimiz de, 122 milyar dolar
seviyesine ulaştı. Geçmişten bugüne baktığımızda ise, milli gelirini üç kat
artırmış, satın alma paritesine göre dünyada 11. sıraya yükselmiş; yatırımda,
üretimde, ihracatta, istihdamda, büyümede rekorlar kırmış bir Türkiye
görüyoruz. Son dönemde yaşadığımız sıkıntıların da aynı resmin içinde olduğunu
elbette unutmuyoruz. Ama artılar-eksiler analizi yaptığımızda, artılarımızın
kıyas edilemeyecek kadar fazla olduğunun kabul edilmesini de, hak teslimi
babından bekliyoruz” dedi.
Güncel bir ekonomi değerlendirmesine konuşmasında önemli bir
yer veren Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
“Hep birlikte şahit olduğumuz üzere, dünya son 2 yıldır
küresel salgının sebep olduğu problemlerle boğuşuyor. Geçtiğimiz asırdaki dünya
savaşlarının ya da bundan önce yaşanan küresel krizlerin getirdiği yüklere
göre, çok daha derin, çok daha yıkıcı ve dönüştürücü bir dönemden geçiyoruz.
Siyasi, sosyal ve ekonomik hayatta, doğru bildiğimiz, alışık olduğumuz düzenler
temelden sarsılıyor. Küresel ekonominin temel belirleyicisi konumundaki ürünler
başta olmak üzere, emtia fiyatlarında keskin artışlar yaşanıyor. Tedarik
zincirlerindeki aksamalar, hammaddeye ve kritik bazı ürünlere erişimdeki
darboğazlar halen sürüyor. İşsizlik küresel bir sorun olarak varlığını devam
ettirirken, pek çok ülkede bütçe açıkları ve borçluluk oranları tarihi
seviyelere ulaştı. Arz-talep dengesinin bozulduğu, enflasyon tehdidinin küresel
çapta arttığı, belirsizliklerin çoğaldığı bir dönemdeyiz. IMF ve Dünya Bankası
gibi dünya ekonomisine yön verme iddiasıyla inşa edilen kurumlar ise ciddi bir
yönetim krizi içindeler. Bizim uzun zamandır zaten maruz kaldığımız küresel
kuruluşların ekonomi analizlerinin tarafsızlığına ve şeffaflığına ilişkin soru
işaretleri, artık herkesin zihnini kurcalıyor. Bir bakıma Kovid-19 virüsü,
dünya genelinde yayılmış hastalıklı ve adaletsiz siyasi ve ekonomik düzeni de
açığa çıkardı. Türkiye, işte bu zorlu dönemde güçlü kalmayı başaranı hatta
gücünü artıran az sayıdaki ülkeden biridir.”
Böylesine kritik bir dönemde iktidarı ve muhalefetiyle bazı
hakikatleri açık yüreklilikle ortaya koymak, geleceğe ilişkin yol haritasını da
buna göre belirlemek mecburiyetinde olduklarını belirten Erdoğan, “Her şeyden
önce bu salgının Türkiye'de çıkmadığı ve ülkemizin tüm dünyayı sarsan bir
krizin etkilerine maruz kaldığı gerçeğinin kabul edilmesi gerekiyor. Ülkemizin
bu büyük sağlık krizini ve onu izleyen artçı sarsıntıları, Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma, uygulama, dönüştürme
kabiliyeti sayesinde başarılı bir şekilde yönettiği de inkârı mümkün olmayan
bir başka gerçektir. Sağlık alanında, vatandaşlarımız için gereken her hizmet,
gecikmeden ve herhangi bir aksamaya meydan verilmeden sunulmuştur. Bilhassa
şehir hastanelerimizin yüksek kapasitesi ve geniş imkânları, sisteme binen sıra
dışı yükü karşılayabilmemizi sağlamıştır. Hastaneye ve doktora erişimden yoğun
bakıma ve solunum cihazına, maske ve temizlik malzemelerinden aşıya kadar
hiçbir konuda ülkemizde kayda değer bir eksiklik, sıkıntı, yığılma
yaşanmamıştır. Çoğu gelişmiş ülkede ise, zayıf sağlık sistemleri nedeniyle
salgına hazırlıksız yakalandıkları, hastane ve ekipman kapasiteleri yetersiz
kaldığı için gerçekten vicdanları yaralayan sahneler ortaya çıkmıştır.
Ülkemizin sağlık altyapısına ve insan kaynağına yaptığımız yatırımların
meyvesini böyle küresel bir kriz döneminde tüm unsurlarıyla almış olmaktan
memnuniyet duyduk” diye konuştu.
“2021’i yüzde 9'luk bir büyüme ile kapatmayı öngörüyoruz”
8 yılda yaşanan her olumlu ve olumsuz sürecin, ekonomiye de
yansımaları olduğunun altını çizen Erdoğan, “Salgınla da işte böyle bir dönemde
karşı karşıya kaldık. Milletimizin sağlığını korumak için her türlü tedbiri
alırken, işini, aşını, kurulu düzenini muhafaza etmesini temin amacıyla da
imkânlarımızı seferber ettik. Türkiye ekonomisinin ayakta kalması, üretimin
kesintisiz sürmesi, istihdamın korunması için tüm kesimlere yönelik önlemleri
devreye aldık. İşgücü piyasasına sunduğumuz pek çok farklı destekle,
vatandaşlarımızın ve firmalarımızın yanında olduk. Esnaf ve sanatkârlarımıza
hibe, kira ve ciro kaybı destekleri verdik. Vergi ve sosyal güvenlik prim
ödemelerine ertelemeler getirdik. Kamuya olan borçların yapılandırılmasına
imkân sağladık. KDV ve kira stopajlarında indirimler yaptık. Tüm bunlarla
birlikte, toplumun en korumasız kesimlerini sosyal destek ödemeleriyle ayakta
tuttuk. Bundan sonra da ihtiyaç halinde her kesimin yanında yer almaya, gereken
destekleri sağlamaya devam edeceğiz. İzlediğimiz bu politika sayesinde,
dünyadaki pek çok ülkeden pozitif yönde ayrışarak, geçen seneyi büyümeyle
kapattık. Çok daha çarpıcı olması açısından, şöyle bir karşılaştırma da yapmak
istiyorum. Hatırlarsınız, ciddi bir küresel ekonomik krizin yaşandığı 2009’da
hem dünya hem de Türkiye ekonomisi küçülmüştü. Geçen yılı küresel ekonominin
küçülmesi 2009'a göre çok daha şiddetli oldu ve yüzde 3’ün üzerinde bir daralma
yaşandı. Buna karşılık Türkiye yüzde 1,8 büyüme başarısı gösterdi. Elbette bu
başarıyı, sadece 2020'de bırakmadık. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,2 ve
ikinci çeyreğinde yüzde 21,7'lik büyüme oranlarını yakaladık. Yatırımlar ve net
ihracat, büyümeye oldukça yüksek katkı sağladı. Böylece dengeli ve
sürdürülebilir büyüme hedefimize biraz daha yaklaştık. Yılın üçüncü
çeyreğindeki ekonomik gelişmeler, güçlü sanayi üretimi ve ihracat ile hizmetler
sektöründeki iyileşmenin de katkısıyla canlı bir şekilde devam ediyor. İnşallah
2021’i yüzde 9'luk bir büyüme ile kapatmayı öngörüyoruz. Büyümeye istihdam
artışı da eşlik ediyor. Bu yılın ilk 7 ayında istihdamdaki artış 1,7 milyon kişiye
ulaşırken, toplam istihdam da salgın öncesi seviyeleri geride bıraktı. Türkiye,
OECD ülkeleri arasında, salgın öncesi döneme göre istihdamını artıran sayılı
devletlerden biridir. Gelecek dönemdeki yol haritamızı da Orta Vadeli
Programımızla belirlemiş durumdayız. Program dönemi boyunca, yıllık ortalama
yüzde 5,3 büyümeyi, her sene 1,2 milyon kişiye istihdam sağlamayı, milli
gelirimizi 1 trilyon doların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Esasen, çok daha
önce ulaşmak istediğimiz bu hedefleri yaşadığımız onca badireye rağmen, bir
parça gecikmeyle de olsa nihayet gerçekleştirecek olmaktan memnuniyet
duyuyoruz. Elde edeceğimiz büyümenin kalitesi, istikrarı, gelir dağılımı
adaletini tesis etmesi ve gençlerimize yeni iş imkânları sağlaması bizim için
kritik önemdedir. Bunun için, Ekonomi Reform Programı ve Orta Vadeli Programla
belirlediğimiz eylemleri kararlılıkla hayata geçireceğiz” şeklinde konuştu.
“Türkiye'nin ekonomide arzu ettiğimiz rahat nefesi alması
ancak yatırımı, üretimi, ihracatı, istihdamı artırarak cari açığı bir an önce
cari fazlaya dönüştürmesiyle mümkündür” açıklamasında bulunan Erdoğan, bunun en
önemli aracı olan ihracatta, tarihin en iyi seviyelerine ulaşıldığını kaydetti.
Erdoğan, “İhracatımız yıllık 210 milyar doları geride bırakırken, ihracatımızın
ithalatımızı karşılama oranı da oldukça iyi bir yere geldi. Hiç şüphesiz
ihracattaki bu gelişmenin gerisinde, Türk sanayisinin başarısı vardır. Sanayi
sektörümüz, son derece dinamik ve kabiliyetli yapısıyla, sektörel çeşitliliğini
günden güne artırmakta, yeniliklere hızla adapte olmaktadır. Bu sayede, 2021
için belirlediğimiz 211 milyar dolarlık ihracat hedefinin çok üzerine
çıkacağımız anlaşılıyor. Güçlü ihracat, toparlanan turizm gelirleri ve altın
ithalatıyla ilgili yaptığımız düzenlenmeler sayesinde, cari dengede önemli bir
iyileşme başladı. Salgın döneminde küresel düzeyde yatırımlar yüzde 35
azalırken, bizde neredeyse hiç hız kesmedi. Türkiye'nin en büyük şehir
hastanelerini, İstanbul'da 45 günde hizmete hazır hale getirdiğimiz bin 8'er
yataklı iki acil durum hastanesini bu dönemde açtık. Bunların yanında
karayolları, otobanları demiryolları, köprüler, tüneller, barajları içmesuyu ve
sulama tesisleri, fabrikalar, savunma sanayi projeleri gibi sayısız yatırımı,
salgın döneminde tamamladık. Özel sektörümüz de kendi alanında yatırımları
kesintisiz sürdürdü. Geçtiğimiz yıl düzenlenen 10 bin 449 yatırım teşvik
belgesi bunun en önemli işaretlerden biridir” ifadelerini kullandı.
Organize sanayi bölgelerinin sayısının, geçtiğimiz yıl
kuruluşu tamamlanan 14 yeni yerle birlikte toplamda 325'e çıktığını kaydeden ve
diğer gelişmeleri anlatan Erdoğan, “Endüstri bölgelerinden 12'sinde üretim
başladı, 11’inde çalışmalar son hızla sürüyor. Sadece bu adımlarla, cari
açığımızın iyileşmesine 25 milyar dolarlık katkı yapacak altyapıyı kurmuş
oluyoruz. Özel sektörümüzün dinamizmi ve ekonomi politikalarımızın istikrarı
sayesinde, bu dönemde cari açık sorunundan tümüyle kurtulabileceğimize
inanıyorum. Bunun için öncelikle, ülkemizdeki uluslararası yatırımların
ölçeğini daha yukarılara çekmek istiyoruz. Kendi girişimcilerimizi teşvik etmek
yanında, Türkiye'ye henüz yatırım yapmamış küresel markaları ülkemize
kazandırmak için de her fırsatı değerlendiriyoruz. Bunun için yatırım teşvik
sistemimizi çok daha cazip bir yapıya dönüştürerek nakdi teşvikleri de içeren
seçici destekler getireceğiz. Yeni sistemde, öz sermaye ağırlıklı ve bölgesel
kümelenme öncelikleriyle uyumlu yatırımlara daha fazla destek vereceğiz.
KOBİ'lerimizin küresel tedarik zincirlerine eklemlenmesi amacıyla yeni
mekanizmalar oluşturmanın hazırlıkları içindeyiz. Savunma sanayi yanında
biyoteknoloji ve sağlık endüstrileri gibi geleceğin yükselen alanlarında da
ülkemizi küresel bir duruma getirmeyi hedefliyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu
bilime, araştırmaya, yenilikçiliğe gönül vermiş gençlerimiz başta olmak üzere
tüm kuşaklarla TEKNOFEST’te bir kez daha buluştuk. Ülkemizin bu en büyük
teknoloji festivaline katılan gençlerimizin her geçen yıl nasıl çıtayı
yükselttiklerini bizzat gördük. İnşallah yeni dönemde yatırım, üretim, ihracat
ve istihdam altyapımızı, işte bu gençlerimiz eliyle katlayarak büyüteceğiz.
Tabii tüm bunları söylerken enflasyon sorununu da göz ardı etmiyoruz. Türkiye,
gelişmiş ülkelerin aksine, enflasyonla ilk defa karşılaşan bir ülke değildir.
Bu sebeple, enflasyonla etkili mücadele konusunda çok daha fazla deneyim ve
araca sahibiz. Makroekonomik politikalardan yapısal reformlara kadar pek çok
adımı atarak, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız” dedi.
Erdoğan, “Gıda tarafında, gerek kuraklık, gerekse artan
girdi maliyetlerinin etkisini azaltacak tedbirler alıyoruz. Bunlardan biri de,
fahiş artışları anında tespit edip müdahaleye imkan sağlayacak Erken Uyarı
Sistemidir. Aynı şekilde rekabet politikalarımızı da mercek altına aldık.
Rekabeti bozan, piyasadaki hâkim durumunu kötüye kullanan ve fiyatları keyfi
bir şekilde belirleyen firmaların üzerine kararlılıkla gideceğiz” diye konuştu.
Erdoğan, konuşmasının ekonomiye ilişkin bölümünde şu
ifadeleri kullandı:
“Türkiye ekonomisi gücünü, sağlam finansal sektörü ile
disiplinli kamu maliyesinden alıyor. Bankacılık sektörümüzün aktif büyüklüğü
6,7 trilyon liraya ulaşırken, sermaye yeterliliği rasyosu yüzde 17,4 ve takibe
dönüşüm oranı ise yüzde 3,7 seviyesindedir. Sürdürülebilir bir üretim yapısının
oluşturulmasında, KOBİ'ler başta olmak üzere reel kesimin finans sektörü
tarafından daha güçlü şekilde desteklenmesi şarttır. Aynı şekilde, reel
sektörümüzün sürdürülebilir dönüşümü için yurt dışından fon sağlanması hususunda
da bankacılık sektörümüzün öncülük edeceğine inanıyoruz. Bankacılık sektörünü
tamamlayıcı şekilde sermaye piyasalarını da daha güçlü kılmak istiyoruz.
Şirketlerimizden, bankacılık sektörüne bağımlılıklarını azaltarak sermaye
piyasası araçları yoluyla yatırımlarına uzun vadeli finansman sağlamalarını
bekliyoruz. Bu amaçla sermaye piyasalarımızda ürün çeşitliliğini artırarak
piyasa altyapısını geliştiriyoruz. Reel sektörün sermaye piyasalarından
finansman temini teşvik etmek için Tahvil Garanti Fonu'nu, sürdürülebilir çevre
dostu projelerin daha uygun şartlarda finansmanı için de Yeşil Tahvil ve Sukuk
Rehberini hayata geçiriyoruz. Kamu maliyesindeki güçlü duruşumuzu salgın
döneminde de taviz vermeden devam ettirdik. Bütçe açığının milli gelire
oranını, bu yıl ve önümüzdeki yıl için yüzde 3,5 olarak belirledik. Bu sene
esnaf destekleri, aşı ve tıbbi malzeme alımları, kısa çalışma ödeneği kaynaklı
prim kaybı ödemeleri, afetler için yapılan harcamalar, memur ve emeklilerimize
yapılan enflasyon farkı ödemeleri ile eşel-mobil uygulamaları, bütçe açığı
üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturdu. Bu ilave maliyetlerin bütçeye getirdiği
yüklerin hafifletilmesi amacıyla bazı tedbirler aldık. Ekonomik aktivitedeki
canlanma da gelir tarafındaki performansı yükseltti. Bu sayede, sene sonundaki
yüzde 3,5'Iik bütçe açığı hedefimize rahatlıkla ulaşacağımız anlaşılıyor. Bütçe
açığını düşürerek borçlanma ihtiyacını azaltırken, borç stokunun yapısını da
güçlendirdik. Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stokumuzun milli gelirimize
oranı, Maastricht Kriteri olan yüzde 60'ın oldukça altındadır. Diğer ülkelerin
merkez bankalarının atacağı adımları da dikkate alarak temkinli ve ihtiyatlı
bir borç yönetimi politikası uygulamaya devam edeceğiz. Yurt dışı kaynaklı
dalgalanmalara karşı hazırlıklı olmak için nakit rezervimizi güçlü tutma
politikamızı sürdüreceğiz.”
“İnsanlığa, vatandaşlarımıza ve gelecek nesillere karşı
sorumluluğumuzu yerine getirmekte kararlıyız”
Konuşmasında iklim sorununa da değinen Erdoğan, “Dünyanın
gündeminde giderek daha çok öne çıkan konulardan biri de çevre sorunları ve
iklim değişikliğinin yol açtığı tabii afetlerdir. Ülkemizi, kökleri inancımızda
ve kültürümüzde güçlü şekilde bulunan çevre hassasiyetimizle, bu konuda zaten
farklı bir yere taşımıştık. Bilhassa Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız
vasıtasıyla gerçekleştirdiğimiz her proje, çevre konusunda ülkemizin yüz akı
çalışmaları olarak kayıtlara geçti. Şehirlerimize kazandırdığımız birer nefes
borusu olarak gördüğümüz millet bahçelerimizden orman varlığımızı artırmaya,
Sıfır Atık Projemizden mavi bayrak uygulamalarına kadar sayısız eser ve hizmeti
ülkemize kazandırdık. Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan
ettiğimiz Paris İklim Anlaşmasını Meclis’in takdirine sunma kararımız,
başlattığımız Yeşil Kalkınma Devriminin de ilk müjdesidir. Türkiye bundan sonra
attığı her adımı, bu anlayışla planlayacak ve hayata geçirecektir. Avrupa Yeşil
Mutabakatıyla da uyumlu şekilde bu süreci devam ettirerek insanlığa,
vatandaşlarımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmekte
kararlıyız. Bu kapsamda; enerjide, yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam
gücümüz içindeki oranını, güneş, rüzgâr, nükleer üretim imkânlarına ağırlık
vererek daha da artıracağız. Doğalgaz tedariki, üretimi ve depolanması
konusundaki yatırımlarımızı hızlandıracağız. Akkuyu'da halen süren nükleer güç
santralimizin ilk etabını 2023 Mayıs’ında hizmete alacak, yeni güç
santrallerinin inşası için gereken adımları da atacağız. Sanayide, bir yandan
enerji yoğunluğunu azaltacak yüksek teknolojili altyapılara yönelirken, diğer
yandan düşük emisyonlu ve temiz üretim tekniklerinin ağırlıkta olduğu
uygulamaları teşvik edeceğiz. Ulaştırmada, demiryolu ve denizyolunun yük ve
yolcu taşımacılığındaki payını çoğaltacak, elektrikli ve hibrit araç
kullanımının oranını yükselteceğiz. Binaların tamamının enerji kimlik belgesine
sahip olmasını sağlarken, sıfır enerjili bina standardını yaygınlaştıracağız.
Tarımda, gıda atığını azaltacak tedbirler başta olmak üzere üretim, tedarik,
geri dönüşüm sistemlerini güçlendireceğiz. Orman ve su gibi önemli yutak alan
kaynaklarının kapasitesini önce 2 katına, sonra 3 katına çıkartacağız. Sıfır
atık uygulamasını, evsel atıkların tamamına yakınını kapsayacak şekilde
genişletecek, geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanım alanlarını
çeşitlendireceğiz. Her biri ciddi çalışmalar ve fedakârlıklar gerektiren bu
yükümlülüklerin altına girmemizin sebebi, bu meseleyi kendimiz ve tüm insanlık
için bir küresel güvenlik sorunu olarak görmemizden kaynaklanıyor. Bu doğrultuda
yapılacak yatırımların finansmanı için, gelişmiş ülkelerin fonları başta olmak
üzere, tüm uluslararası kaynakları kullanacağız” dedi.
Afetler konusunda arama, kurtarma ve yeniden inşa yanında,
risk yönetimi aşamasına geçilen bir döneme girildiğini ifade eden Erdoğan,
“İklim değişikliği ile bağlantılı şekilde bu risk yönetimi planlarımızı daha da
geliştireceğiz. Giderek daha dengesiz ve sert hale gelen meteorolojik
hadiselere karşı kapsamlı bir erken uyarı sistemi kuracağız. Bereketli su
kaynaklarımızın ülkemizin daha kurak bölgelerine aktarılmasıyla ilgili yeni
projeler geliştireceğiz. Ormanlarla birlikte yüreğimizi de yakan yangınlara
insansız hava araçları, uçaklar, helikopterler ve diğer imkanları kullanarak
etkin müdahale konusunda dünyadaki örnek konumumuzu daha da güçlendireceğiz.
Şehirlerimizin altyapı ve planlama süreçlerini, önümüzdeki bu yeni gerçeğe göre
gözden geçirecek, mevcutların ıslahı ve yeni yapılanların standardı konusunda
hazırlıklara başlayacağız. Giderek daha kıymetli hale gelen su kaynaklarının
etkin kullanımı ve iklim değişikliğine uyumlu altyapılar kurulması için hemen
harekete geçeceğiz. Tarım ve hayvancılıkta sürdürülebilir teknikleri
yaygınlaştıracağız. Ormancılık faaliyetlerini iklim değişikliyle uyumlu hale
dönüştüreceğiz. Sağlıktan turizme her alanda bu doğrultuda eylem planları
hazırlayacak ve uygulamaya koyacağız. Böylece, 2053 vizyonumuzun bu en önemli
ve iddialı hedefini adım adım hayata geçireceğimize inanıyorum. Yeşil Kalkınma
Devrimi diye ifade ettiğimiz önümüzdeki yeni sürecin, partiler üstü bir
sahiplenmeyi hak ettiği kanaatindeyiz. Önümüzdeki dönemde üzerinde hassasiyetle
duracağımız hususlar arasında aile kurumunun güçlendirilmesi, eğitim-öğretim
sistemimizin geliştirilmesi konuları da vardır. inşallah bu konuları, yeri
geldiğinde Meclisimizle, yeri geldiğinde diğer kurumlarımız ve ilgili
kesimlerle geniş geniş konuşacak, tartışacak ve yol haritalarımızı beraberce
belirleyeceğiz” diye konuştu.
TBMM 27. Dönem 5. Yasama Yılı açılışında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi üyelerinin yanı sıra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve kuvvet komutanları Genel Kurul locasındaki yerlerini alırken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Genel Kurul’daki grup sıralarından, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de locadan takip etti. Ayrıca, yasama yılı açılışını yabancı misyon temsilcileri de takip etti. (iha)